Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan da insan özüne yaklaşır ve öz denetim yaparak kendini muhasebeye çeker. Allah Teala, hayatı ve ölümü bizleri imtihan etmek üzere yarattığını buyuruyor. Bu büyük imtihanda muvaffak olmak ahireti her zaman hatırda tutmakla mümkün olur. Ahireti hesaba katmadan yaşamanın dünya ve ahiretimize verdiği tahribattan söz eder misiniz?
Ahiret hayatına inanmak bir Müslümanın iman esaslarından biri ve hayatını tanzim noktasında adeta bir mihenk taşıdır. Çünkü bu inanç, dünyada yaptıklarıamızdan dolayı hesaba çekileceğimizin de farkında olmayı gerektirir ve insana aynı zamanda bir disiplin bir sorumluluk yükler.
Resulüllah (s.a.v) buyuruyor ki: “Lezzetleri yok edeni ölümü çok hatırlayın (1)” Neden? Çünkü ölümü hatırlamak, kişinin kendini, hayatını gözden geçirmesi yönünde etkileyici bir ibret vesilesidir. Ayrıca ölümü hatırlamak ahiret hayatının hatırda tutulmasıdır.
Bu disiplinde olan bir kimse beşeri münasebetlerine dikkat eder. Haksızlık yapmaz, başkalarının hakkına hukukuna riayet eder. Haramı helali bilir ve bu anlayış üzere yaşar. Ahirete iman, helal ve haramlarla çerçevesi çizilmiş dünya hayatında bir dengenin, nizamın oluşumunu sağlar.
Helal ve haramlara dikkat ederek yaşamak insanlarda hesap verme bilincini canlı tutar. Bu durum da insanı dünyada başı boşluk ve serkeşlikten alıkoyar.
İşte İslam’ın iman odaklı tesis etmek istediği nizamın olmaması, evvela toplumu oluşturan bireyin ruhen sağlıklı olmamasına neden olur. Dolayısıyla ahiret inancına yabancı kalmak ve yokmuşçasına yaşamak tahribata öncelikle kişiden başlıyor, sonra o kişinin oluşturduğu aile ve topluma sirayet ediyor.
Allah’ın yasakladıklarını düşünmeyen insan menhiyatı rahatlıkla yapabiliyor ne kendisine ne bir başkasına vereceği zararı düşünüyor. Malumunuzdur ki bir şeyin haram olması beşeri ve içtimai hayata vermiş olduğu zararla ilgilidir.
Yüce dinimiz İslam dünyayı ahiretin tarlası olarak görmüş, ahirette kurtuluşa ermenin yolunun da dünya hayatını İslam dairesinde yaşamaktan geçtiğini bildirmiştir.
Bugün Müslümanlar olarak her iki dünyamızı mamur etmek için neler yapmalıyız?
Özellikle dinimizin emirlerine tam manasıyla bağlanmalı, Resulüllah (s.a.v)’in terbiyesini kendimize rehber edinmeliyiz.
Bunun en güzel örneği sahabe değil midir? Onlar İslam’a telim olmak ve Hz Peygamber (s.a.v)’in ahlakıyla o vahşi hallerinden dünyanın en yetişkin, en olgun insanları haline geldiler ve her iki dünyayı da kazandılar.
Bizler de gerek Kur’an-ı Kerim gerekse sahih hadisler yoluyla Allah’ı ve O’nun bize bildirdiklerini öğrenme ve idrak etme yoluna gitmeliyiz. Bununla birlikte dinimizi en iyi şekilde bilme ve hayatımıza tatbik etmeye ihtiyacımız var.
Ayrıca Allah’ın Elçisini (Hz Muhammed s.a.v) çok iyi tanımamız, onun sünnetine riayet etmemiz onun terbiyesinde kendimizi ve çocuklarımızı yetiştirmeye çalışmamız bizi dünya ve ahiret saadetine erdirir.
Peygamber terbiyesi ve ahlakı ile ahlaklanmak, bizim temelimizde inşa sürecine başlamamız gereken ilk işlerden biridir. O ahlakla başlayınca peşi sıra her şey beraberinde gelecektir.
Çünkü Peygamberimiz en iyi insan modelini yaşamıyla ortaya koymuştur. Ona uyduğumuz vakit birçok problem de ortadan kalkacak ve Allah ile olan ilişkilerimizden insanlarla olan ilişkilerimize kadar hayatımıza bir nizam ve mana gelecektir. İşte o vakit anlamlandıramadığımız hayat, anlam kazanacak ve daha yaşanabilir olacaktır.
Ramazan ayı Müslümanlar için rahmet ve arınmaya vesile olan bir ay aynı zamanda ömrümüzün muhasebesini yapmamız açısından da bir imkan veriyor bizlere. Bu konuda neler söylersiniz?
