DOLAR
27,2902
EURO
28,8449
ALTIN
1.665,86
BIST
8.242,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Gök Gürültülü
23°C
İstanbul
23°C
Gök Gürültülü
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Az Bulutlu
24°C
Cumartesi Az Bulutlu
23°C
Pazar Az Bulutlu
23°C

Peygamberimizin Ahlakı ve Özellikleri

5 Eylül 2023 14:44
9
Peygamberimizin Ahlakı ve Özellikleri

Muhakkak ki sen en yüksek ahlak üzeresin. Sizin için, Allah’ı ve ahiret gününe inananlar için, ve Allah’ı zikredenler için, O’nun Resulünde mükemmel örnekler vardır (Kur’an-ı Kerim). Ummu’l müminin Hz Aişe (r.a) şöyle buyurmuştur: Hazreti Peygamberin ahlakı Kur’an idi.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v) 14 asır küsur yıl önce, Arabistan’ın Mekke denilen şehrinde, Kureyş kabilesine mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelişi, yalnız Arap tarihinin değil, fakat bütün dünya tarihinin kaderini değiştiren, kainatın oluşundaki ve insanın yaratılışındaki asıl gaye ve hikmetin o zamana kadar gizli kalmış sırrını bir anda gözler önüne seren bir hadise olmuştur.

Bu büyük hadiseden bahseden tarihçiler, O’nun doğduğu gece Kisra’nın sarayında on dört sütunun yıkıldığını, mecusilerin ateşgedelerinin söndüğünü ve Sava gölünün kuruduğunu yazarlar.

Aslında, yıkılan Kisra’nın sarayı değil, bütün İran’ın saltanat ve ihtişamı, Bizans’ın satveti ve Çin’in azameti idi. Sönen ateş, mecusilerin ateşgedelerinde parlayan alevler değil, bütün dünyadaki küfür ve ilhad ateşi idi; ve kuruyan şey Sava gölü değil, putperestliğin tahakkümü, Hıristyianlığın tegallübü idi

Filhakika, Hz Peygamber’in dünyaya geldiği sıralarda insanlar, çeşitli din ve mezheblerin, zihinlerinde yerleştirdiği birbirinden farklı, hatta çoğu birbirine zıt inanç ve itikadların mücadelesi içinde bulunuyorlardı. Bir taraftan Yahudilik ve Hristiyanlık, diğer taraftan mecusi ve şair müşrik dinleri, telkin ettikleri inançlarla, insana, yaratılışındaki gayeyi unutturmuşlar, Allah (c.c) in birliğini ispat değil, fakat O’na şerik veya ortak bulmanın yarışına koyulmuşlardı.

Mecusiler, Nur ve Zulmet olmak üzere iki asıl ihdas ederek, Nur’un iyi ve hayırlı olan, Zulmet’in ise, kötü ve şer olan şeylerin yaratıcısı olduğuna inanmışlardı.

Müşriklerin bir kısmı; “Hayat, bu dünyada yaşadığımız hayattan ibarettir; yaşarız ve ölürüz. Bizi zamandan başka hiçbir şey helak etmez (1)” diyerek, hem Allah (c.c) ı, hem öldükten sonra dirilmeyi inkar ediyorlar; bir kısmı da, “Çürümüş olan bu kemikleri kim diriltecek? (2)” diyerek, Allah’ın varlığını kabul etseler bile, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmiyorlardı.

Diğer bir kısmı Peygamberleri reddederken, bir kısmı da meleklerin, Allah’ın kızları olduklarını ileri sürerek onlara ibadet ediyorlardı.

