!-- Petal Search Webmasteer -->
Birinci Tabaka: Günahkar, tövbe eder ve ömrünün sonuna kadar tövbesinde sadakatle durur; kaçırmış olduklarını telafiye çalışır. Adeten beşerin kurtulamayacağı zelleler hariç, bir daha günahlara dönmeyi zihninden dahi geçirmez.
İşte tövbede istikamet budur. Böyle bir tövbenin sahibi hayırlarda öncüdür, kötülükleri iyiliğe tebdil edendir.
Bu tövbenin adı nasuh tövbesidir. Böyle huzura kavuşan nefse de «nefs-i mutmainne» denir, ki o, Rabbi ondan hoşnut ve o da Rabbinden hoşnut olarak Rabbine döner.
İkinci Tabaka: Tövbekar, taatlerin esaslarını teşkil edenlerde istikamet yoluna girmiş, günahların büyüklerini terk etmiştir. O, ancak elinde olmayarak kendisine arız olan günahlardan kurtulamaz. Fakat günahları işlemeye kasti olmaksızın – bazı hallerinde onlarla müptela olur. Şu kadar ki, günahlara adım attıkça nefsini kınar, pişmanlık duyar, teessüf eder.
Kendisini günahlara sürükleyen sebeplerden kaçınmak için dikkatli davranacağı hususunda niyetini yenilemiştir. Bu nefis «nefs-i levvame» olmaya layıktır. Zira o, kasıt ve niyete dayanmasa da sahibini yapmak istediği kötü hallerden dolayı kınar. Birinci tabakadan aşağı olsalar da, bu da yüksek bir mertebedir.
Tövbekarların çoğunun durumu budur. Çünkü, şer Ademoğlunun çamuru ile yoğrulmuştur. Ondan pek azı kurtulur. Onun çalışmasının gayesi; hayrı şerrini yensin de hayır terazisi ağır basarak iyiliklerin kefesi üstün gelsindir.
Günahlar kefesinin tamamen boş kalmasına gelince… Çok uzak ihtimaldir. Bu gibiler hakkında Allah tarafından güzel vaatler vardır. Allah Teala (c.c) Hazretleri şöyle buyurur:
Gönlü günaha kaptırmadan vaki olan her günah, affedilen küçük günahlardan olmaya layıktır. Allah Teala (c.c) Hazretleri bir başka ayette şöyle buyurur:
Kendilerine zulmetmelerine rağmen pişman olup nefislerini kınadıkları için Allah Teala kendilerini övmüştür.
Hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
Allah Resulü (s.a.v) buyurdu:
Bunların hepsi, bu kadarcık hata ve isyanın tövbeyi zedelemeyeceği ve sahibini günahta ısrar edenler derecesine sokmayacağı hususunda kesin delillerdir.
Üçüncü Tabaka: Kişi tövbe eder ve bir süre istikamet üzere bulunur. Sonra bazı günahlarda şehveti kendisini yener; şehvetini kıramadığı için bile bile kasten o günahları işler. Bununla beraber ibadetlere de devam eder. Günahların birçoğunu bırakır.
Kötülüğü yaparken: Ne olaydı bu fırsat elime geçmeseydi şeklinde üzüntülerini içinden geçirir. Kötülüğü irtikab ettikten sonra pişman olur, keşke yapmasaydım; tövbe edeceğim, nefsimi kahretmek için çalışacağım der.
Fakat o kendini aldatır. «Bugün», «bu günden sonra diyerek tövbeyi geciktirir. İşte bu nefse nefs-i müsevvilen denir. Bu nefsin sahibi, haklarında Allah’ın:
Bu kimse ibadetlere devam ettiği ve işlediklerini çirkin gördüğü için affı umulur. Allah tövbesini kabul edebilir. Fakat tövbeyi geciktirdiği, ileriye attığı için de akibeti tehlikelidir. Çünkü tövbe etmeden önce ansızın ölüm gelip kendisini yakalayabilir.
Dördüncü Tabaka: Tövbe eder ve bir süre istikamet üzere yürür; sonra tekrar günahlara döner. Tövbe etmeyi aklından dahi geçirmez, yaptıklarına üzülmez. Gafil kişinin şehvetlere gömüldüğü gibi şehvetlere gömülür.
Bu kimse kötülüklerde direnenler sınıfındandır. Bu nefse «nefs-i emmare» denilir. O sürekli kötülüğü buyurur, havırdan kaçar. Böyle kişinin sonunun kötülüğünden endişe edilir. Bu durumuyla Allah’tan mağfiret beklemesi aldanıştır.
Zira, evinin altından hazine çıkacağı umuduyla evini yıkan, malını yakan, kendisini ve ailesini aç bırakan adam, aklı başında kimseler nazarında ahmaklardan sayıldığı gibi; ibadetlerde kusurlu ve günahlarda direten ve mağfiret caddesine girmediği halde Allah’tan bağışlanmasını bekleyen de, gönül gözleri açık olanlar nazarında bunamışlardan sayılır.
Binaenaleyh, Allah’ın buyruklarına baş eğmek suretiyle ondan mağfiret beklemek, kitaplar üzerinde devamlı çalışarak ilim taleb etmek ve ticaret yaparak malın artmasını istemek gibidir. Şu bunağın aklına, tervic ettiği ahmaklığına şaşılır ki, o:
Allah kerimdir; onun cenneti benim gibilerine dar gelmez, benim günahım ona zarar vermez. şeklinde konuşur. Sonra bu adamın paralar kazanmak için denizler aştığını, tehlikeli işlere giriştiğini görürsün.
Kendisine: “Allah kerimdir. Onun hazinelerindeki paralar senin gibi nicelerini zengin eder. Ticareti bırakman sana zarar vermez. Evinde otur; ummadığın yerden o seni rızıklandırır» denilse, bu sözleri söyleyeni ahmak sayar. Onunla alay eder ve şöyle der:
Bu ne büyük heves! Gök ne altın yağdırır, ne de gümüş! Senin bu dediklerin çalışmakla elde edilir. Sebepleri yaratan bunu böyle takdir buyurmuştur. O adetini böyle icra eder. Allah’ın nizamı değişmez.
Aldanan bu zavallı bilmez ki ahiretin Rabbi de dünyanın Rabbi de birdir, aynıdır. Dünyada da ahirette de onun düzeni değişmez. O. Kur’an’da şöyle haber vermiştir:
Kaynak: İmam-ı Gazali / İmam-ı Gazali’den Müminlere Vaazlar / bkz: 589-593