Birinci vazife: Kişinin, fakirlerin kalplerine sevinci ulaştırınız buyruğuna fazlaca ilgi gösterdiğini fiilen izhar etmesi, zamanların ortaya çıkaracağı ve kendisini hayırdan men’edecek birtakım mevhum engelleri ortadan kaldırmayı düşünerek zekatı sonraya bırakmakla, sonradan zekat vermemekle düşebileceği isyanları ve malın karşılaşabileceği afetleri göz önünde bulundurarak zamanından önce zekatı vermesidir.
Ne zaman içten bir hayır yapma duygusu doğarsa bunu ganimet bilmeli. Zira bu his melek’in bir vurgusudur. Mü’minin kalbi çok suratle değişir. Çünkü şeytan durmadan yoksulluğu, kepazeliği, çirkinliği vaat eder.
Kişinin içinde doğan iyi bir duygunun arkasından hemen kötü bir duygu belirebilir. Binaen’aleyh zekat verme vurgusunu da iyi bir fırsat bilmeli ve derhal bu fırsatı değerlendirmelidir
İkinci vazife: Zekatı gizli vermektir. Zekatı gizlice vermek vereni riya ve duysunlardan daha çok uzaklaştırır. Allah Teala şöyle buyurur:
✓ Eğer onları (sadakaları) gizler, onları bu suratle fakirlere verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. (Allah o sebeple) günahlarınızdan bir kısmını yarlığar (Bakara Süresi 271)
Zekatı gizli vermekle temin edilecek fazilet konusunda alimlerden bir kısmı o kadar ileriye gitmişlerdir ki, alanın vereni tanımaması ictihadında bulunmuşlardır. Bazıları da tanınmamak için zekatlarını başkaları aracılığıyla fakirlere ulaştırırlardı.
Aracının da kendisini gizlemesini ister, ifşa etmemelerini öğütlerlerdi. Bunların böyle yapmalarının sebebi, Allah rızasına kavuşmak, riya ve sum’adan kaçınmaları içindir. Ne zaman ki ibadetle şöhret amaçlanırsa yapılan amel boşa gider.
Üçüncü vazife: Zekatını açıktan açığa vermesinin başkalarını zekat vermeye teşvik edeceğini sezerse zekatını gizlemeden verir. Fakat kalbini riya çağrışımlarından korur. Allah Teala şöyle buyurur:
✓ Eğer sadakaları açık verirseniz o da ne güzeldir (Bakara Süresi 271)
Bu hal, sadakaları açıktan açığa vermeyi gerektiren durumlarda olur. Bu ise, başkalarının sadaka vermelerini sağlamak gayesiyle, veya isteyici, cemaat huzurunda istediği zaman yapılır. Böyle anlarda riya korkusuyla açıktan açığa sadaka vermemesi doğru değildir.
Yakışık olanı, sadaka verip imkan ölçüsünde iç bünyesini gösterişten muhafaza etmesidir. Bununla beraber, açıktan vermekte, başa kakma ve gösterişin dışında üçüncü bir mahzur daha vardır; ki, bu da fakirin iffet perdesinin yırtılmasıdır. Zira fakir kimse ihtiyaç içinde görünmekten çok defa eza duyar.
Fakat herhangi bir fakir açıktan isteyerek iffet perdesini kendisi yırtarsa zengin kimsenin aleni sadaka vermesinde bu mahzur ortadan kalkar. Kur’an-ı Kerim‘de şöyle buyurulur:
✓ Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikar (hayır yoluna) harcarlar (Ra’d Süresi 22)
Başkalarını verdirmeye teşvik yararından ötürü açıktan sadaka vermek mendub sayılmıştır. Böyle olunca kişi, içinde sakıncaların da olduğu bu üçüncü faydayı tartarken gayet derin düşünsün. Faydaları ve zararları bilen, meselelere şehvet gözüyle bakmayan kimseye her halükarda en iyi ve en uygunu malum olur.
Dördüncü vazife: Verdiği sadakanın sevabını, başa kakmak veya fakiri incitmekle yok etmemelidir. Allah (c.c) şöyle buyurur:
✓ Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle heder etmeyin (Bakara Süresi 264)
Arap dilinde «menn» verdiği sadakayı fakire hatırlatması, söylemesi veya verdiği sadaka mukabilinde fakiri çalıştırması veya ona yardım ettiğinden ötürü kendisine karşı büyüklenmesi gibi manalara gelir.
