Dünya hayatı fanidir deriz; ama şu dünya hayatı bizi öylesine kendine bağlar ki, sanki ölüm bize hiç gelmeyecekmiş gibi zannederiz. Oysaki ölüm ve hayat birbiri ardına eklenmektedir. İnsanoğlu ise bu dünyada elde ettiklerinden başka ölüm esnasında ne ile karşı karşıya gelecektir? Bu dünya bir imtihan yeri değil mi? Kur’an-ı Kerim‘de beyan edildiği üzere:
Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O azizdir, gafurdur (üstün kudret sahibidir, affı ve mağfireti boldur) (Mülk 2)
Evet, ölüm ve hayat insanı imtihan için var edilmiştir İnsan da bu alemde salih amel işlesin de yüz akıyla ilahi huzura gitsin diye yaratılmıştır. Müfessirin-i izam şöyle buyurmuştur:.
‘Allah Teala hangimizin ölümü çok zikrettiğini, zikrettiği ölüme göre kimlerin en güzel şekilde hazırlandığını, kimlerin Allah’tan korkup sakındığını göstersin diye ölümü ve hayatı yaratmıştır’
Ölümü zikretmek, hatırlamak, müminin en temel vazifelerinden biridir. Çünkü bilen için ölüm en büyük nasihattir. Ölümden ibret almayanın hayatı sanki hiç yaşanmamış gibidir. İçi bomboş ve değersizdir. Onun için Resulüllah Efendimiz (s.a.v). ölümü çok zikretmemizi bize buyurmuştur. ‘Lezzetleri kesen şeyi (yani ölümü) çokça anın’
Ölümü çok zikreden Allah Teala üç nimet ikram eder.
Ölümü anmayanlara da bunların aksi ceza verilir ki onlarda şunlardır;
Sonu ölüm olan bu hayat yolculuğunda insanoğlu; nefsi, kalbi ve ruhunu Allah’ın emrine göre bir dengede tutmak zorundadır. Nefis, giyinmek, evlenmek gibi meşru şeyler isterse bunun yolu bellidir. Ama nefis, haramları isterse ve kulda bu haramları yaparsa, dünya hayatı bir lezzet mahalli olacakken, elemli ve sıkıntılı bir cehennem hayatına dönüverir.
İşte Muhteremler !
Nefis, bu dünya hayatında, dünyanın çekiciliğini Müslümanın aleyhine kullanmak, helali haramı birbirine karıştırmak ister. Nefis, şerli sıfatlarıyla insanı heva ve hevese, kötülüklere çeker, haramdan lezzet aldırmaya çalışır.
Şeytan da nefsin bu azgınlığını körükler, haramlara teşvik eder. Sabır, kılıç gibi yetişirse o insana ne mutlu! Yoksa bu nizam ve intizamın, denge ve düzenin dışına çıkan Allah korusun helak olur.
En güzel biçimde yaratılan insan, hayırlı iken nefsinin sıfatlarına uyarak bir anda şer olanın içinde buluverir kendini. Çünkü nefis, fıtratı gereği şerre meyyaldir. Onun için Allah’ın hükmüne boyun eğmek istemez. Nefsin bu özelliği idrak edilmez ise, terbiye edilmesi söz konusu olmaz.
Nefsin ölmesi denildiği zaman, dünya hayatının sona ermesi gibi bir durum anlaşılmamalıdır.
Nefsin ölmesi demek;
Bir çirkin halden güzel bir hale, bir güzel halden daha güzel bir sıfata geçerek, muhabbet ve marifette yücelmek demektir. Tabir yerindeyse nefis, binilmemiş ata benzer. Nasıl ki ata ilk binen onu terbiye eder ve sonra at sahibine alışır. Aynen bunun gibi nefis de terbiye edilmezse hırçınlaşır, azgınlaşır ve sahibini yere çarpan azgın at misali yerden yere vurur.,.
Kaynak: Mehmet Ildırar / Tasavvuf Ve Nefis Terbiyesi / bkz: 173-175