İlk Peygamber Hz Adem’den en son Peygamber Hz Muhammed’e gelinceye kadar Allah’ın bütün peygamberlere vahyi özü itibariyle hep aynıdır. Nuh’a, İbrahim’e ve benzerlerine vahy edilenlerle Hz Muhammed’e vahy edilenler arasında bir fark yoktur.
Her şeyin yaratıcısı Allah, evrenin de hakimidir; her şey Ona boyun eğmiş ve yaratılış amacına göre hareket etmektedir. İnsanoğlu, aziz, hakim olan Allah’ın bütün insanlar için vaz ettiği İslam’a boyun eğerse kesinlikle iki cihanda da mutlu olur.
Hz Muhammed de Allah’ın kulu ve elçisidir. O da insandır, fakat diğerlerinden tek farkı O; Şehirlerin Anası Mekkelileri, çevresindekileri ve kıyamete kadar tebliğin ulaştığı bütün insanları uyarmak maksadıyla gönderilmiş en son peygamberdir. Ona da vahiy, kavminin diliyle inzal edilmiştir. Buna rağmen insanların çoğu Kuran’a inanmamaktadırlar.
Tek ilah Allah’dır. Ondan başka ilah yoktur. İslam, Allah’ın seçtiği ve kabul ettiği tek dindir. Kur’an, Allah’ın insanlara gönderdiği ilahi rehberdir. Allah, Peygamber, Kur’an ve İslam, bunların hepsi de Hak ve gerçektir. O nedenle inkar edenlerle, bu konuda tartışmaya gerek yoktur.
Ahiret gününe inanmayanlar, nasıl olsa gelmeyecek düşüncesiyle kıyametin hemen kopmasını istiyorlar. Oysa müminler o günün dehşetinden korkmakta ve Allah’a sığınmaktadırlar. İnkar edenler yalnız dünya nimetini isterler. İstedikleri verilir ama bilinmelidir ki ahirette onların hiçbir nasibi yoktur.
Allah’a ve ahiret gününe iman edip Rablerine tevekkül eden gerçek müminler farklıdırlar. Onlarda ki Allah sevgisi, her çeşit sevgiden daha üstün, Allah korkusu her çeşit korkudan daha fazladır. Onlar, şehevi ve gadabi güç ve yetkilerini hep haşyetullah, yani Allah’a karşı saygı ve sevgi de kusur işler miyim korkusuna göre kullanırlar.
Söz gelimi, onlar yapılması gerekenleri yaptıktan sonra, Allah’a tevekkül eder, yasaklanan büyük günahlardan uzak durur, gerektiğinde öfkelerini yutarlar. Onlar, Rablerinin emir ve yasaklarına titizlikle riayet eder, namazlarını ikame eder ve önemli işlerini hep istişare ile karara bağlarlar. Onlar, Allah’ın lütfettiği şeylerden başkalarına harcamaktan geri durmazlar. Onlar haksızlığa uğradıklarında, ona ya misliyle karşılık verir ya da şahsı bağışlar fakat zillete asla boyun eğmezler.
Allah, kulları arasında rızkı, hikmeti gereği belli bir ölçü ve ilkeye göre dağıtır. Herkese bol verip azdırmaz. İnsan ektiğini biçer; başına gelen musibetler, çoğunlukla işledikleri kötülüklerin sonucudur. Çoğunu da Allah affetmektedir.
Allah’ın ayetlerine karşı gelmelerine ve yeryüzünde ki azgınlıklarına rağmen, mal ve servetine paralel olarak refah ve mutluluğu hep artar, sıkıntı ve felaket yüzü görmeyen kimse, bunun hayrına mı yoksa aleyhine mi olduğunu düşünmeli ve mutlaka yaşam tarzını yeniden gözden geçirmelidir.
Vahiy, Allah’ın beşerle konuşma yöntemlerinden biridir. Ruh / vahiy, Allah’tan insana, özellikle peygamberlerle intikal eden ilahi bir cevherdir. Peygamberlerin şahsında ilahi bir ışığa dönüştürülen vahiy hakkında, insanoğluna az bir bilgi verilmiştir. Peygamberlik öncesi hayatında Hz Muhammed, kitap nedir, iman nedir bilmezdir. Fakat o, risalet göreviyle birlikte kendisine lütfedilen ilim ve hikmet sayesinde hem iman olgusunun hakikatini kavramış hem de kalbine iman yerleşmiştir.
Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C:II / bkz: 249-250