Şehvetin meşru olmayan istekleriyle düşmanlara kin beslemek onları küçük görmek de buna dahildir. Bu durum günahkarlar gibi, halis kulları da felakete sürükler. Çünkü insanlarda daima kusur arayıp, onlara türlü hakaretlerde bulunmak çirkin bir huydur.
Bu yaratılışta olan insanın kafasına şeytan bunun güzel bir davranış olduğunu yerleştirir. Adam da bunu gerçek sanıp bütün çalışmasını o yolda harcar. Böyle yapmakla kişi kendisini, din adına davrandığına inandırarak sevinç ve neşe içinde bulundurur. Halbuki o, tam şeytanın yolu üzerindedir. Buna bir örnek verecek olursak eğer;
Adamın biri kalkıp Hz Ebu Bekir’e (r.a) aşırı bir sevgi gösterir, onu bütün ashabın üzerinde tutar ve hepsinden çok onu sevdiğini söyler. Diğer taraftan aynı adam, haram yemekten kaçınmaz, yalan söylemekten çekinmez ve türlü bozgunculuklar da bulunurken, yalnız Hz Ebu Bekir (r.a) sevgisini öne sürerek bununla Müslümanlık yaptığını sanır. Eğer Ebu Bekir bu adamı görseydi kendisine ilk düşman o olurdu. Gerçek anlamda Ebu Bekir’in dostu olmak, onun gibi yaşamakla, gereksiz ve boş şeyler konuşmamakla mümkündür.
Abdullah b.Mesud (r.a) şöyle anlatıyor;
Bir topluluk Allah’ı zikretmek için bir yere toplandılar. Şeytan derhal bunların arasına sokulup, bunları birbirine düşürmek ve toplantılarını dağıtmak istedi. Ne kadar çalıştı ise de bir tülü başaramadı. Bu sefer, yakınlarında dünya işlerini konuşan başka bir topluluğun yanına gitti, kolayca aralarına fesat sokup onları birbirine düşürdü. Onlar da kavga etmeye ve birbirlerini öldürmeye başladılar.
Halbuki şeytanın amacı dünya işleri üzerinde konuşan insanların topluluğunu dağıtmak değildi. Onun asıl amacı Allah zikri için toplananları dağıtmaktı. Sonunda bunu da başardı. Çünkü onların kavga edip birbirlerini öldürdüklerini görünce, Cenab-ı Hakk’ı zikredenler onları ayırmaya geldiler, sonra da bir daha toplanamadılar. Zaten şeytanında istediği buydu.
Şeytanın kalbe giriş yollarından biri de, insanları Hz Allah’ın zatı ve sıfatları üzerinde düşünceye sevk etmektir.
Onlar, akıllarının iyice kavrayamadığı bu mevzular üzerinde düşünürken şüpheye düşer ve imanın esasında şaşırırlar. Hz Allah ile ilgili bir takım hayali kuruntulara saplanırlar ki, bunlar o kimsenin ya bidate veya doğrudan küfre götürürler. Kendileri de sanki bir şey buldum diyerek sevinirler. Halbuki insanların en budalası, zekasına en çok güvenen, en akıllısı da kendisini daima suçlayan ve bilmediğini alimlerden soran kişidir.
Bilgisi olmayan bir kimse Hz Allah ve dini üzerinde konuşursa, bilmediği bir yerden küfre girebilir. Bu aynen yüzmeyi bilmeyen bir insanın denize girmesi gibidir.
Şeytanın kalbe giriş yollarından biri de kötü zanda bulunmaktır. Yüce Allah buyuruyor ki; Ey iman edenler, çok zanda bulunmaktan sakının. Zira zannın bir kısmı suçtur. (Hucurat Süresi’12)
Başkasının kötülüğüne, zanna dayanarak hüküm veren kişiyi, şeytan onun aleyhinde konuşmaya ve gıybet etmeye de götürür. O adamın hakkını gözetmez, onu küçük görür ve böylece kendisini felakete sürükler. Bunların hepsi kişiyi felakete götüren tehlikeli davranışlardır.
İnsan kötü zanlardan ve kötülerin töhmeti altında kalmaktan daima uzak bulunmalıdır. Çünkü kötü bir insan başkalarını da kötü görür. İnsanların kusurlarını araştıran, onlar üzerinde kötü zanda bulunan bir insan gördüğünüz zaman bilmiş ol ki bu kötü bir kimsedir ve onun bu davranışı içinde ki çirkinliğin dışa vurmuş bir şeklidir.
Mümin bir kötülükle karşılaştığı zaman mazeretler arar ve bulduğunda da kabul eder. Münafık ise daima kusurlar üzerinde durur. Müslüman, bütün insanlar için kalbinde temiz duygular besleyip iyilikten başka bir şey düşünmeyen insandır.
Kaynak: İmam-ı Gazali / el-İhya / C:3 / bkz: 98-102