Peygamber Efendimiz: “Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır (2)” buyurmuştur. Hz Ömer de “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” diyerek kişinin her daim muhasebe içerisinde olması gerektiğini vurguluyor. Ramazan ayı da kişinin kendisini hesaba çekeceği, kendiyle baş başa kalacağı zamanların da bulunduğu bir aydır aslında
Bu rahmet ve bereket ayında insan, özüne yaklaşır ve yaklaştıkça da bir muhasebenin içerisinde bulur kendini. İbadet ayı ramazanda kişi yaptığı ibadet ve taatler ile Allah’a yaklaşır, yakınlaşır. İşte bu yakınlaşma kendisini hesaba çekmeyi sağlar. Bu ayda tabiri caizse Allah ile münasebet artıyor. Bu durum, kişiye Allah’a karşı eksik olduğunu gösterir.
Mesela ramazan dışında yediğimiz, içtiğimiz nimetlerin, önemini ve lezzetini bizlere idrak ettirir. Sağlıklı olmayan bir insan oruç tutamaz ve ona sağlığın kıymetini öğretir. Camiler, normal zamanlardakinden daha güzel ve çekici bir hale bürünür.
İnsanın zihninde “Neden bana manevi tatmin sağlayan bu ibadetleri yapmıyorum ya da aksatıyorum, neden bu camilere sair zamanlarda gelmiyorum?” sorularını sordurur.
Kısaca ramazan, Hz Peygamber (s.a.v)’in “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini / kıymetini iyi bilmelisin;
Peki İnsanlar, bu fırsatı ne şekilde değerlendirmeli, neler yapmalılar?
Her ne kadar sonunda olsa da ramazanı bir bayram ayı olarak nitelendiriyorum. Çünkü Müslümanların çocuklar gibi şen olduğu bir aydır. Bu ayın içerisinde bin aydan daha hayırlı olan ve Kuran-ı Kerim’in de dünya semasına indirildiği Kadir Gecesi var.
Bu geceyi yakalamak, idrak etmek bize bayramı getiriyor. Büyüklerimizin de bizlere sıklıkla “Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil!” tembihini yabana atmamak lazım. Neden? Kadir Gecesini ramazanın son on gününde aramak değil de ömrümüzde aramak bize sonsuz bir bayramı getirecektir.
Müslümanlar olarak ramazanın nasıl bir fırsat olduğunu anlamamız gerekiyor. Ramazan, bizim hayat kitabımız, Kuran-ı Kerim ile de buluşma ayımız aynı zamanda. Bu ay Kuran’la bir araya gelme ayı. Camilerde, evlerde mukabeleler okunuyor, hatimler yapılıyor.
Bu, çok güzel bir haslet ve Kur’an-ı Kerim ile hemhal olmamızı sağlıyor. Bunu hayatımızın her anına yaydığımızda ve okuduklarımızı anlamaya, idrak etmeye başladığımızda Kur’an artık bizi değiştirmeye, dönüştürmeye başlıyor.
İşte bu güzelliği, bu lezzeti yakalayabilmek için ramazan biz Müslümanlar için büyük bir fırsat. Onun için Kuran-ı Kerim’in hem lafzını hem mealini bol bol okumak gerekiyor. Ayrıca anlamı üzerinde okumalarımızı tefsirlere de başvurarak sıklaştırmak, Kuran’ın teşrif buyurduğu gecelerde e onun idrakine yönelik düşüncelere dalmak bizde hakikaten / gerçekten bir dönüşüm sağlayacaktır inşallah.
Biz insanlara adeta yeni bir ruh üflemek üzere gelen Ramazan, insan hayatında nerededir ve ne gibi dönüşümlere vesiledir?
Evet, ramazan bizlere adeta yeni bir ruh üfler. Günahlarla kararttığımız ruhumuzu temizler, yeniler. Ruhumuzu, gönlümüzü karartan, karalayan, leke çalan her türlü kötülükten, kötü davranıştan uzak kalmamıza vesile olur.
Oruçla kötülüklerden uzaklaştıran ramazan, kişiyi bunlardan vazgeçirerek onun değişimini, dönüşümünü sağlar. Ramazan ayı iftarı, sahuru, sadakası, zekat ve teravih namazı ile manevi hazzı doyasıya yaşamamızı sağlar. Ramazan; insana unuttuklarını, unutulmuş olanları hatırlatır. Kısaca Ramazan ayı sadece bireysel anlamda değil toplum nezdinde de bir değişime, dönüşüme vesile olur.
Kaynak: Selahattin Kaya / Diyanet Dergisi Nisan 2020 / bkz: 22-24
(1-Nesai, Cenaiz, 3) (2-Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 25) (3-Hakim, Müstedrek, IV, 341)