DOLAR
19,0121
EURO
20,2598
ALTIN
1.217,84
BIST
5.091,84
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Çok Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Az Bulutlu
15°C
Cuma Az Bulutlu
16°C

Şura Süresi Muhammed Gazali Meali ve Tefsiri

Şura Süresi Muhammed Gazali Meali ve Tefsiri
9 Mart 2021 02:40
0

Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir işleri bitirilirdi. Onlardan sonra Kitab’a varis kılınanlar (Ehkl-i Kitab), O’ndan kuşku veren bir şüphe içindedirler (Şura Süresi 14).

İslam, ölümsüz evrensel, beş kıtaya yayılmış ve kıyamete kadar var olacak bir dindir. Fakat onun bir başlangıç noktası gerekirdi. İslam’ın başlangıç noktası ise ‘Ümmü’l Kura (Mekke) ve civarıdır. İslam’ın tebliğ alanı ise, doğusuyla batısıyla bütün dünyadır. Muhammed ve ashabı görevlerini yerine getirdiler. Henüz bi’set’ten yarım asır bile geçmeden İslam her tarafa ulaştı. Asya ve Afrika’yı sömüren gaddar milletlerin bayraklarını indirdi. Peki ilk vahiy hamlesinden geriye ne kaldı?

Yahudiler, Allah’a davet bağını kopardılar. Dini, bitirip tüketerek ve kibirlenerek ulusal bir miras haline getirdiler. Hristiyanlar ise, vahyin gerçekleri karşısında çeşitli felsefelere, kurbanlara ve Allah’ın oğlundan uzunca söz etmeye yenik düştüler. İslam geldi, Musa ve İsa (a.s) ile olan kopmaz bağını açıkladı. Onlara gönderilen vahyi yenilediğini ve desteklediğini belirtti:

O, size dinden Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın (bu) şey, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve (O’na) yöneleni kendisine iletir (Şura Süresi 13).

Yaratılışın başlangıcından Allah’ın yeryüzünü ve üzerindekileri mirasçı kılmasına değin, Allah’ın dininin tek olduğu bir gerçektir. Yedi göklerin, yerin ve içindekilerin kendisini tesbih ettiği Rabb’tır.

O’nun kudretiyle yarattıkları ve nimetleriyle terbiye ettikleri kendisine kul olup bu yaratıklar arasında kulluk cihetinde bir ayrıcalık yoktur. Bu yaratıklardan konum itibariyle  Rabbe en yakın olanı, O’na en çok secde eden, ümid ve korkuyla O’ndan sakınandır. Bu anlam, Kur’an’a egemen ve Muhammed dininin özüdür.

Allah’ı aklınızla bildikten ve övgü ve senaya layık olan, kudsiyetinde ve birlemesinde herhangi bir eksikliği bulunmayan Allah’a dayandırılması yönüyle Muhammed vahyin akla uygun olduğunu gördükten sonra Muhammed’in doğruluğunu öğrenmiş olduk

Akıl, insana verilen yeteneklerin en üstünüdür. İnsan aklının en hassas ölçülerine uygun olarak Allah’a boyun eğme ve O’nun büyüklüğünü tanıma gereğinden ötürü, aslının aynısı bir süret, Muhammed diliyle ifade edilmemiştir. Muhammed’i yalanlayanları ve O’na kin duyanları bir tarafa bırakalım.O’na cefa verenler, onun mevlasına cefa verenlerdir.

Onlar kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azapın ertelenmesi hakkında), Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir işleri bitirilirdi. Onlaran sonra Kitab’a varis kılınanlar (Ehkl-i Kitab), O’ndan kuşku veren bir şüphe içindedirler (Şura Süresi 14).

Bu zulmeden Kitab Ehl-i’nin yaptıkları nedir? Onların kinleriyle uğraşıp onlara sen cevap verme. Dosdoğru yoluna devam et:

Bundan dolayı sen (tevhid dini üzerinde anlaşmaya) davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların keyiflerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma (sebebi) yoktur. Allah aramızı bulur (yahut Allah bizi bir araya toplar), dönüş de O’nadır (Şura Süresi 15).

