ref: refs/heads/v3.0

Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı ve Mezhep Değiştirmek Caiz mi?

Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı ve Mezhep Değiştirmek Caiz mi?
26 Eylül 2023 14:30
14

Soru: Mezhepler nasıl meydana gelmiştir?

Cevap: Mezhepler, hakkında kesin ve açık hüküm bulunmayan meselelerde müçtehidlerin değişik yorum yapmalarından meydana gelmiştir. Hakkında kesin ve açık hüküm bulunmayan meselelerin ictihadla çözülebileceğine dair delil, şu hadisi şeriftir:

  • Peygamberimiz, sahabîlerden Mu’az bin Cebel (r.a)’i Yemen’e vali olarak gönderirken kendisine şöyle sormuştu: Yemen’de ne ile hükmedeceksin?
  • Mu’az: Allah’ın kitabı Kur’an ile hükmedeceğim dedi.
  • Peygamberimiz : “Aradığını Kur’an’da bulamazsan ne yapacaksın?” buyurdu.
  • Mu’az: Resullüllah’ın sünnetiyle hükmedeceğim dedi.
  • Peygamber Efendimiz: Onda da bulamazsan ne yapacaksın? buyurdu.
  • Mu’az: Kendi görüşümle hükmedeceğim diye cevap verdi.

Mu’az’ın bu cevabından peygamberimiz memnun oldu ve bundan ötürü Allah’a hamd etti.

Belli bir mezhebe bağlanmak şart mıdır?

Cevap: Hayır, belli bir mezhebe bağlanmak şart değil; fakat ayet ve hadisten hüküm çıkaramayan kimsenin bir mezhebe göre amel etmesi şarttır. Bununla beraber dört mezhepten birine bağlanmakta fayda vardır. Çünkü bir mezhebe bağlanmaksızın değişik mezheplere göre amel eden kimsenin hem o mezhepler hakkında gerekli bilgiye sahip olması hem de bu mezheplere göre amel etmesi için gerekli şartları bilmesi gerekir.

Mezhep değiştirmek caiz midir?

Cevap: Yeterince dini bilgisi olmayan bir kimsenin mezhep değiştirmesi uygun değildir. Fakat kişi ömür boyunca aynı mezhebe tabi olmaya da mecbur değildir. Örneğin, ihtiyaç halinde bir şafiinin tamamen Hanefi mezhebine geçmesinde bir mahzur olmadığı gibi hanefi olan bir kimsenin de Şafii mezhebine veya hak olan diğer bir mezhebe geçmesinde de bir sakınca yoktur. Fakat bir ihtiyaç olmadan herkesin kendi mezhebinde kalması daha uygundur.

Soru: Başka bir mezhebe göre amel etmek caiz midir?

Cevap: Bir mezhepten diğerine tamamen geçmek caiz olduğu gibi bazı konularda başka mezhebe göre amel etmek de caizdir. Ancak bunun iki şartı vardır.

  • Birincisi; Hangi konuda amel ediliyorsa o mezhebe göre konunun şartlarını bilmiş olmak gerekir.

İkincisi: Bir meselede iki veya daha fazla mezhebin görüşlerini birleştirmek olan telfikten sakınmış olmak. Aksi takdirde caiz olmaz. Örneğin, başının dörtte birini meshetmeyen bir şafiinin eli (nikah düşen) bir kadına değdikten sonra Hanefi mezhebini taklit etmesi caiz olmadığı gibi abdest alırken sıraya dikkat etmeyen bir hanefinin eli kanadıktan sonra Şafii mezhebini taklit etmesi de caiz değildir. Çünkü her iki durumda da bu abdest Hanefi’ye göre de Şafii’ye göre de sahih değildir.

Mezhepler kaça ayrılır?

Cevap: Mezhepler ameli ve itikadi olmak üzere ikiye ayrılır.

Ameli Hezhepler;

1-Hanefî Mezhebi: Mezhebin imamı Ebu Hanife’dir. Asıl adı Numan, babasının adı Sabit’tir. Hicrî 80 tarihinde Kufe’de doğmuş ve 150 tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir. Sahabe dönemine yetiştiği için tabiîlerden sayılır. Kendisi Irak rey ekolünün önderidir. Hocası Hammad bin Ebi Süleyman’dır.

