Son yıllarda dillerden düşürülmeyen adalet deyiminin anlatıldığı mesele, çok eskiden beri düşünülen, bütün dinler, rejimler, içtimai mezheplerce ileri sürülen ve gerçekleştirilmesi vaat edilen bir husustur. Bir topluluğun düzenli ve ahenkli olması, fertler ve zümreler arasında nefret ve düşmanlıklar bulunmaması ancak sosyal adaletin varlığı ile mümkündür.
Sosyal adalet, herkesin çalışması, bilgi ve kabiliyeti, gördüğü iş nispeti ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi demektir. Sosyal adalet, en basit bir iş görene de hayat hakkı tanımaktadır. Çalışan herkesin asgari bir geçim şartına erişmesi, sosyal adaletin ilk şartıdır.
Sosyal adalet, sosyal eşitlik demek değildir. Herkesin aynı imkanlara sahip olması adalet değil adaletsizlik olur. Bir sınıfta çalışan çalışmayan, bilen bilmeyen bütün öğrencilerin sınıf geçmesi gibi. Mutlak eşitlik ne tabiatta ne de toplulukta hiçbir yerde yoktur.
Hukuktaki eşitlik de aynı durum ve şartlar karşısında herkesin aynı muameleye tabi tutulması manasındadır. Sosyal bakımdan, hele iktisat yönünden tam bir eşitlik aramak ve istemek, hem gereksiz hem de imkansızdır.
Çünkü adalet kavramı ile bağdaştırılamaz. Mesele, herkese aynı imkanı vermek, mevcudu kelle hesabı, eşit şekilde paylaştırmak demek değil, herkesin çalışmasının karşılığını görmesi, hakkını elde edebilmesi davasıdır.
Sosyal adalet, milli gelirin en uygun şekilde taksimini sağlar. İstismarı ortadan kaldırır. Sermayenin çok küçük ve belirli bir zümre elinde toplanmasını önler. Herkese kendi ölçüsünde hayat hakkı vardır. Sınıf ve zümreleri arasında düşmanlık bulunmayan bir topluluk meydana getirir.
Böyle bir toplulukta vatandaşlar, hal ve gelecek bakımından kendilerini emniyette hissederler. Sosyal adalet, milliyetçi bir görüşle ve liberalist yönü biraz daha fazla olan karma bir ekonomi sistemi ile gerçekleştirilebilir.
Sosyal adalet, en iyi, en verimli olarak sağlayan rejim, İslam dinidir. İslamiyet, her çalışan insana hakkını vermekte, her Müslüman kazancına razı olmakta, rahat ve huzur ile yaşamaktadır.
Sosyalizm, sosyal adalet demek değildir. İsimleri benziyorsa da birbirinden başka, büsbütün ayrıdırlar. İman ile küfür gibidirler. Yani birinin bulunduğu yerde, öteki bulunamaz,gider.
Ferdin ölmeyecek kadar kabul edilen, az-çok yiyecek, giyecek, ev eşyası ve bir iki odadan başka bütün gelir ve kazançları elinden alınır. Böylece insanlar, her çeşit teşebbüs, rekabet, buluş, inanış ve gelişmeden mahrum bırakılır. Bütün kabiliyetleri ve şahsiyetleri söndürülür. Zalim, merhametsiz olan tek bir merkezden, sıkı bir baskı ve işkence ile idare edilen bir esir, bir robot halinde, gücü gidinceye kadar çalıştırılır.
Sosyalizm, bugün kızıl ve sarı emperyalizme, diktatörlere maske ve alet olmuştur. Sosyalizmi belirten yukarıdaki işlerden bir veya bir kaçı gevşek yapılır veya hiç yapılmazsa buna ‘Nasyonel Sosyalizm‘ denir. Hepsi ve işkence ile kıyasıya yapılınca ‘İhtilalci Sosyalizm’ veya ‘Komünizm’ denir.
Sosyalizm ve Komünizm kelimeleri, inkar felsefesinin adı ve soy adı gibidirler. Her ikisi de insanı maddeyle, nefsin arzularına taptırmaktadır. Allah Teala’dan ve kendi ruhlarından, vicdanlarından habersiz bırakarak, hayvan gibi yaşatmaktadır. İdareci, diktacı, azınlık ise, kudurmuş köpekler gibi birbirlerine saldırmakta, kendilerini ve milleti sinsice, kahpece öldürmektedirler. Rusya’da ve Çin’de, her yıl milyonlarca insan öldürülüyor.
Komünizm, gaddar ve barbar olduğu kadar, sinsi, aldatıcı ve bulaşıcıdır. Kurnaz metotlarla usanmadan, yılmadan, şeytan inadı ile çalışır. Türlü kılıklara büründüğü gibi, hedef tuttuğu muhitinde, zayıf ve kopması kolay olan cihetlerinden de istifade etmesini bilir.
Izdırap ve sefaletleri istismar ederek, kışkırtıcı uslübü ile içtimai nizamı bozarak sınıf kavgasına yol açar. Örümcek ağı gibi casusluk ve propaganda şebekeleri kurar. Zayıf karakterli, düşük kaliteli insanları kolayca kızıl ağına düşürür. Onlardan son derece istifade etmesiyle, hedefini içinden çürütüp, yıkmakta şeytani ince sanata sahiptir
Bir kere onun korkunç pençesinin altına düşmüş memleket için kurtuluş çaresi yoktur. Kanser hastalığı fert hayatı için ne kadar korkunç ve tehlikeli ise, komünizm de bir memleket, bir ulus için o kadar tehlikeli siyasi bir felakettir.
Hürriyet çatısı altında demokrasi temeline dayanan istikbali ve mukadderatı tamamen halk iradesine bağlı, onun re’yi ile iş başına gelip giden, hür dünyasınca alışılmış, ehli ve humaniter istikametli siyasi partiler gibi zannedip aldanmamalıdır. Güzel ve parlak sözlerine kanıp, kocaman yılanın zehirli dişlerine kendisini kaptırmış, zavallı bir kurbağanın akıbetine düşmemelidir.
Saf zümreye Cennet Bahçesi olarak uzaktan parlak göstermek istedikleri şey, propaganda kılıfı ile örtülmüş milyonlarca masum insanların kemikleriyle dolu, cinayet kuyusudur.
Hür dünya sathına kızıl sihirbazların dökmekte oldukları propaganda esrar dozlarını tadayım derken, fazla kaçırıp sarhoş olanlar ve sarhoşluk illüzyonunun, hayallerinin tesiri altında, komünizme aşk ilan edenler, ayıldıktan sonra nedamet ve pişmanlıkla geri dönmüşlerdir
Kaynak: Vesiletü’n Necat -saadet yolu- / bkz: 481-483