ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8983
EURO
31,1879
ALTIN
1.874,83
BIST
8.057,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
7°C
Cumartesi Çok Bulutlu
8°C

Tekasür Süresi Ömer Nasuhi Bilmen Meali ve Tefsiri

Tekasür Süresi Ömer Nasuhi Bilmen Meali ve Tefsiri
1 Eylül 2021 06:44
689

Tekasür Süresi Bilmen Tefsiri

Tekasür Süresi Mekki bir süre olup; Hz Peygamber’in elçi olarak gönderilmesinin birinci yılında bir bütün halinde indirilmiş olup tamamı 8 ayetten ibarettir. Adını birinci ayetindeki, nüfus çokluğuyla yarışmak anlamına gelen tekasür kelimesinden almıştır.

  • Tekasur Süresi Ayet-1- Sayınızın çokluğu sizi öyle oyaladı ki
  • Tekasur Süresi Ayet-2- İşi kabirleri ziyarete kadar vardırdınız
  • Tekasur Süresi Ayet-3- Hayır, ileride bileceksiniz
  • Tekasur Süresi Ayet-4- Hayır, ileride kesinlikle bileceksiniz!
  • Tekasur Süresi Ayet-5- Eğer hakikati şimdiden kesin bir bilgi ile bilmiş olsaydınız
  • Tekasur Süresi Ayet-6- Yakıcı cehennemi de görür gibi bilirdiniz
  • Tekasur Süresi Ayet-7- Daha sonra onu bizzat ve kesinlikle göreceksiniz !
  • Tekasur Süresi Ayet-8- Nihayet o gün, nimetlerden de mutlaka sorgulanacaksınız.

Tekasür Süresi; Kevser süresinden sonra Mekke-i Mükerreme de nazil olmuştur. Sekiz ayet-i kerimeyi içermektedir. “Tekasür”den, yani: Çokluk kuruntusundan haber verdiği için kendisine bu tekasür adı verilmiştir.

Bundan önceki Karia süresinde kıyametin dehşetli vasıfları ve salih kullar ile isyankar kimselerin akıbetleri bildirilmişti. Bu sürede de insanların nihâyet ahirete gidip cehennemi görecekleri ve birer suale tabi olacakları bildirildiği için bu iki süre arasında büyük bir münasebet vardır.

1. Bu mübarek süre: İnsanların çoklukları ile böbürlendiklerini, fani şeylere güvendiklerini kınıyor. Öyle kibirli yaşayanların ileride cehennemi göreceklerini ve cehaletlerini anlayarak nasıl bir suale maruz kalacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey gafil, güzelce düşünmeden mahrum kimseler!.

(Sizi o çokluk kuruntusu) O elde etmiş olduğunuz fazlaca varlık ile iftihar sevdası (oyaladı.) sizi meşgul etti, sizi kulluk vazifelerini yerine getirmekten alıkoydu, ebedî selamet ve saadetinize vesile olacak olan ibadetlerden, hayırlı muamelelerden mahrum bıraktı.

Tekasür; Fazlaca şeyler ile övünmek, iftihar etmek demektir.

“İlha” de eğlenceye düşürmek, insanı eğlenceye sevkederek oyalamak, yapılması uygun olan şeylerden alıkoymak manasınadır.

Lehv” ise insanı meşgul eden şeydir. Neticesinde bir sevinç olsun olmasın, fakat sonra kendisinde bir sürur, bir sevinç olan bir şey ile insanı meşgul eden herhangi bir harekete, bir eğlenceye lehv ismi verilmiştir ki, İslam ahlakına aykırı olanları haramdır.

2. (Ta ki:) Siz ey bencil şahıslar!. Yalnız ellerinizdeki malların çokluğu ile değil, ölmüş gitmiş olan millet fertlerinizin, baba ve dedelerinizin çokluğu ile de övünerek o sebeple (kabirleri ziyaret ediverdiniz.) bizim şu kadar ölmüş büyüklerimiz vardır diyerek onlar ile de iftiharda bulundunuz, diğer bir tevcihe göre de siz ey gafil topluluk!.

Öyle maddî, fani bir servetinizle, bir kuvvetinizle ölünceye değin, kabirlere gidip düşünceye değil övünmeye daldınız, bütün ömrünüzü öyle çabuk geçen şeyler uğrunda sarf ettiniz, hakiki istikbalinizi hiç düşünmediniz…

Tekasür Süresinin iniş sebebi hakkında deniliyor ki:

“Elhakümüt-. tekasürü..”ensardan iki kabile hakkında nazil olmuştur ki: Onlar, Benu Harise Benül Hars kabileleri idi, onlar, mallarının ve kabile fertlerinin çokluğu ile birbirlerine karşı iftiharda bulunuyorlardı, hatta kabristanlara da giderek ölmüş gitmiş olan kabile fertlerinin çokluğu ile övünmeye devam ediyorlardı.

Halbuki, onların böyle iftiharda bulunmaları, boş bir hareket idi, akıllıca bir düşünce neticesi değildi, Velhâsıl bu ayet-i kerime, kafirlerin varlıkları ile cahilce bir şekilde yaptıkları böbürlenmelerini ve kabirleri de böyle bir iftihar sebebiyle ziyaret etmelerini kınamaktadır.

