İnsanın mutluluğu Yüce Allah’ı tanımak ve O’na olan kulluk ve ibadetlerini yerine getirmektir. Yüce Allah’ı tanımanın nasıl sonsuz bir mutluluk verdiğini daha önceki sayfalarımızda anlattık. İnsan, öldükten sonra Yüce Allah ile olması için O’na kulluk ve ibadette kusur etmemek gerekir. Ayeti Kerimede belirtildiği gibi, “Dönüş O’na doğrudur” Maide: 18
İnsanın saadet ve mutluluğu, kendisiyle devamlı kalacağı kimseyi sevmesidir. O’nu ne kadar çok severse, o kadar çok mutlu olur. Zira sevdiğini görmekle huzur ve mutluluk artar.
Bilgi olmadan ve Allah’ı çokça anmadan Allah sevgisi kalpte üstünlük kazanmaz. Herkes daima sevdiğini düşünür ve anar. Ve andıkça da daha çok sever. Onun için Davut (a.s.)’a “Senin tek çarem benim, senin asıl işin benimledir. Beni anmadan bir anın geçmesin” diye vahyedildi. Kalbin devamlı Allah’ı anması, devamlı ibadet etmekle mümkün olur.
O zaman ibadet etmek büyük bir zevk olur, kalb arzu ve şehvet bağlarından kopar. Kalbin şehvet ve arzu bağlarından kurtulması, itaatsizlik ve günahtan el çekmekle olur. Saadetin tohumu da budur. Buna felah (kurtuluş) denir. Bu hususta, Yüce Allah buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, (küfür ve itaatsizlikten) temizlenen, Rabbinin adını anıp da namaz kılan kurtulmuş olacaktır (A’la 14-15)”
Her yapılan iş ibadet olmaya layık değildir, ancak bir kısmı layıktır. Bütün arzu ve isteklerden el-etek çekmek mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Zira insan yemek yemezse açlıktan ölür, cinsi birleşmede bulunmazsa soyu kurur. O halde bazı arzuları taşımak, bazılarını da yapmak gerekli olup, birini diğerinden ayıracak sınırı da bilmek gerekir. Bu sınır şu iki yoldan biri olur:
İnsan ya kendi aklını kullanır, istek ve gayretinin tarafını tutarak kendi görüşünü tercih eder, yahut da bir başkasına uyar. Kendi arzu ve gayreti ile iş yapması mümkün olmaz. Çünkü, galip olan arzu ve duygular daima ondan doğru yolu gizler, istediği şeyi ona doğruymuş gibi gösterir.
O halde tercih dizginin onun elinde değil, bir başkasının elinde olması gerekir. Herkes de en doğru olmaya layık değildir. Ancak peygamberler en doğru olanlardır.
Demek ki, şeriata uymak, sınırını ve ana temellerini gözetmek, mutluluk yolunun anahtarıdır ve kulluk da budur. Kendi arzusuyla, şeriatın sınırını aşan mahvolur. Bunun için, Yüce Allah buyuruyor ki:
“Kim Allah’ın gösterdiği ölçü ve sınırı aşarsa, kendi nefsine zulmetmiş (haksızlık, kötülük yapmış) olur (Talak’1)”
Kaynak: Turan Yazılım / Mürşit 5 / Tasavvuf / Kimyay-ı Saadet