Hz Aişe buyuruyor ki;
“Bir akşam üzere Resulüllah’ın (s.a.v) ashabından bazı kişiler, Resulüllah’ı ziyarete gelmişlerdi. Aralarında Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Selman, Ammar b. Yasir vardı. (Allah onlardan razı olsun) Resulüllah (s.a.v) onları karşılamak için çıktı. Kendisini sıtma tutmuştu. İnci misali terliyordu. Alnındaki terlen sildikten sonra üç kere şöyle buyurdu:
Allah meluna lanet etsin.
Sonra başını eğdi. Hz. Ali (r.a) şöyle sordu: Anam babam sana feda olsun Ya Resulüllah! Az önce kime lanet ettin?”
Hz Peygamber (s.a.v) buyurdu: Habis olan İblise, Allah düşmanı şeytan kuyruğunu gerisine soktu ve yedi yumurta çıkartı. İşte onlar Ademoğluna saldığı şeytanın çocuklandır.
Birinci oğlunun adı “Müdhiş tir. Bu şeytan alimlerin peşine salınmıştır. Onları çeşitli arzularının peşinde koşturur
İkincisinin adı “Hadis tir: Onu namaz kılanların peşine salmıştır. O da gider namaz kılanlara unutkanlık verir. Namaz da sağa sola baktırır. Kendisine esneme verir ve uyutur. Hatta içimizden biri namazda uyur, kendisine: “Sen uyudun” denildiğinde, “Uyumadım” der. Ve böylece namaza abdestsiz olarak girer. Muhammed’in canı elinde bulunan Zat hakka için, sizden kim böyle yaparsa o kesinlikle namazdan çıkmış olur O namazın ne yarısı, ne dörtte biri, ne de onda biri vardır. O namazdan kazanılacak günah, sevaptan daha çoktur.
Üçüncüsünün adı Zelbenun‘dur: O da çarşı pazar esnafına musallat olur. Onlara alışveriş ve satışta eksik tartmayı yalan söylemeyi emreder. Malını sattığı zaman onu güzel göstermeye çalışmasını, övmesini emreder. Malı satıncaya kadar onu övmeye devam eder.
Dördüncüsünün adı “Beter” dir: Bu da yaka yırtmak ve yüz tırmalamakla görevlidir. İnsanlara bir musibet geldiği zaman ah vah etmeye çağırır. Öyle ki sahibinin alacağı sevabın yok olmasını sağlar.
Beşincisinin adı “Menşut tur: Bu da yalan haber, dedikodu, çekiştirmek, gammazlamak işlerine bakar. Bunları yaptırarak, kullanın günaha girmelerini sağlar.
Altıncısının adı “Vasim dir: Bu da kullara zina yaptırmakla görevlidir. Erkek ve kadının tenasül uzvuna üfleyerek, kadını zor duruma düşürür ve her ikisinin de zina etmesini sağlar.
Yedincisinin adı “A’ver dir: Bu da hırsızlık yaptırmakla görevlidir. Hırsıza der ki: “Çal da ihtiyaçlarını giderirsin, borçlarını ödersin. Hiç olmazsa avret yerlerini örtersin, sonra da tövbe edersin.”
Her mümine yakışan, bütün hallerinde şeytanın düşmanlığını unutmamak, tüm işlerinde ondan emin olmamaktır.
Bir hadis-i şerifte, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
Başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
Ebu Hüreyre şöyle dedi: “Ebu Ubeyde’nin dediğine göre, onlar şu küçük Hicaz koyunlarıdır. Onlardan biri için “Hazfe” denir. Onlardan biri için “Nakd” tabin kullanılmıştır
Yine denir ki: Bunlar, Yemen’in Cereş bölgesinden getirilen, kuyrukları ve kulakları olmayan koyunlardır.
Osman b. As’dan (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Ben Resulüllah’a (s.a.v) şöyle sordum: Benimle namazım ve okuyuşum arasında şeytanın durumu nedir ya Resulüllah?