«Eza» ise, verdiğini göstermesi veya verdiği kimseyi yoksulluğundan dolayı ayıplaması veya fakiri kovması veya istediğinden ötürü azarlaması gibi manalarda kullanılır.
«Menn» kelimesinin asıl manası, zengin kimsenin kendisini fakire iyilik yapan, ona bağışta bulunan biri olarak görmesidir. Halbuki, zengine düşen vazife, fakiri, malını temizleyen ve cehennemden kurtulmasına vesile olan, Allah hakkı zekatı kabul etmekle kendisine iyilik eden biri şeklinde telakki etmektir.
Eğer fakir zekatı kabul etmeseydi, zengin borçlu kalacaktı. Öyle ise zenginin görevi zekatını aldığı için fakire minnet duymaktır. Yukarıda, bundan önce izah olunan üç ince manayı bilen kişi, kendi nefsini iyilik yapan biri olarak görmez. Bilakis o, malını harcamakla ya Allah sevgisini izhar veya nefsini cimrilik pisliğinden paklamak veya servetinin fazlalaşması arzusuyla Allah’ın nimetine şükretmek için kendi nefsine iyilik yapmış olarak görür.
«Eza‘ya gelince… Bunun menşei, kendisini fakirden üstün görmesidir. Bu, bilgisizliğin ta kendisidir. Zira kişi yoksulluğun derecesini, zenginliğin de tehlikelerini bilseydi fakiri asla horlamazdı. Bilakis onun derecesinde olmayı temenni ederdi.
Beşinci vazife: Kişinin verdiği sadakayı küçümsememesidir, Şayet verdiğini gözünde büyütecek olursa gurura kapılabilir. Kendini beğenmek ise amellerin sevabını ortadan kaldıran felaketlerdendir.
Denilmiştir ki: «Yapılan iyilik ancak üç şeyle tamamlanır:
Altıncı vazife: Malının en yenisini, en çok sevdiğini, en kıymetlisini ve en temizini ayırıp vermesidir. Çünkü malının en iyisini kendisi için veya herhangi biri için elinde tutan kimse, başkalarını Allah Tealaya tercih etmiş olur. Eğer bu hareketi misafirine karşı yaparsa, evindeki yiyeceklerin en bayatını misafirinin önüne koysa, bununla misafirinin gönlünü yıkmış olmaz mı? Allah (c.c) şöyle buyurur:
✓ Ey iman edenler! (Hak yolunda infaka (harcamayı) kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki, şüphesiz Allah her şeyden müstağnidir; asıl hamde layık olan odur (Bakara Süresi 267)
Yedinci vazife: Zekat ve sadaka verdiğinde, vereceği kimselerin en ehli kimseler olmalarını araştırmasıdır. Alanın (aşağıda beyan edilecek) sekiz sınıfın birinden olmasıyla yetinmemesidir. Zira bu sekiz sınıfın içerisinde birtakım özel vasıflara sahiğ kişiler de vardır. Sadaka verirken bu sıfatlara dikkat etsin. Bu sıfatlar altı tanedir:
✓ Vereceği kimse yakınlarından ve karın hısımlığı bulunan kimselerden olmalı ki, sadakasıyla sıla-i rahim etmiş ola. Sila-i rahimde sayılamayacak kadar çok sevaplar vardır. Hz. Ali (r.a) şöyle der: «Kardeşlerimden birine bir dirhemle iyilikte bulunmam, bana başkalarına yirmi dirhem sadaka vermemden daha sevimlidir.» Yakınlar yabancılara tercih edildiği gibi, dostlar ve hayır yolunda edinilen kardeşler de başka tanıdıklara tercih olunur. Zekat verecek kişi bu inceliğe dikkat etmelidir.
İşte zekat ve sadaka verilecek kimselerde aranacak sıfatlar bunlardır. Her sıfatın da ayrı ayrı dereceleri vardır. Bu mertebelerin en üstününü araştırmalı. Eğer bu sıfatlardan çoğuna sahip birini bulursa, bu çok büyük bir hazine ve en değerli bir servettir.
Kaynak: İmam Gazali / İmam Gazali’den Müminlere Vaazlar / bkz: 103-108