  • İmam Şafii “Fıkıhta bütün insanlar Ebu Hanife’nin öğrencileri sayılır” sözüyle onun fıkıhtaki yerini dile getirmiştir. İmamı Azam, Iraklılar arasında “hanife” denilen diviti (yazı hokkasını) sürekli kullandığı için kendisine hanifenin babası anlamında Ebu Hanife denmiştir, yoksa hanife adında İmamı Azam’ın bir kızı bulunduğu tarihçe sabit değildir.
  • İlmine ve kişiliğine hayran kalan talebeleri ve toplum Ebu Hanife’yi kendilerine önder (imam) tanımış ve ona en büyük imam anlamında “İmamı Azam” adını vermişlerdir. Hanefi mezhebini derleyip toplayan, yazarak kitaplara geçiren İmam Muhammed’dir.
  • Hanefî mezhebi önce Irak’ta, oradan da doğu ve batıya yayılmıştır. Abbasiler devrinde geniş ölçüde Hanefi mezhebi uygulanmıştır. Anadolu ve Balkanlardaki Türkler arasında Hanefi mezhebi hakim durumdadır.

2-Malikî Mezhebi: Mezhep imamının adı Malik, babasının adı Enes’tir. Hicrî 93 tarihinde Medine’de doğmuş ve 179 tarihinde yine orada vefat etmiştir. İmam Malik hadis ilminde çok güçlü idi. Fıkıh tertibine göre yazılmış el-Muvatta adlı ünlü eseri ilk hadis kitabı sayılır. Medine’de yetiştiği için kendisine hicret yurdunun imamı da denmiştir.

  • İmam Malik Peygamber Efendimizi o kadar severdi ki, ona saygıdan dolayı Medine içinde hayvana binmemiş ve “Allah’ın Resulünün na’şının gömülü olduğu şehirde hayvana binemem” demiştir.
  • Maliki mezhebi önce Hicaz halkı tarafından benimsenmiş ve daha sonra hacca gelenler vasıtasıyla Kuzey Afrika’ya ve o devirde Endülüs denilen İspanya’ya yayılmıştır.

3-Şafii Mezhebi: Mezhep imamının adı Muhammed, babasının adı İdris’tir. Hicri 150 tarihinde (halen Filistin toprağında bulunan) Gazze’de doğmuş ve 204 tarihinde Mısır’da vefat etmiştir.

  • Haşimi soyundan gelen ve büyük bir İslam bilgini olan İmam Şafii, Arap dilini, şiir ve tarihini çok iyi bilirdi. Yedi yaşında iken Kur’an-ı, on yaşında iken İmam Malik’in el-Muvatta isimli hadis kitabını ezberlemiş, uzun bir müddet İmam Malik’ten ders almış ve yirmi yaşında iken fetva verme seviyesine yükselmiştir.
  • 195 yılında Bağdat’a giden İmam Şafii iki yıl kaldıktan sonra Mekke’ye döndü. 198 yılında tekrar Bağdat’a gitti ise de ancak iki ay kalabildi; oradan Mısır’a gitti. Bağdat’ta İmam Muhammed ve İmam Ahmed bin Hanbel ile görüştü.
  • Şafii Mezhebinin başlıca eserleri arasında Şafii’nin el-Ümm’ü, Müzeni’nin Muhtasar’ı, Rafii’nin Fethu’lAziz’i, Nevevi’nin Minhacu’tTalibîn’i bulunmaktadır.
  • Şafiî mezhebi, Mısır’da, Filistin’de, İran’daki sünniler arasında, Filipin adalarında, Endonezya’da, Hindi Çin ve Avustralya’nın Müslümanları arasında, Yemen’de ve Anadolu’da yayılmıştır.

4-Hanbeli Mezhebi: Mezhep imamının adı Ahmed, babasının adı Hanbel’dir. Hicrî 164 tarihinde Bağdat’ta doğmuş ve 241’de yine orada vefat etmiştir.