Kendilerine Peygamber gönderilmiş olan Yahudiler ve Hristiyanlar bile, peygamberlerinin talim ve telkin etmiş oldukları tevhid (Allah’ın birliği) akidesini unutarak Allah’a şirk koşmuşlar;

  • Yahudiler Uzeyr’in,
  • Hristiyanlar ise Mesih İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmişlerdi (3)

İşte Arabistan, bu çeşitli inanç ve itikad sahiplerinin sert ve çetin mücadelesine sahne olduğu bir sırada, mecusilerin ateşgedelerinde parlayan küfür ve ilhad ateşini söndürecek, putperestliğin ve Hristiyanlığın tahakküm ve tegallübünü kırıp yok edecek olan bir çocuk, Rabbinin tükenmez hazinelerinden alemlere yetecek bir rahmet yükü ile küçücük dünyayı teşrîf ediyordu.

Hz Muhammed’in(s.a.v) dünyaya gelişinden sonra tevhid yeniden canlandı.

Etrafında toplananlara tebliğ ve talim ettiği İslam esaslarıyla saadet kapıları bir kere daha açıldı, insanları iyiliğe, adalete, fakir, yetim ve yolda kalmışlara yardım etmek için yaptığı davetlerle dünyayı kaplayan zulüm, vahşet ve enaniyet kasırgası bir daha kırıldı.

Yağmuru kara, karı tipiye çeviren kırıcı ve yakıcı hava, yerini, gönüllere ferahlık veren bir Nisan güneşine terk etmişti; bu güneş, kalplerin, içinde boğulduğu küfür ve ilhad zulmetini yok eden bir hidayet güneşi olmuştur.

Hz Peygamber (s.a.v) Rabbinden aldığı vahiylerle İslam Dini’ni insanlara tebliğ etmeğe başladığı zaman 40 yaşında bulunuyordu. Bu devre kadar yaşamış olduğu hayat, O’na, peygamberlik gibi mühim bir görevi yüklenebilecek ve onu başarıyla yürütebilecek bir kudret ve kabiliyet kazandırmıştı;

Daha doğrusu Rabbi, O’nu bu kutsi görev için terbiye etmiş, asırlarca önce, insanlığa, doğacağını vad ve tebiîr ettiği hidayet güneşini seherinde hazırlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v) bir taraftan İslam Dini’nin iman ve ibadet esaslarını tebliğ ve talim ederken, diğer taraftan putperest müşriklerin, Müslümanlara yönelttikleri çeşitli hakaret ve işkencelerin tahammül edilmez bir hal alması üzerine hicret ettikleri Medine’de kurulan ilk islam Devletinin idaresini de yönetiyordu.

Bu Devletin anayasası, dünyada yapılmış ilk anayasa olarak bizzat Hazret-i Peygamber (s.a.v) tarafından hazırlanmıştı.

Devlet reisliğine paralel olarak, teşkil edilen ordunun kumandanlığı da Hazret-i Peygamber’in üzerinde bulunuyor, fetih için çıkılan seferlerde hem orduya kumanda ediyor, hem de er olarak savaşlara katılıp düşmanla vuruşuyordu.

Onun, üzerinde titizlikle durduğu konulardan biri de, erkek ve kadın ayırımı yapmadan Müslümanların eğitim ve öğretimi idi. Medine’ye hicretini müteakip yapmış olduğu ilk iş, “Mescid-i Nebevi” denilen camiin inşasıyla, bu camie ekli, üstü örtülü bir “suffa”da öğretim faaliyetine başlamak oldu.

Cahiliyye devrinde yazı sanatını bilen ve bu sebeple “katip” unvanıyla tanınan Abdullah İbn Sa’id İbni’l- As, bu “suffa”da Hazret-i Peygamber (S.A.S.) in emriyle müslüman talebeye yazı öğreten hocalardan biri oldu.

Bedir savaşında Müslümanların eline esir düşen müşriklerden yazı bilenlerin her birinin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılması da, Hazret-i Peygamberin (s.a.v) eğitim politikasını gösteren en güzel delillerden biridir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.), vazettiği İslam Dini esaslarıyla kendinden sonrakilere gerçek insanlık yolunu da göstermiştir.

