Tevhid
22 Nisan 2022 02:12
0

Tevhid: Her kim mabudunun tek ve bir olduğunu, büyük bir kudrete, hükümranlığa sahip olduğunu, her şeyin üzerinde dilediği tasarrufta bulunabileceğini, adalet sahibi olduğunu, tüm nimetlerin katından geldiğini, bağışlayıcı, cömert, musamahakar, kerem sahibi lütufkar olduğunu ve her şeyi en güzel şekilde yaptığını bilirse;

Diğer tüm mahlukatı bırakıp yalnızca O’na kulluk eder. Allah tarafından kendisine takdir edilenle yetinir, onun vereceği büyük ceza ile şiddetli azaba da rıza gösterir. Bunu ya büyük ve en güzel olan mükafatı ile sevabını umarak ya da kendisine verdiği mükafatlara, nimetlere ve içinde bulunduğu saygın konuma bir şükür olarak yapar.

Ya da kendisine olan yardımları, lütufları, bol nimet ve ihsanları dolayısıyla Yüce Allah’a duyduğu sevgi ve özlem duygusuyla yapar. Ya da fayda, zarar, ölüm, hayat ve tekrar diriltme gibi şeyleri elinde bulundurduğunu bildiği için, kusurlarını örtüp, ona hoş bir şekilde yöneldiği için yapar.

Bu şekilde kişinin Allah’ı tanıması ve onu ihlas ile tevhid etmesi emredilen ve kendisinden istenen şeyleri yerine getirmesiyle, melekut aleminden ilham almasıyla, taşıdığı ilmin kendisini yönlendirmesiyle, kendi kendini düşünmesi, ibret alıp doğru tercihi yapmasıyla, zikre ve çevresinde olanları anlamaya dalmasıyla ve Allah katından inen vahyin de yönlendirmesiyle şekillenir ki Yüce Allah şöyle buyurur:

  • “Göklerin ve yerin hükümranlığını, Allah’ın yarattığı her şeyi ve ecellerinin yaklaşmış olması ihtimalini düşünmüyorlar mı? (A’raf Süresi 185)”

Akıl sahibi kişilerden inananlar için zikrettiğimiz bu ayeti kerimeye göre Yüce Allah, akıllı kimselerin, kainatta kudretini gösteren olaylara bakarak, bunların üzerinde düşünüp ibret almalarını istemektedir ki bu düşünme süreci sonunda Yüce Allah’ın rububiyetini, tek ve bir (tevhid) olduğunu, her şeyi en güzel şekilde yarattığını görebilsinler.

Yüce Allah’ın: “Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah’ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz? (Zariyat Süresi 20-21)” buyurarak akıl sahibi kimselerin tefekkür etmesini istemesi karşısında insan üç tavır sergiler.

Bunlardan biri övülmüş, diğer ikisi de kötülenmiş tavırlardır. Övülen tavır, içinde sevgi ve şefkati barındıran, seni de akıl ve ilme yönelten tavırdır. Kötülenmiş iki tavır ise kişinin gaflet içinde olması ve buna rağmen kendini güven içinde hissetmesidir.

Duyu organları beş tanedir, altıncısı da bunların hakimidir ki o da kalptir.

Duyu organları dışarıdan gelecek haberleri toplar. Haber toplama işini iyi yapabildiği oranda kalp de tedbir işini o kadar iyi yapar. Kalbinin gaflette olmasından ve bundan gelecek zararlardan korkan kişi kalbini sık sık yoklayıp kontrol eder. Halini aklına sunan kişi nazarinin doğruluğunda yanılmaz.

Nazar’ını basar’ından öne alan) kişinin de nazar’ı basar’a dönüşür.

  • Nazar nedir: “Karşılaşılan hayırlı bir şeyi gereği gibi kullanmak veya hayırlı bir şey göründüğü zaman onu tanımak, bilmektir”

“Kişide nazar, basar’a dönüşecekse ne olacak?”

“Kişi basiretli olacak, yaptıklarında hayırlı sonuçlar elde etmede bu basiret kendisine yakinin yollarını açacaktır. Bu şekilde bir şeyin sevabını beklemeden önce bunun amelini yapma sorumluluğunu taşıyacaktır. Akıllı kişinin geleceğe dönük umutlarına yönelik nefsine hakim olması, gününü düşünmesi yönünde nefsini zorlaması ve yarını için nefsinin arzu ettiği şeyleri sonuçlarıyla birlikte ona iyice göstermesi gerekir.

Kul nefsinin mazeretlerine inandığı takdirde, nefsi, amelleri yapmaktan aciz olmasının mazeretlerini önüne sermeye başlayacaktır. Oysa hilim sahibi kişi, kendi kendini aldatmaz. Akıllı kişi, kendi kendini kandırmaz. Düşünen, tefekkür eden kişiye ilham gelir. Kendisine ilham gelen kişi de olaylara ve akla hakim olur. Bunlara hakim olan ve bunların farkında olan kişi endişe taşır. Sevinçte ise salih ameller ve iyiler için huzur vardır.

Her kötü durumun ardından bir mutluluğun geleceği beklentisi içinde olma ile endişelenirken gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda düşmanın tarafından saldırıya uğrarsın, Düşmanına kendi silahını teslim eden kişi elbette ki ölür.

Nefisler hakkı kabul edecek bir fıtratta yaratılmıştır; ancak arzular bu fıtrata karşı durur ve: fıtratı saptırmaya uğraşır. Sözü hakka, arzuları da amellere tercihe çalışır. Oysa arzulanan şeye şüphe ile varılamaz.

Tüccar nasıl kazanç sağlamak için satacağı kumaşların cinslerini bilmek zorunda ise kişi de marifete ancak nefsini tanımakla, azimle de nefsi arzularını bastırmakla ulaşabilir. Bir şeye sadece zıddını tanıyarak ulaşılamaz. Az bir yakin ile bir şeyi terketme durumunda da şüpheler giderilmiş olmaz; çünkü en ufak bir şüphede yakin de yok olacaktır.

Hidayetin ışıkları, peygamberlerle ayakta durmuş, Yüce Allah’ın kullara sunduğu deliller de akıl sahipleri tarafından ortaya konulmuştur. Artık kimisi bunlardan nasibini alır, kimisi de almaz ve kendini heba eder. Bunlardan nasibini alan ve bunlara tutunan kişinin övülmesine gerek yoktur; çünkü bunu kendi faydası için yapmıştır. Bunlardan yüz çeviren kişinin de herhangi bir mazereti olmayacaktır. Yüce Allah’ın kullarına ve peygamberlerine karşı hücceti de gönderdiği kitaptır.

Kaynak: Ebu Nuaym El- İsfahani / Hilyetu’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya / bkz: 993-995

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.