  • Bağdat’ta yetişen ve ilmi incelemelerde bulunmak üzere Mekke, Medine ve Şam gibi İslam merkezlerini gezen Ahmed bin Hanbel uzun süre İmam Şafii’den ders almıştır.
  • Abbasiler döneminde Kur’an-ı Kerim’in yaratılmış olduğu noktasındaki Mu’tezile görüşünü benimsemediği için hapis ve işkence edilmiştir. O da diğer büyük imamlar gibi dünya menfaatinden uzak, hak ve doğruluk uğrunda cesur ve sabırlı bir hayat yaşamıştır.
  • Ahmed bin Hanbel’in kırk bin hadisi kapsayan Müsned’i meşhurdur.

İtikadi Mzhepler

1-Selefiyye: İnanç konusunda sahabe ve tabiilerin görüşlerini benimseyen fıkıh ve hadis alimleridir. Bunlar, dini nasları akli yorumlara tabi tutmadan olduğu gibi kabul ederler ve Allah’ın sıfatları ve benzeri konularda ayrıntılara girmezler.

  • Hanbeliler itikatta Selefidirler.

2-Maturidiyye: Mezhebin imamı, Ebu Mensur Muhammed Maturidi’dir. Hicrî 280 tarihinde Semerkand’ın “Maturid” köyünde doğmuştur. Doğduğu yere nispetle Maturidi diye anılır. Bu münasebetle mezhebine de Maturidiyye adı verilmiştir. Hicrî 333 tarihinde Semerkand’da vefat etmiştir. Büyük bir Türk bilgini olan Maturidi, ehli sünnet itikadını hassasiyetle savunmuş ve batıl inançlara karşı büyük mücadele vermiştir.

  • Hanefîler itikatta Maturididirler.

3-Eş’ariyye: Mezhebin imamı, Ebu’l Hasan Ali el-Eş’ari’dir. Hicrî 260 yılında Basra’da doğmuş, 324 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Soyu cihetiyle ashabı kiramdan Ebu Musa elEş’arî (r.a)’ye dayandığı için Eş’ari adını almıştır. Eş’ari ömrünün tamamını bid’atçılara karşı ehli sünnet mezhebini müdafaa ile geçirmiştir.

  • Maliki ve Şafiiler itikatta Eş’aridirler.

Eş’ariyye mezhebi ile Maturidiyye mezhebi arasındaki farklar ve hangi meselelerde ihtilaf yapılmıştır?

Cevap: Ehli sünnetin iki ana kolunu teşkil eden bu iki mezhep arasında temel meselelerde değil, teferruatla ilgili bazı meselelerde cüz’i ihtilaflar yapılmıştır. Bunların en önemlileri şunlardır:

