DOLAR
19,0510
EURO
20,5023
ALTIN
1.211,97
BIST
5.031,98
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Parçalı Bulutlu
19°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
11°C
Salı Az Bulutlu
8°C
Çarşamba Az Bulutlu
11°C

Şeytanın Tuzakları

Şeytanın Tuzakları
25 Şubat 2022 01:30
0

Sapıtma Konusunda Şeytanın Tedrici Faaliyeti

Kul isyanında, bu isyanını emredene, bu fiili kendisine güzel göstermeye ve ona teşvik edene bakmalıdır. Bu varlık, o kula musallat edilmiş şeytandır. Şeytana bakışını yöneltmesi ve düşünmesi onu düşman edinmeyi, ona karşı savunmayı, korunmayı, uyanık olmayı, düşmanının farkında olmaksızın ondan istediği şeyler hususunda dikkatli olmayı gerektirir.

Şeytan insanı mağlup etmek için karşısına yedi tuzak çıkarır , bunlardan biri ile insanı alt etmek ister. Bu tuzakların her biri diğerinden daha zordur. Kul bu engelleri aştıkça , şeytan daha zorlarını dener, başarısız kaldıkça daha zoruna başvurur.

Birinci Tuzak: Allah’ı, dinini, O’na kavuşmayı, kemal sıfatlarını ve peygamberlerinin O’nun hakkında getirdiği haberleri inkar etmek. Eğer bu tuzakta o kulu elde etmeyi başarırsa, kula karşı olan düşmanlık ateşi söner ve huzura kavuşur. Eğer kul, hidayeti, basireti ve iman nuruyla bu tuzağı aşar ve kurtulursa şeytan ikinci tuzağa başvurur.

İkinci Tuzak: Bu bid’at tuzağıdır. Bu da ya Allah’ın peygamberlerine gönderdiği ve kitabında bildirdiği hakka aykırı inançlar taşımak yahut da Allah’a, müsaade etmediği ve bu tür hiçbir şeyi kabul etmeyeceği, dinde sonradan uydurulmuş ibadet şekilleri ve gelenekler yoluyla ibadette bulunmaktadır.

Çoğunlukla bu iki bid’at türü birbirine bağlıdır ve biri diğerini getirir. Hemen hemen biri diğerinden ayrılmaz. Nitekim bazıları şöyle demiştir: Lisanen söylenen bid’at ile fiilen işlenen bid’at birbiriyle evlenmiştir. İki eş daha düğün ile meşgul olurken çok geçmeden zina mahsulü çocukları İslam beldelerinde ifsada başlarlar. Bunların kötülüklerinden bütün kullar ve beldeler, Allah’a feryat edip yalvarırlar.

Kafir hakikat, facir bid’atle evlenmiş ve bu evlilikten dünya ve ahiret hüsrana boğulmuştur. Eğer kişi bu tuzağı aşar, sünnetin nuruyla bundan kurtulur, sahabe ve onlara iyilikte tabi olanlara gerçek manada uyarak bu badireyi atlatmaya Allah bu kişiyi muvaffak kılarsa şeytan diğer tuzaklarına başvurur. Fakat son asırlar bu engeli aşmaktan ne kadar uzaktır. Böyle bir olay vuku bulmuşsa bid’at ehli onlar için hemen darağacı dikmiş, kendilerine her türlü kötülüğü yamamış ve kişinin bid’atçi olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Üçüncü Tuzak: Büyük günahlar tuzağı. Şeytan eğer kulu bu tuzağa düşürürse, büyük günahları ona süsleyip güzel gösterir ve devam etmesini sağlar. Kula umut kapısını açarak şöyle der:

İman tasdikten ibarettir, ameller ona zarar vermez. Belki de insanlığı helaka götüren şu sözü ona söyletir: Şirk halinde iyiliğin fayda vermediği gibi tevhid halinde de günah zarar vermez.

