“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’ın hakkıdır (1)”. “Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya, İşte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var! (2)”.
“Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur) (3)”
Tövbe etmeyi gururlarına yediremeyip, yaptıklarından ve işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duymayıp da sadece şuan yaşadığımız an vardır ve öldükten sonra bir hayat yoktur, ölümle her şey bitiyor diyenlere yüce Allah yine en güzel cevabı Kur’an-ı Kerim‘de şu şekil de vermiştir:
“De ki: “Dünyayı gezin dolaşın, sonra da peygamberlere “yalancı” diyenlerin akıbetlerinin nice olduğunu bir düşünü (4)”. “Ancak tövbe eden, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır (5)” ve yine aynı şekilde “..inkardan dönüş yapıp iman eden, güzel ve makbul işler yapan kimseler felah bulanlardan olmayı umabilirler (6)”
Her beşer gibi sende hata yapabilirsin ve yapmışsındır da, günaha girebilirsin girmişsindir de. Hiçbir beşer şu zamanda dört dörtlük değil. Önemli olan hatayı başka bir hatayla telafi etmek değil, hata sonucu oluşan günahın affı için Allah yalvarmak, dua ve niyazda bulunmak.
Şunu unutma ki: “Rabbin, cahillik sebebiyle fenalık yapan, peşinden tövbe edip halini ve işini düzeltenleri bağışlar. Rabbin, onların bu hallerinden sonra elbette gafur ve rahim olduğunu gösterir (7)”
Elbette günah işlemek nefse tatlı ve cazip gelir. İnsan kendini nefsine kaptırdın mı Allah korusun o gaflet uykusundan uyanamadın mı yada birisi uyandırmadı mı; yüzme bilmeyen birisinin sandalla denize açılarak denizin ortasında yüzmek için denize atlamasına benzer. Bu kişinin sonu nasıl olursa, kendini nefsine kaptıran kişinin sonu da aynı olur.
Günah işlemek peşindir ve günah işlerken işlediğin günah kadar amel defterine o günah yazılır ama Allah Teala her ne kadar kulunun tövbe etmesini istese de ettiğin tövbede ne kadar samimisin ne kadar ihlas dolusun orası meçhul olduğu için tövbenin kabul olup olmadığını bilmiyorsun. O zaman sana düşen en güzeli o günaha hiç girmemek, yönelmemek. En azından bunun için nefsinle cihat edip savaşmalısın.
Nitekim Hz Ali (r.a) bu konuda şöyle buyurmaktadır: Günahı terk etmek, tövbeyi istemekten daha kolaydır
Yine aynı şekilde Hz Ali (r.a) bağışlanmanın altı şartı olduğunu söylemiş ve şu şekilde belirtmiştir;
Geçen için pişmanlık,
Ona ebediyen dönmeyi terk etmek üzere azim
Allah’la pürüzsüz, üzerinde sorumluluk olmadan karşılaşıncaya kadar yaratılmışlarla haklarını vermen
Kaybettiğin üzerindeki her farzın hakkını ödemeyi amaçlaman.
Haramla elde edilmiş mal üzerine yeşeren eti, deriyi kemiğe yapıştırıncaya ve kemikle deri arasında yeni et ortaya çıkıncaya kadar hüzünlerle eritmeyi amaçlaman
,Vucüda masiyetin tatlılığını tattırdığın gibi itaatin acısını tattırman. O zaman Allah’tan bağışlanma dilersin
Nitekim Abdülkadir Geylani Hz tövbe hakkında da şöyle buyurmaktadır: Vazgeç bu yalancı davadan. Bu iş yalan, dolanla, yapmacık davranışlarla, münafıklıkla ve kuru kuruya istemekle olmaz. Tövbe et ve tövbende sebat kıl. Önemli olan tövbe etmek değil, tövbede sebatlı olmaktır. Önemli olan fidan ekmek değil, o fidanın kök salması, dallanıp, budaklanması, meyve vermesidir
(1-En’am 1) (2-Buruc 10) (3-Furkan 70) (4-En’am 11) (5-Meryem 60) (6-Kasas 67) (7-Nahl 119)