Bu konuda ileri sürülen üç görüş vardır;
1.Görüş: Basra alimlerinin bir kısmı; şeytanın kuvvetli insanlara vesvese veremeyeceğini, onların bütünüyle Allah’a bağlanıp onun sevgisiyle uğraşıp ibadet ettiklerini, şeytanın onlara karşı etkili olamayacağını bildiğinden, onla ilgisini kestiğini ileri sürmüşlerdir.
Bu ihtiyaçların, zayıf ve acizlerin içki içip, zina yapmalarından ümidini kestiği gibi. Aslında böylelerine mubah olan dünyalık, şarap ve domuz eti gibi gelir. Onlar dünya ile ilgilerini kestiklerinden, şeytanın bunları yollarından alıkoyma ümidi tamamen kaybolmuştur. Bu sebeple böyle insanların şeytandan korkuları kalmamıştır.
2.Görüş: Şam alimlerinden bir kısmı, şeytandan ancak tevekkül ve bilgisi az olan kimseler korkar. Bir kimse Allah’ın tedbirinde olmadığını kesin olarak bilen kimse, Allah’tan başka kimseden korkmaz ve şeytanında hüküm veremeyen ve iradesi olmayan aciz bir mahluk olduğunu;
Yalnız ve yalnız Allah’ın iradesinin tecelli edeceğini, bunu bilenlerin başka bir kimseden korkmalarından dolayı da utanmaları gerektiğini de bilmeleridir. Allah’ın varlığına ve birliğine kesin olarak inanan kimsenin bu inancı, onun başka kimselerden korkmasına engel olur.
3.Görüş: İlim ehlinden bir kısmı da şartlar ne olursa olsun, şeytandan korunmak gerektiğini söylemişlerdir.
Bu Üç Görüşün Açıklaması;
Basra alimlerinin dediği ‘Kuvvetli müminler, kendilerini dünyadan uzaklaştırıp ahirete bağlandıklarından, şeytanın onlara zararı olamaz’ sözleri şeytanın bir aldatması ve tuzağından başka bir şey değildir. Çünkü Peygamberler bile kendilerini şeytanın vesveselerinden ve onun fesatlıklarından kurtulamamışlardır. Onların durumu böyle iken geride kalanların kurtuluşu nice olur? Çünkü şeytan yalnızca şehvet ve dünya sevgisi yönünden vesvese vermez.
Allah’ın isimlerinde ve sıfatlarında yenilikleri ve sapıklıkları güzel gösterir. Yine bunlara benzer birçok yönlerden insanları Allah yolundan caydırmaya çalışır. Bu sebeple şeytanın vesvesesinden kimse kendini kurtaramaz.
Yüce Allah buyuruyor ki; ‘Ey (Resulüm), biz senden önce hiç bir Resul ve Peygamberlik görmedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın (Hac Süresi’52)’
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; ‘Kalbimden öyle şeyler geçer ki, onlar için günde yüz defa Allah’a sığınırım’
Resulüllah Efendimizin şeytanı Müslüman olmuş, ona hayırdan başka hiç bir şey emretmediği, onun durumu bu merkezde iken, diğer Peygamberler ve Peygamberimizden daha çok Allah’ın sevdiklerini ve bu sebeple de şeytanın kendilerine bir şey yapamayacağını iddia edenler kendilerini aldatan gafillerin ta kendileridir.
Adem Peygamber ile zevcesi Havva; Sevinç yeri olan Cennette bile onun vesvesesinden kurtulamamışlardır. Halbuki daha önce Yüce Allah onlara buyurdu ki; ‘Biz de Adem’e dedik ki: Şüphesiz şeytan sana ve zevcene düşmandır. Sizi sakın cennetten çıkarmasın, sonra zahmet çekersiniz (Ta’ha Süresi 17-9)’.
Cennetin bütün nimetleri onlar serbest bırakıldığı halde, sadece bir ağaçtan yemeleri yasaklanmıştı. Gene de şeytanın vesvesesinden kurtulamamışlardır. Emin ve sevinme yeri olan Cennette bile bir peygamber kendini şeytanın tuzağından kurtaramazsa, sıkıntı-zorluk -şehvet ve haramlar diyarı olan dünyada başkalarının şeytanın tuzağından emin olması nasıl olur?
Allah bütün insanları şeytandan korkutmuş ve dikkatli olmalarını istemiştir
Yüce Allah buyuruyor ki;
Ey Ademoğulları! Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için ebeveyninizin (Adem ile Havva’nın) elbiseleri soyularak, şeytan onları cennetten nasıl çıkardıysa, sakın size de bir bela yapmasın. Çünkü şeytan ve kabilesi sizi kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler (A’raf’27)
Kur’an insanları şeytana karşı dikkatli olmaya çağırırken ve onları korkutmuşken, ondan korkmamak nasıl iddia edilebilir? Allah’ın emrettiği şekilde ondan sakınmak, Allah’ın sevgisi ile uğraşmaya aykırı değildir.
Allah’ı sevmek, ancak onun emrine uymakla olur. O da kafirlerden sakınıp korunmayı emrettiği gibi, insanların düşmanı olan şeytandan da sakınmaya davet etmiş ve emretmiştir.
Yüce Allah buyuruyor ki; Tedbirli olarak silahlarını yanlarına alsınlar (Nisa’102)
Yüce Allah buyuruyor ki; Siz de düşmanlara karşı, gücünüzün yettiği kadar kuvvetle savaş için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın (Enfal Süresi’62)
Bu ayetlerde görüldüğü gibi Allah görünen düşmana karşı tedbirli olmanı ve düşmanlarından sakınmanı istiyor ki, bu sana da borçtur. Yine bunun gibi görünmeyen; yani senin göremediğin, fakat seni gören düşmanına karşı da kendini koruman sana öncelikle yapman gereken bir borçtur.
İslam büyüklerinden İbn Muharız diyor ki; Senin görebildiği av, eğer seni göremiyorsa onu avlaman gayet kolay olur. Fakat seni görüp de senin göremediğin avın tuzağına düşmekten korkulur
İbn Muharız söylediği bu sözleri ile şeytanı işaret etmiştir. Göremediğin düşmanından korkmaman mümkün mü? Kahrolursun. Fakat şeytana karşı gafil davranır da kendini savunmuş olursun. Fakat şeytana karşı gafil davranırsa kendini savunamazsan, cehennemin elim azabına çarptırılır ve ona layık olursun. Allah’ın sana korkmanı emrettiği şeye kulak asmaman, Allah ile meşgul olmadığını gösterir.
Yüce Allah’ın insanları korkuttuğu şeye kulak asmamak, Allah’ın emirlerine uygun hareket etmiştir demek değildir. Bu açıklamamızdan da şeytandan korkmak tevekküle aykırıdır diyen ikinci görüşün de yanlış olduğu anlaşılır. Çünkü orduyu toplamak, hendek kazmak, silahlanmak, kalkan takmak, Resulüllahın tevekkülüne aykırı olmuyor da Allah’ın korkuttuğu ve kullarına korkmaları için emir verdiği bir şeye duyulan korku tevekküle nasıl aykırı olur?
İyiliği ve kötülüğü yaratan, öldüren ve hayat verenin yalnız Allah olduğunu bildikten sonra
Yüce Allah buyuruyor ki; Siz de düşmanlarına karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvetle bağlanıp, beslenen atlar hazırlayın (Enfal’60)
Kaynak: İmam Gazali / İhya Ulumi’d-Din / C:3 / bkz: 881-884