Resulüllah (s.a.v) de şöyle buyurdu: Bu şeytana “Hanzeb” denir. Onun sana geldiğini hissettiğin zaman, ondan Allah’a sığın. Sol yanına da üç kere tükür. Bende öyle yaptım. Bunun üzerine Allah (c.c) onu benden uzaklaştırdı.
Yine Resulüllah (s.a.v) meşhur bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:
Denildi ki:
Şeytan karısı şeytaneye sarıldı, o da hamile kaldı ve otuz bir yumurta çıktı.
Bu yumurtalar onun aslını oluşturdu. Şeytanın diğer soyu o yumurtalardan türedi. Karada ve denizde yayıldılar. Hatta denildi ki:
“Her bir yumurtadan kadın ve erkek on bin kişi türedi. Dağlara, adalara, ıssız yerlere, denizlere, çöplere, sarp yerlere, ormanlıklara, su kaynaklarına, yolların birleştiği yerlere, hamamlara, keneflere, havaya, savaş meydanlarına, çanlara, kabirlere, kiliselere, köşklere, Arap çadırlarına, tüm yer parçalarına yerleştiler.”
Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz ki bunlar tövbe edip, kendilerine gelmedikçe, o şeytanlarla birlikte cehenneme gireceklerdir. Bunlar hallerini düzeltmeli iyilik yolunda koşmalıdırlar. Kötü arkadaşlardan ve pis işlerden de sakınmalı, kendilerini saptıran arkadaşlardan ve şeytanın askerlerinden uzaklaşmalı, onların çağrılanna uymamalıdır. Onun yerine Allah’a yönelmeli, O’na itaat etmeli, alim ve bildiğini yapan arif kullarııyla düşüp kalkmalı, beraber olmalıdır.
Bu alim ve arif zatlar, onu Allah’a yönelmeye çağırırlar. Allah’ın yüceliğini bilirler, O’na yönelirler, O’nun saltanatından korkarlar, her an Allah’ın huzuruna gidecekmiş gibi dikkatli ve hazırlıklı olurlar, dünyada kanaat sahibi olup ahirete yönelik çalışırlar.
Geceleri namazla gündüzleri oruçla geçirirler. Boş geçen günleri için ağlarlar. Gelecek tüm saatlerini hayırlı işlerle geçirmeye uğraşırlar. Tüm günah ve hatalarına tövbe ederler. Yerin ve göklerin yaratıcısına tevekkül ederler. Her an ve saatte yaratıkları besleyip geliştiren rabbe güvenirler. Gece ve gündüzün tüm vakitlerinde Allah’ın huzurunda olduklarını unutmazlar.
İşte bu anlatılan kişiler, cehennemin zincirlerinden, zincir ve kösteklerinden, dünyanın afatından ve cehennem ateşinin dehşetinden emin olurlar. Çünkü onlar;
Bu taptıklarına karşılık olarak, Deyyan olan Allah da onları şu ayetlerde geçtiği üzere onları mükafata layık görmüştür
Allah (c.c) bu fitneye düşüp de sonra ayılan kulu, kitabında şöyle anlatmıştır;
Böylece Allah kalplerin cilasının; Allah’ı anmak ve hatırlamak olduğunu haber verdi. Kalbe gelen perdenin, zulmetin, karanlığın, gafletin ve sıkıntıların zikirle giderileceğini anlattı.
Zikir, takva ve veranın anahtarıdır. Takva ise ahiretin kapısıdır. Tıpkı heva dünyanın kapısı olduğu gibi Allah (c.c) şöyle buyurmuştur;
“Kur’an’dakileri anlamaya çalışın, belki bu sayede takvaya ulaşırsınız (Bakara Süresi 63)“
Böylece Allah (c.c) insanın, Allah’ı anmak suretiyle takvaya ereceğini haber verdi.
Kaynak: Abdülkadir Geylani / El Ğunye (Li Talibi Tariki’l Hak) / bkz: 306-310