Müteşabihata gelince, bu da kendilerinden Allah’ın muradının ne olduğunu bilmek ümidi, ümmet hakkında kesilmiş olan ayetlerdir. Bunlar ile ne irade buyrulmuş olduğu bizim için kapalı bulunmuş olur.
“Müteşabihattan olan ayetlerin inişi, birer hikmete dayalıdır. Ve bunlar, insanlık için birer deneme ve imtihan vesilesidir. Ta ki, onların manalarını kat’î surette anlamadıkları halde, onların hakkiyyetine İman ederek sevaba kavuşsunlar.
Müteşabih, şibh (benzerlik) kökünden gelip manalar birbirine benzeyip iç içe girdiğinden şüpheye yani değişik ihtimallere yol açmayı ifade eder.
İnsanın aklının, duyularının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu konumda olan insana hitap eden ilahi kelamın müteşabihler ihtiva etmesinin kaçınılmaz olduğu açıkça ortaya çıkar.
Müteşabih lafızlarla Yüce Allah, insanlara tamamını kavrayamayacakları meseleleri, teşbihlerle, muayyen bir nispette, farklı seviyelere göre daha farklı şekilde anlaşılacak tarzda bildirir. Müteşabihlerdeki bu izafi durum, dinin değişmez gerçeklerine zarar vermez. Zira Allah sabit gerçekler olarak, biz yükümlü insanlardan istediği akaid, ibadet, ahlak ve ahkama dair esasları muhkem ayetler de bildirmiştir.
Müteşabihlerle ise bazı nisbi hakikatleri bildirmek istemiştir. Beşeriyetin konumu icabı, dünyada insan hayatında, mutlak hakikatlerden çok nisbi hakikatler daha fazladır. Bir kristal avizeyi göz önüne alalım. Onun elektrik voltajı, ampullerinin gücü değişmediği halde, etrafında oturanlar, yerlerini hafifçe değiştirince, farklı renkler ve ışınlar alırlar.
Bu, avizenin taşlarının farklı açılar verecek şekilde tıraşlanmasından ileri gelir. İşte Allah Teala, mahdut lafızlarla, tükenmek bilmeyen manaları, farklı seviyelerde, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa anlatmak, onları kitabı üzerinde düşündürmek için birçok müteşabih ayet göndermiştir. Bu kaçınılmaz durum, bir zaruretten ileri gelmiştir.
Fakat unutmamak gerekir ki teşabüh ve teşbih ile olan benzetmelerde, benzetilen ile kendisine benzetilen arasında bütün yönlerden bir benzerlik aranmaz. Çeşitli yönlerden sadece biri ile olan bir benzerlik dahi, benzetmenin geçerli sayılması için yeterli sayılır.
Demek ki müteşabihler hakiki müteşabih ve izafi müteşabih kısımlarına ayrılır. Bütün çeşitlerinde, müteşabihler bir çok manalar ifade ederler. Onun içindir ki tefsirlerde çok manalar verilmiştir. Fakat kesin manası, Allah’ın ilmine havale edilir.
Bu ayeti celile, Kuran’ı Kerim‘den hakkıyla istifade eden zatlar ile onu kendi yanlış itikatlarına bir senet kabul ederek batıl görüşlerde yorumlarda bulunan kimselerin tavırlarını, ruhî durumlarını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki:
Ya Muhammed!.. – (s.a.v)- O Yüce Mabuddur ki: (Senin üzerine kitabı) Kur’an-ı Kerim’i ayet ayet, süre süre (indirdi, ondan) o ilahi kitaptan (bir kısmı muhkem ayetlerdir.) Manalarına delaletleri açık, ibareleri ihtimal ve benzerlikler! uzaktır (ki, onlar ümmül-kitaptır) yani: Kur’an ayetlerinin aslıdır. Dini hükümler hakkında bunlara itimat edilir dayanılır (Diğer bir kısmı da müteşabih ayetlerdir.)
Bunlar ile Allah’ın Muradının ne olduğu açıkça bildirilmemiştir…
Çeşitli manalarda ihtimalleri vardır. Muhkem ayetler ile sabit olanlara muhalif gibi görülür. (Artık kalplerinde eğrilik bulunan kimseler) bir takım bid’at sahipleri gibi ve bir takım haktan meyleden gayri müslimler gibi şahıslar (fitne aramak) insanları şek ve şüpheye düşürüp dinlerinden ayırmak için (ve onu tevil arzusunda bulunmak) onu kendi arzularına göre tevil etmek yorumlamak (için o kitaptan) Kuran’ın hikmetli beyanından (müteşabih olanına tabi olurlar), onların dış anlamlarına takılırlar.
Veya onları batıl surette tevil ederler (halbuki, onun) o müteşabihierden olan herhangi bir ayetin (tevilini) ondan muradın ne olduğunu, onu ne gibi bir manaya yorumlamanın icabettiğini (Allah Teala’dan başkası bilmez). Onu bilmek, Yüce Allah’a mahsustur.
Onu hikmeti gereği o suretle inzal buyurmuştur. Bizim vazifemiz ise onun ilahi, kelam olduğunu tasdik etmekle manasını Allah’ın ilmine ısmarlamaktadır. (Ilimde rüsuh) hakkıyla bilen ve sağlam itikat (sâhibi olanlar ise) müteşabihatın da birer ilahi kelam olduğunu bilir, takdis eder ve (bîz ona İman ettik, hepsi de) muhkemlerde, müteşabihler de (Rabbimizin katındandır derler.) Öyle güzel bir itikat sâhibi olduklarını gösterirler. (Bunları) Kur’ân’ı Kerim’deki hükümleri (tam akıllı zatlardan başkası düşünemez.)
Bunları güzelce takdir ve tevil ederek bunlardan istifade etmek ve öğüt alabilmek için tam akıl sâhibi olmak lâzımdır. Yoksa arzu ve heveslerine tâbi olan, yanlış anlayışları kabul eden, güzelce nazar ve tefekkürden mahrum olanlar, bu gibi Kur’ânî izahlardan istifade edemez ve uyanmış olamazlar.
Kaynak: Turan Yazılım / Tefsir / Ömer Nasuhi Bilmen