ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8857
EURO
31,2098
ALTIN
1.874,78
BIST
8.057,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
7°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Selam By Hiç Kimse & Hayatın İçinden

Selam By Hiç Kimse & Hayatın İçinden
1 Ekim 2023 23:00
5

Selam Bay Hiç kimse! Size karşı neden bu kadar önyargılılar bilmiyorum. Bay Herkes, sizin olmanız gerektiği yerde olmadığınızı öne sürüyor. Oysa ben bizzat şahidim; nerede acı varsa, siz oradaydınız.

Halbuki Bay Herkes öyle mi? O, elinde kahvesi, televizyon karşısında acı yorumlamakta… Sanırım çağımızın iki büyük hastalığı var: İzlemek ve konuşmak. Mütemadiyen izliyor ve yorulana dek konuşuyoruz. Öyle ki, sadece göz ve ağızdan oluşan, kulakları olmayan bir hilkat garibesine dönüştük.

Dinleme eylem işlevini yitirmek üzere. Söylemek istediğimizi söylüyor, görmeyi arzuladığımızı görüyor fakat dinlemeden uzaklaşıyoruz. Çünkü konfora inanıyoruz. Ve dinlemek çoğu zaman konforumuzu tehdit ediyor.

Dinlemek, anlamanın yolunu açar, anlamak ise sorumluluğun.

Anladığımız şeye kolayca sırtımızı dönemeyiz. Anladığımız an, artık eyleme geçme vaktidir. Tam burada bir hatıram canlandı zihnimde. Bir zaman, bir mecliste bulunmuştum. Mahalledeki büyükler bir cuma günü Yasin-i Şerif okumak üzere bir arkadaşımın evinde toplanmışlardı.

Ben de üniversiteli bir genç olarak davet edilenler arasındaydım. Teyzeler; ev terlikleri, Kur’an çantaları, iğne oyalı beyaz başörtüleri ile tam tekmil hazır vaziyette tilaveti huşu içinde dinlediler. Okuma sonunda dualar edildi, günahların affı ve ölmüşlerin ruhu için aminler odayı ve ruhları titretti.

Duanın ardından, Allah’ın yerine getirmemizi beklediği görev ve sorumluluklar ile ilgili bir konuşma yapmaya başladı ki Hoca Hanım;

Mevzunun gelişme şeklinden rahatsız olan bir kaç teyze, telaşlı telaşlı çantalarını toparlayıp ayaklandılar. Ev terliklerini de ellerine alarak müsaade istediler. Neden böyle aniden ayaklandıklarını soranlara ise “Aman” dediler, “Hiç dinlemeyelim biz. Şimdi bu anlatacaklarınızı öğrenirsek yapmak zorunda kalırız, bilmeyelim daha iyi.”

O teyzeler o gün, dinlemenin, anlamanın ve bunların getireceği sorumlulukların uzağına kaçmayı tercih ettiler. İradelerini bu yönde sarf ettiler. Tuhafınıza gitti muhtemelen. Belki de içten içe kınadınız onları.

  • Peki, bizler ne kadar farklıyız kınadıklarımızdan?
  • Dinlemeye, anlamaya, yapmaya ne kadar meyyaliz?
  • Kendi dar sorumluluk alanımızdan ötesini bilmeye hazır mıyız?
  • Bakışımızı kendi çocuğumuzun, ailemizin, kendi evimizin dışına çevirebiliyor muyuz?

Ötekini görebiliyor, duyabiliyor, anlayabiliyor olmak rahat koltuklarımızı artık terk etmemiz gerektiği gerçeğini fısıldayacaktır bize. Başkalarını öne sürmek, diğerlerinin zaten yaptığını bahane etmek, bizi aymazlığımızın hesabını vermekten kurtaramayacaktır.

Vicdan yükünü bu tarz genellemelerle hafifletmenin bizleri insan olarak, Müslüman bireyler olarak nereye konumlandıracağının takdirini sizlere bırakıyorum.

  • Keza, ya öyle değilse?
  • Ya herkes aynı şeyi düşünüyorsa?
  • Herkes, “Birileri nasıl olsa yapar.” diyor da hiç kimse hiçbir şey için kılını kıpırdatmıyorsa?

Oysa dinimiz bizi Hiç kimsenin olmadığı yerde kimse olmaya davet etmiştir. Yoldaki bir taşı bile görmezden gelmemeyi öğütler ki başkalarının ayağına takılmasın. Mazlumun yanında olmayı öğütler, muhtaca el uzatmayı…

Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bizim güzel Peygamberimiz değil midir?

  • Yine o güzel Peygamber infak çağrısında bulunduğu zaman tüm mal varlığını ortaya koyan, “Peki, ailene ne bıraktın ya Ebu Bekir?” diye soranlara “Onları Allah’a bıraktım” diyen, sadık dost değil midir
  • Kur’an bize, akrabaya, muhtaç olana ve yolda kalmışa yardım etmemiz gerektiğini sık sık hatırlatmaz mı?
  • Malı mülkü olmayan Müslümanlar için bir infak kapısı olarak tebessümü sadaka saymaz mı?
  • Peki, ya bir kötülük gördüğümüzde?
  • Gücümüz yetiyorsa elimizle o kötülüğü bertaraf etmeye davet etmez mi?
  • O halde gözlerimizi hakikate, dilimizi hikmete, kulaklarımızı da anlama evriltmenin zamanı çoktan gelmemiş midir?

Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir (1)

İyiliğin ve gerçek infakın tanımı bu değil midir?

  • Sevdiğimiz şeylerden verebilmek ve sevdiklerimizden vazgeçebilmek. Konforlu evlerimizi, sıcak yuvalarımızı bırakıp hiç kimsenin olmadığı yerde kimsesizin kimsesi olabilmek. Pek çok ayet, bize hep ötekinin varlığını, onların bizim üzerimizdeki haklarını ve sorumluluk alanlarımızı işaret ediyor. Öteki kimdir peki?

Öteki akrabamızdır, komşumuzdur; elimizin uzanabildiği, gözümüzün gördüğü, kulağımızın işittiği herkestir. Öteki; yolda kalandır, yurdunu yuvasını terk etmeye mecbur bırakılandır, zulme uğramış olandır.

O halde korunaklı duvarlarımızın ardına saklanmayalım, “Birileri yapar ne de olsa.” putunu kıralım ve gözümüzü ötekine çevirelim. “Bizim olmadığımız yerde hiç kimse yoktur” düsturunu şiar edinelim.

En yakın daireden başlamak ve o daireyi halka halka genişletmek üzere harekete geçelim. Görelim, dinleyelim, anlayalım ve çare bulalım. Eşref-i mahlukat olmak bedel ister, o bedeli ödeyenlerden olalım.

Kaynak: Gülay Ünsal Budak / Diyanet Aylık Dergisi / Mart 2018 / bkz: 30-31

( 1-Al-i İmran 92)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.