Tahrim Süresi Fazileti, Konusu ve Muhtevası & Beyanu’l-Hak

Tahrim nedir ve ne demektir, arapça ve Kur’anda ki karşılığı nedir diyecek olursanız eğer; Allah’ın helal kıldığı bir şeyi hanımlarının hatırı için kendisine haram kılması yüzünden Hz Peygamber’in sorgulanmasını içeren ayetleri sebebiyle bu adı almıştır.. Tahrim Süresi 12 ayettir ve Kur’an’da 66. sıradaki süredir
Tahrim Süresi Medeni bir süredir. Hicretin onuncu yılında bir bütün halinde indirilmiştir. Tamamı 12 ayettir. Allah’ın helal kıldığı bir şeyi hanımlarının hatırı için kendisine haram kılması yüzünden Hz Peygamber’in sorgulanmasını içeren ayetleri sebebiyle bu adı almıştır. Hz Osman’ın Mushaf’ında ki kronolojik sıralamaya göre 107, Hz Ebu Bekir’in cem ettirdiği elimizdeki Kur’an’a göre ise 66. süredir.
Hz Peygamber’in eşlerinden bazıları, kıskançlıkları yüzünden Resulüllah’a karşı bir dayanışma içine girmiş ve Allah,’ın elçisinin nezaketinden ve müsamahakarlığından yararlanmak istemişlerdir. Allah Teala onlara karşı elçisini himaye etti ve onlara, hiç kimsenin Peygamber’in ya da bir Allah dostunun eşi ya da yakını olduğu için cennete giremeyeceğini anlayacakları bir lisan ile hatırlattı.
Herkes, hem kendini hem de aile fertlerini, yakıtları insanlar ve taşlar olan cehennem ateşine karşı korumalıdır. Hesap günü, hiçbir kafire özür beyan etmesi için dahi konuşma izni verilmeyecektir. O halde müminler tevbe-i nasuh ile Allah’a tövbe etmeli ve ölüm gelinceye dek Allah’a kulluğa devam etmelidirler. Çünkü ancak bu durumda öldükleri zaman büyük mahcubiyet gününün rezilliğinden korunmuş olabilirler.
Allah, insanlık tarihinde kötülüğü seçen kadınlara iki salih kulunun taht-ı nikahında bulunan zalim kadınlarını ibret, iyilere de iki mümin kadını örnek göstermiştir. Bunların ilk ikisi, kocaları salih birer peygamber olmalarına rağmen, bu pek az insana nasip olabilen büyük avantajı değerlendirememişler, ondan hiçbir şey almamışlar, dolayısıyla ateşten kendilerini koruyamamışlardır.
Son ikisi de, Firavun’un karısı ile Hz Meryem’dir. Bunlardan birincisi Firavun gibi Sizin en yüce Rabb’iniz benim deyip halkı kendisine tapmaya zorlayan zalim bir kocanın taht-ı nikahında bulunmasına rağmen Allah’a yönelip bağlanan mümin hanım Asiye’dir.
İkincisi ise kendini Allah’a vakf etmiş, O’na yönelmiş ve O’nun uğrunda kadılık iç güdülerini kontrol altında tutabilmeyi başarmış, dolayısıyla doğumundan ölümüne kadar namusunu korumuş, iffet timsali Hz Meryem’dir.
Bunların dördü de kendi bireysel faaliyetleriyle hak ettikleri yeri kazanmışlardır. Ne birilerine kocalarının peygamber olması yarar sağlamış ne de ötekine kocasının Firavun olması zarar verebilmiştir.
Bunlara Hz İbrahim’in babası putperest Azer ile -ki, oğlu İbrahim onu putlara tapmaktan vazgeçirmek için çok çalışmıştı-. Hz Nuh’un oğlu da ibret amacıyla eklenebilir. Zira Nuh (a.s) da oğlunu gemiye binmesi için ısrarla davet etmişti. Bu demektir ki avantaj, aklı başında olan, elindeki imkanı kullanan ve fırsatı değerlendirebilen kimseler için avantajdır.
Aklını kullanmayan, düşünüp gerçekleri ve hakikatleri görmeyen kimselerin Müslüman bir ülkede ve Müslüman bir anne ve babadan dünyaya gelmeleri onlara bir fayda sağlamayacağı gibi, gayr-i Müslim bir ülkede ve gayr-i Müslim bir anne babadan doğan kimseler için de bu durum mutlak bir handikap sayılmaz.
Zira böylesi hiçbir ortam, Firavun’un koynundaki Hz Asiye’nin yaşadığı gibi bir mahrumiyeti yaşatıyor olmaz. Nitekim realite de bu farklı durumlara şahitlik etmektedir. Resulüllah’ın tebliğinden itibaren yeryüzünde milyonlarca insan da İslam ile müşerref olmuş, aydınlanmış ve aydınlanmaya devam etmektedir. Bunların tamamı ne Peygamberi görmüş ne de ana babaları Müslüman ya da kafir olduğu için Müslüman ya da kafir olmuşlardır.
Anne ve babalarına ve Müslüman çevrelerine rağmen dinden uzaklaşan ateistler ya da kendilerini bir biçimde dinsiz olarak tanımlayanlar yok mu …?
İslam’da suç ve cezada bireysellik esastır. Herkes kendi işlediğinden sorumludur; istese bile hiç kimse başkasının suçunun cezasını çekemez. Peygamber de olsa, falanın eşi veya filanın akrabası olmak, hiç kimseye bir ayrıcalık kazandırmadığı gibi hiç kimsenin kötülüklerini de örtmez.
O hadle kimse Allah’tan başkasına güvenip de kendini ateşe atmamalıdır. Bununla beraber İslam, aynı zamanda sosyal bir dindir. Fertlerin teker teker çabaları / cihat gerekse de Müslümanlar hem aile içerisnde birbirlerine karşı hem de çevrelerine karşı görev ve sorumluluk sahibidirler.
O nedenle aileler ve toplumlar birlikte Allah’a yönelmeli, birlikte ateşten korunmaya çalışmalı ve birlikte aklanma çabası içine girmelidirler. Çevre bozuk, okul da aile eğitimini desteklemiyor olduğu sürece, tek başına aile içi korunma çabaları müminleri zor durumda bırakacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler ! Hep birlikte Allah’a yönelin ki (emir ve yasaklara itaatte) başarabilesiniz (Nur 31)
Ey iman edenler ! Tutuşturucusu insanlarla taşlar olan o ateşten nefislerinizi ve ailelerinizi koruyunuz Tahrim Süresi 6. Ayet
Sahabeden biri soruyor: Ya Resulüllah… Hadi diyelim ki biz kendimizi ateşten koruduk; aile fertlerimizi nasıl koruyabiliriz? Resulüllah’ın cevabı şudur: Siz Allah’ın emirlerine uyarken onlara da Allah’ın emirlerine uymalarını emredersiniz , yasaklarından kaçınırken onlara da kaçınmalarını söylersiniz. Böylece onları da ateşten korumuş olursunuz. Bilesiniz ki ‘Hepiniz çobansınız ve bir gün güttüklerinizden sorgulanacaksınız
Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C: III / bkz: 561-568