  • Eş’arilere göre müminin imanı artar ve eksilir. Maturidîlere göre ise iman ne artar ne de eksilir.
  • Eş’arilere göre mürted (dinden dönen) yeniden iman ederse eski amelleri geri gelir. Maturidilere göre ise geri gelmez.
  • Eş’arilere göre yeis (ümitsizlik) halinde yapılan tövbe makbul değildir. Maturidilere göre ise makbuldür.
  • Eş’arilere göre Müslüman olmayanlar iman etmekle mükellef oldukları gibi ibadet etmekle de mükelleftirler. Bundan dolayı da ayrıca ceza göreceklerdir. Maturidilere göre ise Müslüman olmayanlar ibadetle mükellef değildirler.
  • Eş’arîlere göre tekvin hakik değil, itibarî bir sıfattır. Maturidilere göre ise tekvin irade ve kudret gibi hakikî ve ezeli bir sıfattır.
  • Eş’arîlere göre Kur’an’ın bir kısmı bir kısmından (örneğin, iman ile ilgili ayetler amelle ilgili ayetlerden) üstündür. Maturidilere göre ise Kur’an’ın hepsi aynıdır.
  • Eş’arilere göre cüz’i irade Allah tarafından yaratılmıştır. Maturidilere göre ise cüz’i irade yaratılmayıp insanın ortaya koyduğu bir şeydir.
  • Eş’arilere göre nübüvvet (peygamberlik) için erkek olmak şart değildir. Kadın da nebi olabilir. Buna göre Meryem, Asiye, Sare, Hacer, Hz. Musa’nın annesi de birer nebidir. Maturidilere göre ise erkek olmak nübüvvet için şarttır. Kadının peygamber olması söz konusu değildir.
  • Eş’arilere göre Allah’ın insanı, gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutması caizdir. Maturidilere göre ise caiz değildir.
  • Eş’arilere göre iyi ve kötü ancak dinin bildirmesiyle bilinebilir. Maturidilere göre ise akılla da bilinebilir.
  • Eş’arilere göre Allah’ı bilmek (marifetullah) şer’an vaciptir. Maturidilere göre ise aklen de vaciptir.
  • Eş’arîlere göre Allah’ın fiillerinde sebep ve hikmet aranmaz. Maturidilere göre ise aranabilir.
  • Eş’arilere göre Allah ceza vermekten cayabilir. Maturidilere göre ise caymaz.
  • Eş’arilere göre küfür ve şirkin af edilmesi aklen caizdir. Maturidilere göre ise şer’an caiz olmadığı gibi aklen de caiz değildir.
  • Eş’arilere göre “İnşallah müminim” denilebilir. Maturidilere göre ise denilemez.
  • Eş’arilere göre içtihat konusu olan meselelerde Allah indinde hak ve doğru birden fazla olabilir. Maturidilere göre ise birden fazla olamaz.

Ehli Sünnet dışındaki fırkalar hangileridir.

Cevap: Ehli Sünnetin dışındaki fırkaların başlıcaları şunlardır:

1-Şia: Şia, sözlükte taraftar demektir. Istılahta ise, Peygamber Efendimizin vefatından sonra halifeliğin Hz. Ali ve onun soyundan gelenlere ait olduğunu iddia eden kimselere denir.

Şia, temelde şu üç fırkaya ayrılır:

  • Galiye: Hz. Ali’nin tanrı olduğu veya tanrının ona hulul ettiği görüşünü benimseyenlerdir. Bu görüş Müslümanları parçalamak ve zayıf düşürmek için bir Yahudi dönmesi olan Abdullah bin Seb’e tarafından ortaya konmuştur. Bir çıkar elde etmek için Hz. Osman zamanında Müslüman olan bu şahıs, emeline kavuşamayınca Müslümanlar arasına nifak sokmaya çalışmıştır.
  • Zeydiye: Zeynel Abidin’in oğlu Zeyd (ö.122)’e mensup olanlara denir. Bunlar, Hz. Ali’nin halifeliğe daha layık olduğuna, bununla beraber üst varken altın da halife olabileceğine inandıkları için Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın hilafetini reddetmezler. Ehl-i Sünnete en yakın olan şia fırkası budur. Halen Yemen’de Zeydiye mezhebi hakimdir.
  • İmamiye: Hz. Ali’nin imametinin (halifeliğinin) nas ile sabit olduğunu iddia eden, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın hilafetini reddeden, Eshab-ı Kiramın çoğunu tekfir eden ve Ehl-i Beyt yolu ile rivayet olunmayan hiç bir hadisi dikkate almayan kimselerdir. Bunlar, imameti imanın şartlarından biri olarak gördükleri için İmamiye, görüşlerini Cafer es-Sadık’a dayandırdıkları için Caferiye, imamları on iki de dondurdukları için de İsna Aşeriye (on ikiciler) olarak anılırlar.
  • İmamiye’ye göre imamet Hz. Ali ile başlar, oğlu Hasan’dan sonra Hüseyin’e intikal eder; ondan sonra da babadan oğula geçer ve on iki imam tamamlanır.

