DOLAR
27,3824
EURO
29,0085
ALTIN
1.630,05
BIST
8.334,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Gök Gürültülü
22°C
İstanbul
22°C
Gök Gürültülü
Pazar Az Bulutlu
23°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
24°C

Sabah Namazının Vakti Ne Zamandır?

25 Ekim 2022 11:40
178

Sabah namazının ilk vakti, yani başlangıcı ikinci fecrin (şafağın) ağarması ile başlar. Bu fecir, güneşin doğuş noktasından başlar, dipten kıbleye doğru uzanır Sonra yükselir, ufku kaplar. Dağların tepelerini ve büyük köşkleri kaplar. Sabah namazının son vakti ise, fecir zamanının geçtiği, güneş oklarının görünmeye başladığı zamandır.

Bu iki vakit arasında geniş bir zaman vardır. Sabah namazına, subh namazı veya fecr namazı denmesi müstehabtır. Gadat namazı denmemelidir. Çünkü Allah (c..c) şöyle buyurmuştur.

“Bir de fecr (sabah) namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir (İsra Süresi 78)

Yani, sabah namazında gece melekleri ve gündüz melekleri hazır bulunurlar. O vakitte, gece melekleri sayfalarını toplarlar, gündüz melekleri de sayfalarını açarlar. Onlara selam olsun.

Sabah namazını karanlık açılmadan kılmak en faziletlisidir.

Ancak İmam-ı Azam Ebu Hanife bu görüşte değildir. Ona göre, ortalık biraz aydınlanınca kılmak en faziletli olandır.

Bizim, “En faziletli vakit karanlık açılmadan kılmaktır.” diye söylememiz, Hz Aişe‘den (r.anha) gelen şu rivayete dayanır:

“Hz Peygamber (s.a.v) zamanında kadınlar da sabah namazını kalmaya çıkarlardı. Sabah namazını Hz Peygamber (s.a.v) ile birlikte kılarlardı ve sonra örtülerini bürünerek evlerine dönerlerdi. Karanlıkta onları kimse tanıyamazdı.”

İmamımız Ahmed b. Hanbel’den gelen başka bir rivayet de şöyledir.

“Bu durumda itibar edilecek konu, imama uyanların durumudur. Eğer cemaate uygun olan karanlık açıldıktan sonra kılmak ise öyle kılmak daha faziletlidir. Bu durumda cemaatin çoğalıp sevap artması söz konusu ise öyle yapılır.”

İlk fecre itibar edilmez. Çünkü o zaman, bir şeyi yapma emri veya yasağı yoktur. Bu hususta İbn-i Abbas’tan gelen rivayette şöyle denilmiştir:

“Fecir iki tanedir. Namaz kılmanın helal olduğu, oruç tutan için yeme ve içmenin haram olduğu, dağ başlarını aydınlatan fecirdir. “Birinci fecirde güneş ışığı göğe vurur. Ama bu vakitte bir şeyin yapılması helal veya haram değildir. Fakat aydınlığı dağ başlarına yayılan fecir de ise haram olma durumu vardır.”

Allah’ın (c.c) bazı alim kulları iki fecri şöyle anlatmışlardır:

Birinci fecir: Güneş beşinci yer tabakasından çıkınca, güneşin şuası bu saatte semaa vurur. Orada kat edeceği yol kadar o şua görülür ki, işte birinci fecir denilen budur.

Sonra tekrar gece karanlığı bastırır ve gecenin önceki haline döner. Çünkü güneş alt felekte kaybolur. Altıncı kat yer onu perdeler. Böylece gökte ortaya çıkan aydınlık da kaybolur gider.

İkinci fecir: Güneş şafağının çıkmasıdır. Bu, altında kanlık bulunan beyazlığın ortaya çıkma durumudur. İşte bu ikinci şafaktır. Bunun ilk vakti gecenin sonudur. Sonu ise güneşin doğma vaktidir.

Bu da şöyle olur: Güneş yeryüzüne, yerin yedinci tabakasından çıkınca, onun ışığı da en alt tabakadan çıkar, yayılır. Burası gökyüzünün eteği olup, orada dağlar, denizler ve yüksek iklimler gözden kaybolur. Bu sırada güneş aydınlığını gök ortasına doğru enine yayar. Bunun çıkış şekline “mustatil” denir.

Birinci fecir için ise “mustatil” denir. Çünkü o gökyüzüne doğru uzunlamasına çıkar ve sonra kaybolur. Ancak ikinci fecir ise, enine çıkar ve gökyüzünün tamamını kaplar.

Özetle, güneş için iki tane şafak (fecir) vardır. Güneş doğarken, bir de batarken.

Kaynak: Abdülkadir Geylani / El Ğunye (Li Talibi Tariki’l Hak) / bkz: 865-867

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.