Yoksa Allah’a yalan uydurdu mu diyorlar? Allah dilese senin kalbine mühür basar; batılı mahveder, hakkı sözleriyle yerleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü bilir (Şura Süresi 24).

Yani şayet Muhammed yalancıysa Allah bu önemli dini kendisine nispet edeni ve iftira atanı bırakmaz, onun aklını alır, iddia ettiklerini siliverir. Bu bir başka süredeki Yüce Allah’ın şu buyruğuna benzer: Eğer o, bazı laflar uydurup bize iftira etseydi, elbette ondan sağ elini (gücünü kuvvetini) alırdık, sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı (Hakka 44-47)

Fakat İslam, onun yolunu açmış, o da gece gündüz hiç durmadan tebliğine devam etmiştir. Her yerde ezan; Allah’ın bir ve Muhammed’in doğru olduğuna tanıklığını sürdürmektedir. Sanki bir saat gibi, hiç durmadan zaman saymaktadır. Bir kısım insanlar, Allah’a yalan atmış ve gülünç bir vahiyy uydurmuşlardır. Bu insanların sonları ne olmuştur? Onların sahtelikleri bitmiş, izleri gitmiş ve sadece hakkın ebediliği kalmıştır.

İslam, ümmetin fertlerini, gayeleri Allah, arzuları O’nun rızası ve meşgaleleri O’nunla kavuşmaya hazırlanma olan Rabbaniler yapmıştır.

Bunun anlamı derviş ümmet yapmak mıdır?

Ne-münasebet. Dünya ve ahirete birlikte hizmet eden ve çalışıp cihat eden bir ümmet yapmaktır. Önemli olan, ümmetin,yaşam mücadelesi verirken Allah’ın kendilerini koruduklarını, elleriyle yaptıkları her iyilikten sorumlu olduklarını ve dünya ve ahiret saadetinin ancak böyle kazanılacağını bilmesidir.

O’dur ki kullarından tevbeyi kabul eder, kötülüklerinden geçer ve yaptıklarını bilir. İnanan ve iyi işler yapanlar (ın duası)nı kabul eder, lütuf ve keremlerinden onlara, (istediklerinden) fazlasını verir (Şura Süresi 25-26).

Toprağa tapan ile Rabler Rabbini izleyen toplum arasında çok büyük bir fark vardır. Bunun için süre, burada mü’minlere, göklerin ve yerin yaratılışının büyüklüğünü zikretmiş ve kalpleri ve akılları O’nun azametiyle irtibatlandıran ayetler aktarmıştır:

O’dur ki, (kulları) umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar. Gökleri ve yeri ve bunların içine yaydığı canlıları yaratması da O’nun ayetlerindendir (Şura Süresi 28-29).

Denizde, dağlar gibi akıp giden gemiler de O’nun ayetlerindendir (Şura Süresi 32)

Bu zikredilen ayetler, bütün semavi yaratıklara hükmeden çekim kanunlarına işaret ettikleri gibi denizlere hükmeden ve dalgalar arasında gemilerin yürüdüğü tabiat kanunlarına işaret etmektedir. Biz göklerin devamlı Allah’a hamd ile tesbih eden meleklerle dolu olduğunu biliyoruz. Orada başka bir yaratık var mı? Tıpkı bizim gibi sorumlu olan bir başka alem, cinler de vardır.

Belki bir gün kendileriyle toplanacağımız başka yaratıklar da olabilir. Biz bunları ne inkar ediyor ne de karşı çıkıyoruz. Önemli olan Allah’ın bizim için hazırladığı yeryüzünde güzel yaşamamız, O’nun nimetleriyle sınanmamızdır.

İlginçtir, çağdaş medeniyet geçmiş medeniyetleri aşmasına rağmen geçmiş milletleri sürükleyip götüren tutkularla iyice sarsılmıştır. Bu yüzden erdemlik ve adalet branşında başarılı olamamıştır.

İnsanları bu konularda uyaran süre, insanların İlahı gazaptan kurtulmaları için riayet edilmesi gereken dokuz hasleti hatırlatmaktadır:

‘Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve daha süreklidir (1). İnananlar için (2). Rablerine dayananlar için (3). Onlar büyük günahtan ve çirkin işlerden kaçınırlar (4). Kızdıkları zaman onlar, affederler (5). Rablerinin çağrısına gelirler (6). Namazı kılarlar (7).