Yoksa Kerem Sahibi Yaratıcının verdiği nimetlerin kadrini bilmek, onların şükrünü yerine getirmeye çalışmak, onlar ile başkalarına karşı iftihar edici bir vaziyet almayıp mümkün mertebe İslam cemiyetine yardımda bulunmak; güzel ve övülmüş bir vasıftır.

Kabirleri ziyarete gelince bu da öyle övünmek maksadı ile değil, sırf ölmüş din kardeşlerimizi fatihalar ile anmak, onlardan bir ibret almak, bizim de bir gün hayatı terk edeceğimizi düşünerek üzerimize düşen vazifeleri vaktiyle yapmaya çalışmak gibi, bir maksada dayalı olunca bu ziyaret, meşrudur, makbuldür.

Bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: Ben sizleri kabirleri ziyaretten nehyetmiştim, Şimdi kabirleri ziyaret edin, çünkü o ziyaret, sizi dünyada takva üzere yaşatır, ve size ahireti hatırlatır, sizi gafletten uyandırır

3. İşte Hak Teala Hazretleri, öyle kibirlice, cahilce bir tarzda hareket edenleri kınayarak buyuruyor ki: (Öyle değil…) O aldığınız kibirlice vaziyet, doğru değildir. Öyle fani şeyler ile iftihar edip de akıbetinizi temin edecek şeyleri elde etmeye çalışmamanız, uygun olamaz. (İleride) Ne kadar hata etmiş olduğunuzu (bileceksinizdir.) böyle cahilce, gafilce bir halde devam eder iseniz, faydalı amellerde bulunmaz iseniz ne kadar aldanmış olduğunuzu ölünce anlamış olacaksınızdır.

4. Allah-ü Teala Hazretleri, ilahi tehdidini kuvvetlendirmek ve o gafillerin nazarı dikkatlerini çekmek için tekrar buyuruyor ki: (Sonra öyle değil…) O gururlu ve övünerek yaptığınız hareketleriniz, hiç uygun değildir. Bu hakikati (ileride bileceksinizdir…) bu hareketlerinizin cezasını ahirette görünce ne kadar hatalar içinde yaşamış olduğunuzu öğrenmiş olacaksınızdır.

5. Ey gafiller!. Artık (Vaz geçin) öyle kibirli hareketlere bir son verin. (sizin anladığınız gibi değil) Ey inkarcılar!.. (eğer yakın bir bilgi ile bilecek olsa idiniz…) yani: Yaptığınız kibirlice hareketlerin ne kadar boş, ne derece çirkin şeyler olduğunu yakın bir şekilde bilmiş olsa idiniz öyle yapmazdınız, istikbalinizi düşünürdünüz, çokça servetiniz, fani varlığınız, sizi oyalamazdı, güzel amellerde bulunarak bir ebedi saadete aday bulunmuş olurdunuz, sizin bilginiz ise haddizatında cehaletten başka bir şey değildir. İstikbalinizi aydınlatmak ve temin edemeyen adi bir bilginin haddizatında ne kıymeti olabilir?

6. (Andolsun ki:) Muhakkak, takdir edilmiş durumdur ki, ey hayatlarını bir cahilce gurur ile zayi eden kimseler!.. (O cehennemi mutlaka göreceksinizdir. İnkarcılar için, yalnız dünyaya çalışıp ahireti terk edenler için takdir edilmiş olan cehennemi elbette ki; müşahede edeceksinizdir, onun ne kadar korkunç bir azap mahalli olduğunu anlayacaksınızdır.

7. (Sonra onu) O cehennemi (elbette ki, Ayne’l yakin göreceksinizdir.) pek açık, yakın bir mahiyette müşahede etmiş olacaksınızdır. Mahşer aleminde böyle bir görüşte bulunacaksınızdır. Bunda asla şüphe yoktur. Binaenaleyh bu akıbeti düşünün de daha fırsat elde iken kurtuluş çaresini temine çalışın, öyle gafilce bir halde yaşayıp durmayınız.

8. (Sonra andolsun ki,) O cehennemi göreceğiniz zaman (her türlü nimetten muhakkak sorulacaksınızdır.) şimdi dünyada iken nail olduğunuz sıhhat ve selametten, servet ve kudretten, çoluk çocuktan, yani: Sizi Kerem Sahibi Mabudumuza itaatten, şükürden meşgul kılmış olan her türlü dünyevi varlıklarınızdan, kendilerine iftihar edip, lezzet almış bulunduğunuz şeylerden muhasebeye tabi tutulacaksınızdır. Artık bu akıbeti düşününüz de ona göre hayatınızı tanzime çalışınız, sonra pişmanlık fayda vermez.

İnsan, dünyada yaşadıkça her dakika İlahi nimetlere nail olmaktadır. Vücudumuzun sıhhati, güzel havaları teneffüs etmemiz, lezzetli suları içmemiz, gıda maddelerini elde edebilmemiz, birer büyük nimettir. Bu nimetlerden dolayı bizim vazifemiz de bunları bize ihsan buyuran Kerem Sahibi Yaratıcımıza şükür ederek üzerimize düşen kulluk vazifelerini yerine getirmeye çalışmaktan ibarettir.

Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen / Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.