Şeytana , kulu bid’at tuzağına düşürmek daha sevimli gelir. Çünkü bid’at dine terstir ve Allah’ın elçisine gönderdiği bir hususu reddeder. Bid’at sahibi, bu bid’atinden dolayı tövbe etmez, ondan vazgeçmez, aksine insanları bu bid’ate davet eder. Şeytanın, kulu bid’at tuzağına düşürmesinin diğer sebepleri şunlardır:

Bid’at: İlimsiz olarak Allah hakkında görüş sahibi olmaya, sahih sünnete ve bu sünnet ehline düşmanlık etmeye, sünnet nurunu söndürmek için çalışmaya, Allah ve Resulü’nün (s.a.v) kovduğu şeytana dostlukta bulunmaya, Allah ve Resulünün dost olduğu kişileri kovmaya, Allah ve Resulünün reddettiği şeylere itibar etmeye, itibar ettikleri hususları ise reddetmeye, onların düşmanlık beslediği kişiye dostluk, dostlukta bulunduklarına ise düşmanlıkta bulunmaya, onların inkar ettiklerini ispata, ispat ettiklerini inkara, hakikati konuşanı yalanlamaya, yalan konuşanı tasdik etmeye, batıl vasıtasıyla hakka karşı çıkmaya, hakkı batıl, batılı hak kılarak hakikatleri tersyüz etmeye, Allah’ın dininde inkara, kalplerde hakkı gizlemeye ve hapsetmeye, Allah’ın dosdoğru yolundan sapmayı arzulamaya ve topyekun dini tahrif etme kapısını açmaya sevk eder.

Gerçek şu ki, bid’atler kulu küçüklerinden büyüklerine doğru yavaş yavaş alıştırır, bid’at sahibi nihayet kılın hamurdan sıyrılıp çıkması gibi dinden çıkar. Bid’atlerin zararını ancak basiret sahibi kimseler kavrar. Basiretsiz cahil kimseler ise, sapıklık karanlığında hak yoldan sapmış kimselerdir. “Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur (Nur’40)”. Kul, Allah’ın onu koruması veya kendini bundan kurtarması samimi bir tövbe ile bu engeli de aşarsa şeytan diğer tuzağa geçer.

Dördüncü Tuzak: Küçük günahlar tuzağıdır. Bu günahları çok küçük birimlerle mukayese ederek ona şöyle der :

Büyük günahlardan sakındığın müddetçe küçük günahlar sana zarar vermez. Bütün günahlardan sakınmanın, küçük günahlara kefaret olacağını, onları sileceğini biliyor musun?

Şeytan sürekli olarak bu küçük günahları ona önemsizmiş gibi göstererek, nihayet bu kulun günahlar üzerinde ısrar etmeye başlamasını sağlar. Böyle bir durumda, büyük günah işleyip de Allah’tan korkup çekinen ve pişmanlık duyan bir kimse, bu kimseden daha iyi bir durumdadır.

Günah üzerinde ısrar etmek, büyük günah işlemekten daha çirkindir.

Tövbe ve af diledikten sonra büyük günah (kebire) diye bir şey kalmaz. Aynı şekilde yapmakta devam ederse günah da kalmaz. Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

  • Sizleri küçük günahlardan sakındırıyorum

Sonra bu konuya şöyle bir örnek verdi: Çöle varmış bir topluluğun oduna ihtiyacı oldu. Her biri birer odun getirdiler ve böylece büyük bir odun yığını oluşturdular. Ateş yakıp ekmeklerini güzelce pişirdiler. İşte aynı şekilde küçük günahlar da kul üzerinde birikir ve o da bunları önemsiz görür de en sonunda o küçük günahlar, o kişiyi helaka götürür.

Eğer kul, sakınmak, korunmak, tövbe ve istiğfara devam ve de kötülüğün arkasından iyilik yapmak suretiyle bu tuzaktan da kurtulursa şeytan diğer tuzağa başvurur.

Beşinci Tuzak: İşleyene bir günah yüklemeyen mubahlar tuzağıdır. Şeytan bu vasıtayla onun çok ibadette bulunmasını ve ahiret için azık hazırlamasını engeller. Sonra yavaş yavaş onun, sünnetleri terk etmesini, sünnetlerin terkinden sonra farzları terk etmesini sağlar. Bu vasıtayla şeytan en azından, karlarını, büyük kazançların ve yüce makamların o kuldan savuşup gitmesini temin eder. Kul, eğer bunların değerini bilseydi, hiçbir ibadeti terk etmezdi. Fakat bunların kıymetini bilmemektedir.