On iki imamın isimleri şöyledir:

  • Ali b. Ebi Talib (r.a)
  • Hasan b. Ali (r.a)
  • Hüseyin b. Ali (r.a)
  • Ali Zeynel Abidîn (r.a)
  • Muhammed el-Bakır (r.a)
  • Cafer es-Sadık (r.a)
  • Musa el-Kazım (r.a)
  • Ali er-Rıza (r.a)
  • Muhammed el-Cevad (r.a)
  • Ali el-Hadi (r.a)
  • Hasan el-Askeri (r.a.)
  • Muhammed el-Mehdi (r.a)

Ehli Sünnetten ayrıldıkları hususların başlıcaları şunlardır:

  • İmamet dinin usulündendir.
  • İmamlar masumdur.

2-Hariciler: Sıffın savaşı sonunda Hz. Ali’nin hakeme baş vurması nedeniyle ona huruc (ayaklanma) eden kimselere denir.

Ehli Sünnetten ayrıldıkları hususlar şunlardır:

  • Büyük günah işleyen kâfir olur.
  • Allah yalnız hayrı diler, şerri dilemez.
  • İmamın Kureyş’ten olması şart değildir.
  • Hakem olayını kabul edenlerin hepsi kafir olmuştur.

3-Mu’tezile: Mu’tezile, büyük günah işleyenin mümin olup olmaması meselesinden dolayı hocası Hasan el-Basri’nin meclisinden ayrılan Vasıl bin Ata (ö.131 h.) ile ona uyanların oluşturdukları fırkaya denir. Mu’tezile adının da ayrılanlar anlamında bu olayla ilgili olarak verildiği nakledilir.

Ehli Sünnetten ayrıldıkları hususların başlıcaları şunlardır:

  • Büyük günah işleyen kimse ne mümindir ne de kafirdir; ikisinin arasındadır.
  • İnsan kendi fiilinin hem yaratıcısıdır hem de failidir.
  • Allah’ın sıfatları zatının aynıdır.
  • Allah Teala ahirette görülmeyecektir.
  • Kur’an mahluktur.
  • Haram olarak yenilen şeyler rızık sayılmaz.
  • Öldürülen kimse, eceliyle değil, katilin fiili sebebiyle ölmüştür.

4-Cebriye: Cebir, sözlükte zorlama anlamına gelir. Bu görüşe göre insanın hiçbir iş yapma irade ve kudreti yoktur. İnsan ilahi iradenin önünde rüzgarda uçuşan kuru bir yaprak gibidir. Allah daha insanları yaratmadan önce hayatları boyunca yapacakları her şeyi en ince teferruatına kadar tespit etmiştir. İnsan istesin veya istemesin bu tespit edilenlerin hepsi başına gelecektir.

  • Görüldüğü gibi Cebriye’nin bu görüşü insanı bir robot konumuna getirmektedir. Şayet insanın hiçbir iradesi, iş yapabilme gücü yoksa onun sorumluluğu nasıl izah edilebilir?

5-Mürcie: Mürcie, irca kelimesinden gelmektedir. İrca, sözlükte sonraya bırakmak veya ümit vermek anlamına gelir. Istılahta ise, büyük günah işleyen müminin azap olunmayacağını ummak veya ona ait bir hüküm vermeyip bunu ahirete tehir etmektir.

  • Bunlara göre büyük günah işleyen bir kimsenin cennete veya cehenneme gideceği bu dünyada bilinmez. O halde hükmü ahirete bırakmak gerekmektedir. Mürcie, hariciler ile mu’tezileye bir tepki olarak ortaya çıkan bir fırkadır.

6-Müşebbihe: Müşebbihe, teşbih (benzetme) kelimesinden türetilmiş olup, benzetenler anlamına gelir. Bu fırka Allah’ı insanlara benzetmesinden dolayı bu adı almıştır.

  • Kur’an’da Allah’ın elinden, yüzünden bahseden bazı muteşabih ayetler vardır. Müşebbihe, bu ayetlerin zahiri manalarından hareket ederek insanda olduğu gibi Allah’a el ve yüz isnad etmişlerdir. Oysa Kur’an’da bulunan bu tür muteşabih ayetler Kur’an’ın kendi bütünlüğü içinde ele alınmalı ve açıklanmalıdır. Kur’an-ı Kerim, Allah (c.c)’ın hiçbir şeye benzemediğini bize bildirmektedir.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.