1 ▬ İsyankar adam tövbe eder ve ömrünün sonuna kadar tövbesini bozmadan istikamet üzere yoluna devam eder, yaptığı günahları telafi etmeye çalışır ve genelde insanların uzak duramayacağı küçük hata ve günahlar dışında önceden işlemiş olduğu günahları tekrar etmeyi içinden bile geçirmez.
Tövbede istikamet işte budur ve bu tövbenin sahibi hayırlarda yarışan kimsedir. Bu tövbeye “nasuh tövbe” adı verilir ve bu nefsin ismi “mutmainne“, yani mutmain olmuş, huzura ermiş nefistir.
Bu grupta olan kişiler arzulara meyletme bakımından farklı özellikler gösterirler. Kimilerinin arzusu marifetin kahrı altında sükunete ermiş ve meyli durulmuştur. Kimisi ise nefsiyle çekişir ve onunla mücahede etmekle meşgul olur.
2 ▬ Ana ibadetler ve büyük günahlar konusunda istikamet yolunu tutan tövbekardır. Fakat kasıtsız olarak bazı günahlara bulaşmıştır. Ancak o günahları işlemeye niyeti olmaksızın hayatın akışı içerisinde onlarla müptela olmuştur.
Bu günahlardan birini işlediğinde nefsini kınayarak yaptığına pişman olur ve kendisini bu günahlara düşürecek durumlardan kaçınmaya azmeder. Bu, “levvame” olan, yani kendisini sürekli olarak kınayan nefistir.
Çünkü söz konusu nefis, kendisini çirkin hallere maruz bıraktığı için sahibini kınar. Bu da birinci tabakadan aşağıda olsa da yüce bir rütbedir ve tövbekarların en yaygın halidir. Çünkü insan oğlunun hamurunda kötülük vardır ve ondan kurtulmak pek nadirdir.
İnsanın bütün gayreti, iyiliklerinin kötülüklerinden fazla olması ve böylece terazisindeki iyilikler kefesinin ağır basması için çalışmaktır. Kötülükler kefesinin tamamen boş olması ise mümkün değildir.
Bu kimselere yüce Allah güzel bir vaatte bulunarak şöyle buyurmuştur: “Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin affı bol olandır (Necm 32)”
Nefis ona alışmaksızın küçük bir günahı işlemek, affedilmiş olan ufak tefek kusurlardandır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Onlar bir kötülük yaptıklarında ya da nefislerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen istiğfar ederler (Al-i İmran 135)”
Yüce Allah burada, nefislerine zulmetmiş oldukları halde pişman oldukları ve nefislerini kınadıkları için onları övmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in şu sözü de buna benzer bir rütbeye işaret etmektedir:
“Şüphesiz ki yüce Allah imanlı, günahlarla imtihan edilen ve sürekli tövbe eden kulu sever.” Yine, bir başka hadisinde Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Mümin başağa benzer; bazen yere doğru eğilir, bazen de dik durur”
Bütün bunlar, hata kabilinden olan küçük bir günahın tövbeye noksanlık vermeyeceğini ve sahibini günah işlemekte ısrar edenlerin dercesine çıkarmayacağını gösteren kesin delillerdir.
Böyle bir hatayı işleyen adamın tövbe edenler derecesinde olamayacağını söyleyip onu ümitsizliğe düşüren kişi, belirli bir zaman diliminde dersini tekrar etmede ihmalkarlık gösterdiği için fıkıh öğrencisine fakih olamayacağını söyleyip onu ümitsizliğe düşüren adama benzer.
Bu durum, fakihte ki bir eksikliği gösterir. Çünkü fakih, arada sırada görevlerini yapmada ihmalkarlık gösteren ve durgunluğa maruz kalan insanların ebedi saadetten mahrum kalacaklarını söyleyerek onları ümitsizliğe düşürmez. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Onlar kötülüğü iyilikle savarlar… (Kasas 54)” Yüce Allah burada, onları kötülük yapmamakla nitelemedi. Tevrat’ta şöyle denilmiştir: “Ademoğlu sürekli hatta eder. Hatta edenlerin en hayırlısı ise hatasından dönüp bağışlanma dileyenlerdir”
3 ▬ Tövbe edip bir süre istikamet üzere devam ettikten sonra bazı günahlar konusunda arzuya yenik düşerek onu sindirmekten aciz kaldığı için günahı işlemektir. Ancak bunu yapan kişi ibadetlerini ve taatlerini yapmaya ve kudreti ve arzusu olmakla birlikte birçok günahı işlememeye devam etmektedir.
Burada ise onu sadece bir veya iki arzu yenilgiye uğratmıştır ve o yüce Allah’ın bu arzuları sindirmek için kendisine kudret vermesini ve onların şerrinden kendisini korumasını çok ister.
Arzusuna uyarak günahı işledikten sonra pişmanlık duyar ancak o günahtan tövbe edeceği konusunda kendi kendisine söz verir. Bu nefse “müsevvile” adı verilir ve bu nefsin sahibi, yüce Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: “Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar.”(Tevbe 102)”
Taat ve ibadetlere devam etmesi ve işlediği günahlardan hoşlanmaması yönünden bu kimsenin durumu ümit vericidir. Allah’ın onun tövbeni kabul etmesi umulur. Tövbesini yarına bırakıp ertelemesi yönünden ise akıbeti tehlikelidir. Bazen tövbe etmeye etmeye fırsat bulamadan bu dünyadan göçebilir. Günah peşin işlenip tövbe veresiye olursa bu durum başarısızlık ve mağlubiyet alametidir.
Sehl b. Sa’d radıyallahu anhın naklettiğine göre Hz Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kişi cehennem ehlinin amelini yapar ama cennet ehlindendir. Bir başkası da cennet ehlinin amelini yapar ama cehennem ehlindendir. Ameller hiç şüphesiz akıbetlere göredir”
Buna göre akıbetten korkmak gerekir. Her nefes, son nefestir. Çünkü her nefesten sonra ölmek mümkündür. O halde bu adam nefeslerini kontrol etsin ve yasaklanmış bir fiili işlemekten sakınsın.
4 ▬ Tövbe edip bir süre istikamet üzere devam ettikten sonra, içinden tövbe etmeyi geçirmeksizin ve yaptığı fiile üzülmeksizin tekrar günahlara dalmaktır. İşte böyle yapan kişi, günahta ısrar edenler sınıfına girer ve nefsi kötülüğü emreden nefistir. Bu kişinin kötü akıbete düşmesinden korkulur.
Eğer tevhit inancı üzere ölürse bir süre yandıktan sonra bile olsa cehennemden kurtulması umulur. Kimsenin bilmediği gizli bir sebepten dolayı böyle bir kişinin umumi af kapsamına girmesi imkansız değildir. Tıpkı bir adamın hazine bulmak için bir harabeye girip orada hazineyi bulmasının imkansız olmadığı gibi…
Fakat buna güvenmek doğru olmaz. Çünkü “Allah, Kerim’dir ve hazinelere sonsuzdur, benim işlediğim günah O’na zarar vermez” diyen kişinin bir dinar kazanmak için gemiye binip başka yerlere gittiğini görürsün. Kendisine “Madem ki Hak Kerim’dir, o halde evinde otur, belki sana rızık gönderir” diyen kişiyi cahillikle suçlayarak şöyle der: “Rızıklar ancak kazanma yoluyla elde edilir” İşte o zaman ona şöyle denilir: “Öteki hayatta kurtuluş da kazanma yoluyla elde edilir!”
Kaynak: İbnü’l-Cevzi / Minhacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C: 2 / bkz: 246-248