Birinci Mertebe: Rüyayı sadıka’dır. imam Hz Aişe’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte; Peygamberimize (s.a.v) gelmeye başlayan ilk vahiy, uykuda görülen rüyayı saliha (yani sadıka) idi. Resulullah hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık seçik zuhur etmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık sevdirildi. Artık Hira dağındaki mağaraya gitmeye başladı…”.
Tecrid-i Sarih’in ikinci cildinde geçen 226 numaralı hadiste beyan edildiğine göre, Ashab-ı Kiram uyumakta olan Resulullahı kendiliğinden uyanıncaya kadar uyandırmazlardı. Çünkü onlar biliyorlardı ki, uyku halinde ona bazı şeyler rüya olarak görünürdü.
İkinci Mertebe: Uyanık iken, vahiy meleklerinin Peygamber’in kalbine vahiy indirmesidir. “Şüphesiz Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) kalbime şu sözü üfledi, yani getirdi: Hiçbir nefis, bütün rızkını tamam olarak almadıkça ölmez. Binaenaleyh Allah’tan sakınınız ve rızkınızı, güzel ve meşru yollardan arayınız” hadîsi, vahyin bu mertebesini isbat eder.
Bu şekilde gelen vahiy asla ilham değildir, ilahi vahiydir.
Üçüncü Mertebe: Vahiy meleğinin bir insan suretinde gelerek Resulullâh’a hitab etmesidir. Bu halet “… Bazen melek bir insan suretinde bana gelir, konuşur, ben ise onun söylediklerini derhal ezberlerim” hadîsinde beyan edilmiştir.
Hadis-i Cibril adıyla tanınan meşhur iman İslam ve ihsan hadisinde Cebrail bir insan suretinde gelerek Resulullah ile konuşmuş ve Hz. Ömer de dahil olmak üzere Sahabeden bir cemaat Cebrail’i insan suretinde görmüşlerdir.
Bu hadisde anlatıldığına göre Cebrail (a.s) bir Arabi suretinde Resulullâh’a gelerek Ashabın yanında iman, İslam, ihsan ve kıyametten sual eder. Resulullah da cevabını verir. Sonra adam bir anda gözden kaybolur.
Bu durum karşısında şaşıran Ashabına, “Bu gelen Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi” der.
Dördüncü Mertebe: Vahiy Meleği Cebrail’in çan ve çıngırak sesine benzer bir ses ile gelerek Resulullah’a vahyi tebliğ etmesidir. Bu şekilde gelen Meleği sadece Resulüllah görür.
“Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: Haris b. Hişam Resulüllâha sordu: Ya Resulüllah! Sana vahiy nasıl gelir? Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdular:
Bazen çıngırak sesi gibi bir gürültü ile gelir ki, bana en ağır geleni de budur. Benden o hal zail olur olmaz, Meleğin bana söylediklerini iyice bellemiş olurum. Bazen da bir insan suretinde gelir, benimle konuşur, ben de onun söylediklerini iyice beller ve hıfzederim.
Hz. Aişe der ki: Soğuğu şiddetli bir günde Resulüllahı kendisine vahiy nazil olurken gördüm. Vahiy haletinden kurtulduğu anda şakaklarından boncuk boncuk ter akıyordu.
Resulüllahın kendi ifadesine göre vahyin bu mertebesi en ağır olanı idi. Bu sebeple Resulüllah büyük bir sıkıntı çeker ve ter dökerdi.
“Biz senin üzerine (kalbine) ağır bir söz indireceğiz (1)” ayetinde de buna işaret edilmiştir.
Bu konuda Ahmet Naim Bey şöyle der: “… İşte beşeri sıfat ile meleki telkinin verdiği cismani yorgunluk o dereceye varmış ki, en soğuk günde bile şakır şakır terler döker, üzerine bindikleri deve dahi vahyin ağırlığına dayanamayarak, tahammül edemeyerek yere çökerdi.
Nitekim Arafat’ta Resulüllah deveye binmiş halde iken Maide Süresinin inişinde bu hal vuku bulmuştu. Devenin bacakları az kalsın hurdahaş oluyordu.
Beşinci Mertebe: Cebrail’in kendi heyetiyle görünmesidir ki, bu şekilde vahiy iki defa gelmiştir.
Altıncı Mertebe: Mirac’da araya melek girmeden doğrudan doğruya Allahu Teala’dan alınan vahiydir ki, beş vakit namaz bu şekilde duyurulmuştur. Bu mertebede rüyet yoktur. Yani Resulüllah, Allahu Teala’nın Zât-ı Bari’sini müşahede etmemiş, sadece kelamını işitmiştir.
Yedinci Mertebe: Bizzat Allah’ı görerek aldığı vahiydir. Bu şekilde alınan vahyin keyfiyetini Allah bilir, ancak Necm Süresinde, Resulüllah’ın Mirac’da Allah’ı gördüğü ve gözünün asla kamaşmadığı ifade edilmiştir
Sekizinci Mertebe: Rüya halinde iken Allah’ı müşahede ederek vahiy almaktır. Vahyin bu mertebesi de çok vaki olmuştur.
Kaynak: Ali Özek (İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Öğretim Üyesi) / Diyanet İlmi Dergisi / Haziran 1970 / bkz: 82-85
(1–Müzzemmil Süresi 5)