Allah Tala (c.c) Kur’an-ı Kerim’de O’ndan bahsederken: “Sizin için, Allah’ı ve ahıret gününü umanlar için ve Allah’ı çok zikredenler için Allah’ın Resulünde örnekler vardır (4)” buyurmuştur.

Hz Peygamber Allah “a olan sevgisi, imanı ve takvasıyla insanlara örnek olduğu gibi, gece ve gündüz ibadetleriyle, faziletleriyle, ahlakının ve başkalarına karşı muamelesinin güzelliğiyle, adalet ve insafıyla, cud ve keremi, feragat ve fedakarlığı, misafirperverliği, ihtiyatkarlığı, tevazusu, yardımseverliği, doğruluğu, ahde vefası, affı, merhameti, muhabbet ve şefkati, velhasıl, Peygamber olarak kendisinde bulunması lazım gelen en üstün vasıflarıyla da insanlara örnek olmuştur.

Nasıl olmasın ki, Allah Teala’nın tebliğini emrettiği ahlak esasları, herkesten önce, onları tebliğe memur edilen kimseyi ilgilendirir ve bu esasların herkesten önce, onları tebliğ eden kimse tarafından tatbik edilmesi gerekir.

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de: “Allah, adaleti, iyiliği ve muhtaç olanlara vermeyi emreder; fuhşiyattan, münkerden ve bağıyden nehyeyler (5)” buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber ise, hem Rabbinin bu emrini insanlara tebliğ etmiş, hem de emredilen hususların tatbikatını göstermiştir. Allah Teala (c.c): “Allah, size, emanetleri ehline tevdi etmenizi ve halk arasında hakemlik yapmak durumunda kaldığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder (6)” buyurmuş;

Hazret-i Peygamber, Rabbinden aldığı bu emri insanlara tebliğ ederek tatbikatını göstermiştir. Allah Teala (c.c): “Rüşdüne erinceye kadar en güzel bir surette olmadıktan sonra yetim malına yaklaşmayınız. Ölçüyü ve mizanı tam ve denk tutunuz. Biz size ancak kudretiniz nisbetinde teklif ederiz; akrabanız da olsa, söz sahibi olduğunuz vakit hep adaleti gözetin; Allah’ın ahdini yerine getirin (7)” buyurmuş, Hazret-i Peygamber, bu emirleri hem tebliğ, hem kendi nefsinde tatbik ile Müslümanlara öğretmiştir.

Bunun gibi, ister itikad ve ibadetle, ister muamelat ve ahlakla ilgili olsun, Kur’an-ı Kerim’de emir ve nehiy olarak her ne gelmişse, Hazret-i Peygamber bunları ameli kaideler olarak insanlara öğretmiş, aynı zamanda, bu kaidelere uygun yaşayışıyla onları izah ve tarif etmiştir.

Bu bakımdan Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de Hazret-i Peygamberden (s.a.v) bahsederken; “Muhakkak ki sen en yüksek ahlâk üzeresin (8)” buyurmuş;

Ummu’l-müminin Hz Aişe (r.a) de Hazret-i Peygamber’in ahlakını soran bir kimseye; Resulüllah’ın (s.a.v) ahlakı Kur’an idi cevabını vermiştir.

Bugünün müslümanları, şu veya bu cereyana kapılmak suretiyle değil, fakat Kur’an-ı Kerim’in yegane örnek gösterdiği Hazret-i Peygamberin (s.a.v) izini takip etmek suretiyle birlik ve beraberliğin doğacağını ve memleketin özlenen ahlak seviyesine ancak bu yolla ulaşabileceğini hatırdan uzak tutmamalılardır

Kaynak: Doç. Dr. Talat Koçyiğit / Diyanet İlmi Dergisi / Mayıs 1971 / bkz: 27-30

(1-Casiye Süresi 24) (2-Yasîn Süresi 78) (3-Tevbe Süresi 30) (4-Ahzab Süresi 21) (5-Nahl Sûresi 90) (6-Nisa Sûresi 57) (7-En’am Süresi 152) (8-Kalem Sûresi 4)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.