İşleri aralarında danışma iledir (8). Kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcalar (9).  Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar. Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez (Şura Süresi 36-40).

Kimbilir belki de dünya azgınlara ve suçlulara gülmektedir. Çünkü onlar bolluk içinde şımarmış bir halde yaşıyorlar. Bunun ne değeri vardır? ‘De ki: Ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Dikkat edin, işte bu,apaçık bir ziyandır (Zümer 15).

İnsanların, kendi aralarındaki, vahiyle korunmuş, vahyin emir ve yasağını gösteren ve her yerde onun dengelerini kollayan bir ümmeti görmeleri gerekir.

Bu ümmetin ilk işi, vahyin hukukuna riayet olmuştur. Fakat gün geçtikçe  bu ümmet, unutturulmuş, dahası cahil bırakılmıştır.

Biz bu çağda ilginçliklere tanık olduk. Arapların İslam’dan uzaklaştıklarına, ırkçılıklarıyla övündüklerine şahit olduk. Ben, ırkçılığı inceledim ve derinlemesine araştırdım. İslam’dan ve aynı şekilde fasih olan edebi dilinden uzaklaştığını gördüm.

Arap ırkçılığı adı altında İngilizce, Fransızca ve halk dili yaygınlık kazanmış ve Kur’an dili gerileyip unutulmuş, asılsız olan edebiyat gözde değerlerden arındırılmış ve koskoca ümmet, ruhsuz,tarihsiz, ilkesiz ve kanunsuz yaşamaya mahkum olmuştur.

İlhad, ısrarla bir politika güderek Doğu Bloğunda gizli bir başarı elde etmiştir. Biz bunu içimize sindiremiyoruz.

Bu sürede Araplar’ın uyarılmasına kulak verdim. Allah onlar hakkında şöyle buyurmaktadır :

Allah’tan geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün ne sığınacak yeriniz var, ne de (yaptıklarınızı) inkara çare. Eğer yüz çevirirlerse (üzülme). Biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnızca duyurmaktır (Şura Süresi 47-48)

Kızgınlık arttığından ötürü, Araplar’ın bugün Yahudiler’in ve diğer milletlerin kötülükleriyle ilişkileri çoğaldığı vakit İslam ile ilişkileri zayıflar. Bunun anlamı şudur: Böylesi durumda bütün inançlar kökleştikleri halde İslam büzülmeye mahkumdur

Dahası İslam, bitirilmek istenmektedir.

Şura Süresi, İlahi vahiyyden söze başladığı gibi yine onunla son bulmuştur. Bu süre, vahyin öncelikle nasıl indiğini açıklamıştır:

Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyyle yahut perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir (Şura Süresi 51).

Her insan vahiy için seçilmez. Allah özel karakterlerinden ve güçlü madenlerden vahiy için insanlar seçer. Tıpkı ışıkları ve hacimleri yönüyle gökteki yıldızlar aynı olmadıkları gibi, peygamberler de güçleri ve kapasiteleri yönüyle aynı değildirler. Herhangi bir şehrin hidayeti ile yükümlü olanlar, herhangi bir bölgenin veya çağlar boyu dünyanın hidayetiyle yükümlü değildirler.

Allah,Muhammed’i, zaman ve mekan değişmesine karşın insanlık için şifa olan bir kitab ile göndermiştir. Muhammed  ise, ilim ile devlet kurarak, medeniyet oluşturarak ve sapma ve alçalmadan uzak bir dünya koruyuculuğunu terk ederek bu Kitab’ı tebliğ etmiştir.

İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (kalplere can veren Kitap) vahyettik. Sen kitab nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu bir nur yaptık. Kullarımızdan dilediğimizi, onunla hidayete iletiyoruz. Ve şüphesiz ki seni doğru yola götürüyorsun; göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibi Allah’ın yoluna. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah’a döner (Şura Süresi 52-53)

Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın konulu Tefsiri / bkz: 617-624

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.