O nedenle Mekke’de Duha ve İnşirah sürelerinden sonra indirilmiş olma ihtimali çok daha büyüktür. Çünkü o sürelerde Cenab-ı Allah’ın Nebisinin bozulan moralini düzeltmek ve Kendisine inancını, tevekkülünü ve sabrını arttırmak için peş peşe mesajlar sunmaktadır. Buradaki o mesajlardan birisi, hem de en önemlisinin yer aldığını düşünmekteyiz. Buna rağmen biz genel kanaate karşı çıkmış olmamak için şimdilik buraya aldık.
Sürenin tamamı üç ayettir. Adını birinci ayetteki Allah’ın yardımı anlamına gelen nasrullah kelimesinden almıştır. Hz Osman’ın Mushaf’ındaki kronolojik sıralamaya göre 114, Hz Ebu Bekir’in cem ettirdiği elimizdeki Kur’an’a göre ise 110 . süredir
İzâ câe nasrullahi velfeth. – Allah’ın yardımı ve fethi geldiğinde
Ve raeytennâse yedhulûne fî dinillâhi efvâcâ. – İnsanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde
Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh. İnnehû kâne tevvâbâ – Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile, çünkü o tövbeleri çok kabul edendir
‘İslam Dini‘ aynı zamanda siyasi anlamda nizamını ifade eder. Onun esaslarının, Kur’an bütünlüğü içerisinde şöyle tespit etmek mümkündür;
1 ▬ İnsan da dahil evrenin asıl mülkiyeti ve egemenliği Allah’a aittir. Bu mülkiyet ’emanet’ adıyla Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insana devredilmiştir ‘Baki/ölümsüz, ebedi’ ve ‘La yüs’el/yaptıklarından sorumlu olmayan (Enbiya’23)’ yalnız Allah’tır.
Sınırlı ömrü ile insan, O’nun mülkünde, O’nun bahşettiği sayısız nimet, güç ve imkanlarıyla tamamen hür, ama kendisine tevdi edilen emaneten ötürü yükümlülük ve sorumluluk altındadır.
2 ▬ Yaratılmışların en şereflisi ve mükemmel kabiliyetlerle en güzel bir biçimde yaratılıp donatılmış olan insan, evrenin merkezinde yer alan üstün bir varlıktır. Göklerde, yerde ve ikisi arasındaki her şey insan için, insan ise Allah için; bir anlamda da kendisi için yaratılmıştır.
3 ▬ Dünya hayatı geçici bir imtihan ortamıdır; her insan yetişkinlik çağına girdiği dönemden itibaren insanlık vasfını gerçekleştirip ahlakını yüceltsin ve ebedi olan ahiret hayatını kendi eliyle kazansın diye buraya getirilmiştir. Ahiret hayatında müşrik, münafık ve kafir olarak ölenlerin yeri yoktur.
4 ▬ Devletin her kademesinde, başında bulunduğu her birinde yönetici olarak bulunan insan,aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki halifesidir ve önemli bir sorumluluk altında bulunmaktadır.
5 ▬ Yöneticiye tevdi edilen görev, halkın, aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ın ’emaneti’dir. Bu yüzden o, hem halka karşı hem de Cenab-ı Hakk’a karşı yükümlü ve sorumludur.
6 ▬ Emanetler mutlaka ehline verilmelidir.
7 ▬ İmtiyaz sahibi olarak yaratılmış hiçbir insan yoktur. İnsanlar arasında temel hak ve özgürlüklerde eşitlik, hukukta adalet esastır. Dini, dili, rengi, ırkı ve cinsiyeti ne olursa olsun, hiçbir kimse diğerine karşı, takvadan başa hiçbir üstünlüğe sahip değildir. İlim sahibi müminlerin ayrıca dereceleri vardır.
8 ▬ Başta yaşama hakkı olmak üzere, zarurat-ı hamse adı da verilen aklı, dini, canı, malı ve nesli koruma, yani temel haklar ve özgürlükler, her insana Allah’ın bir lütfudur. Normal şartlar devam ettiği sürece temel hak ve hürriyetlere dokunulamaz, hacr altına alınıp kısıtlanamaz ve başkasına devredilemezler.
9 ▬ Suç ve cezada bireysellik esastır; istese bile hiç kimse kimsenin suçunun cezasını çekemez. Yük taşıyan her kimse, ancak kendi yükünü taşır.
10 ▬ Yönetimde eşitlik, liyakat ve hakkaniyet sacayağı üzerine oturan sosyal adalet, tartışılmaz ve vazgeçilmez bir ilkedir.
11 ▬ Yönetimin her kademesinde istişare, yöneten ve yönetilen ilişkisi açısından esastır
12 ▬Hukuka saygı ve adalet, yöneticide bulunması gereken en önemli ilkedir.
13 ▬ İnsana ve ahlaki değerlere saygı devam ettiği ve görevini adalet ve hikmet ile (ma’ruf vechile) yürüttüğü sürece, emir sahibine itaat ve saygı, yönetilen için bir yükümlülüktür; emreden Hz Peygamber’de olsa, münkerde kula itaat olmaz. Allah’tan başkasına itaat sadece ma’ruftadır.
14 ▬ Her müminin malında Allah’ın ve yoksulların hakkı vardır; devlet normal şartlarda asli ihtiyaçlardan fazlasından (% 2,5 oranında) zekat / vergi alır. Gayr-i müslimler ise zekat yerine cizye öderler.
15 ▬ İçte ve dışta asıl olan barıştır
16 ▬ Din hususunda müminlerle savaşmayan, onları vatanlarından çıkarmayan ve düşmanlarına yardım etmeyen gayr-i müslimlere iyilik etmek ve adil davranmak, Allah’ın sevdiği sosyal ve hukuki bir ilkedir.
17 ▬ İster mümin olsun ister gayr-i müslim olsun, bir başka toplumun zulmü altında feryat eden insanların / müstazafların yardımına koşmak insani bir görevdir.
18 ▬ Toplum savunmasında, özellikle de yeryüzünde barışı sağlamak için hedef bilinmeyen düşman için, caydırıcı güce ulaşıncaya dek hazırlanmaktır. Bunun finansmanı ise, halkın imkanı ölçüsünce malıyla, canıyla yapacağı katkılardır.
19 ▬ Savaş halinde, nihai zafer elde edilinceye dek savaşın gereği ne ise yapılmalıdır; ancak düşmanın barış teklifi karşısında, her türlü risk dahi göze alınarak, savaş derhal bırakılmalıdır
20 ▬ Göklerde ve yerde fesada imkan tanımamak. EKO sistemi muhafaza etmek ve sosyal hayatta teröre fırsat vermemek; özellikle de yeryüzünde barışı korumak amacıyla mücadele ruhuna sahip olmak, her an, madden ve manen cihat halinde bulunmak… bir insanlık görevi ve gerçek müminin şiarıdır.
Bu süre, sahabe için bir anlamda tebliğ sürecinin tamamlandığının, Hz Peygamber’in risalet görevinin sona ermek üzere olduğunun hüzün verici bir habercisi; Resulüllah için ise, artık Refik-i A’la’ya yönelme ve Makam-ı Mahmud’a yükselme zamanının geldiğinin müjdesi olarak da değerlendirilmiştir. Nitekim Hz Ebu Bekir, Hz Ömer ve Hz İbn Abbas böyle düşünen sahabilerdir.
Kaynaklar
M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C:3 / bkz:733 / 737-739
İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri –Tefsiru’l Kur’an’il Azim– / C:12 / bkz: 316