Eğer kul, tam bir basiret, doğru yolu gösteren bir nur, ibadetlerin kıymetini ve bunları çok işlemenin değerini, bu dünya iskelesinde kalacağı az bir süreyi, ticaretin tehlikesini, müşterinin keremini ve alıcıların ibadetlerine karşılık vereceği bedelin kıymetini takdir ederek bu tuzaktan kurtulursa geçen zamanını harcamak konusunda cimri davranır ve alıp verdiği nefeslerin karsız geçmemesinde aşırı dikkat gösterir. Bu durumda şeytan diğer tuzağa geçer.

Altıncı Tuzak: Bu tuzak, daha az tercih edilen ve daha az faziletli olan ameller tuzağıdır. Şeytan bunları emreder, kulun gözünde bunları güzel gösterir ve süsler. Daha faziletli, daha kazançlı ve karlı amellerle meşgul olmaması için bu amellerde bulunan fazilet ve kazancı kula çok gösterir. Çünkü şeytan sevabın esasından kulu uzaklaştıramayınca, o sevabın kemal ve fazlından, yüce derecesinden onu mahrum bırakıncaya kadar çalışır.

Kulu, daha az faziletli olanla daha faziletliden, daha az tercih edilenle daha çok tercih edilenden, Allah’a daha az sevimli olanla O’na daha çok sevimli olandan ve daha az razı olduğu ile fazla razı olacağı amelden alıkoyup oyalamak ister. Fakat bu tuzağa kadar gelebilmiş insanlar nerede? Bu noktaya kadar gelebilenler çok azdır. Çoğunluğu ise şeytan daha ilk tuzaklarda avlamıştır.

Kul, amelleri ve onların Allah katındaki mertebelerini, faziletteki derecelerini anlamak; miktarlarını bilmek; onların yüceleri ile düşük seviyede olanlarını, faziletlileriyle daha az faziletli olanlarını, amellerin reisi ile halkını, efendisi ile kölesini birbirinden ayırmak suretiyle bu tuzaktan da kurtulabilir. Çünkü amel ve sözlerinde, insanlarda olduğu gibi, efendi ile kölesi, reisi ile halkı, ulvisi ile düşüğü vardır.

Nitekim sahih bir hadiste, İstiğfarın efendisi (seyyidu’l-istiğfar) kulun şöyle demesidir: Ey Allah’ım ! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur.. buyurulmuştur. Başka bir hadiste ise: ‘Cihat , amellerin en üstünüdür buyurulmuştur. Başka bir rivayette; Ameller birbirlerine karşı övündüler. Her biri kendi mertebesini ve faziletini anlattı. Diğerlerine karşı övünmede, sadakanın üstün bir tarafı var idi buyurulmuştur. Bu engeli ancak Allah’ın tevfik caddesinde yürüyen, ilim sahibi, basiretli ve samimi kişiler aşabilir. Bu kişiler, amellerin derecelerini yerli yerine koyup, her hak sahibinin hakkını verirler.

Eğer bu tuzaklardan kurtulursa, şeytanın başvuracağı bir tek tuzak kalır, başka engel yoktur. Eğer bu tuzaktan kurtulacak birileri varsa onlar da mahlukatın en şereflisi olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile Allah’ın diğer peygamberleridir.

Bu tuzak, o zatın hayır konusundaki derecesine göre, şeytanın ordusunu el, dil ve kalp ile ve türlü eziyetlerle o kula musallat etmesidir .O kulun mertebesi yükseldikçe düşman da ona süvarileri ve orduları ile saldırır ve ona eziyet verir. Taraftarlarını ve halkını türlü kötülüklerle ona musallat eder. Bu engelden kurtulmanın çaresi yoktur. Çünkü kul ne ölçüde doğru yolda, Allah’a duada ve O’nun emrini yerine getirme konusunda o kadar çok çalışır. Bu kul , ümmet için harbe soyunmuş, Allah’ın yardımıyla Allah için düşmanla savaşa tutuşmuştur. Bu kişinin bu konuda Allah’a olan kulluğu, seçkin ariflerin kulluğudur.

Bu kulluk, şeytanı kızdırıp öfkelendiren bir kulluktur. Bunu ancak tam basiret sahibi kimseler anlar. Allah’a kulunun düşmanı öfkelendirmesi ve kızdırmasından daha sevimli gelen bir şey yoktur.

Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin – Kur’ani Tasavvufun Esasları – / bkz: 207…211

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.