ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8983
EURO
31,1879
ALTIN
1.874,83
BIST
8.057,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
7°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri ve Şahsiyeti

Mehmet Akif Ersoy’un Eserleri ve Şahsiyeti
1 Ekim 2023 12:30
3

Mehmet Akif, şair, içtimaiyatçı ve vaizlik gibi vasıfları şahsında toplayan, ilhamını dinden, vatan sevgisinden alan, kalemine kudreti halden alan, aruzu millîleştiren bir şahsiyettir. Hayatı boyunca nefsinden feragat etmek suretiyle vatan ve millet uğrunda kendini harcamaktan asla çekinmeyen, eğriliğe hiç tahammülü olmayan, duyduğu ızdırapları nazımla dile getiren, dürüst, mütevazı, mudakkik ve mütefekkir bir zattır.

İstiklal mücadelesinin en çetin ve sıkışık bir safhasında milletin hissiyatına teıcüman olmuş, gönülleri fethetmişti. Evet O’nun, İstiklal Marşındaki;

  • Bastığın yerleri toprak diyerek, geçme, tanı.
  • Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
  • Sen şehid oğlusun incitme, yazıktır, atanı
  • Verme, dünyaları alsan da bu Cennet vatanı

kıtası ne kadar manalıdır. Matbuat aleminde ilk intişar eden şiiri “Kur’an-ı Kerim’e hitab” manzumesi olmuştur. Resimli Gazetede bazı şiirleri çıkmıştır. 1500 kadar olan bu şiirlerini Safahat’ına almamıştır. Ancak Meşrutiyetin ilanından sonra Sırat-ı Müstakim’de ve Sebilü’r-Reşad mecmuasında, içinde bulunduğu cemiyetin yaşantısını nazımla yazmaya başlamıştır.

Böylece bu mecmualarda çıkan şiirlerini Safahat adiyle bir kitapta toplamış ve bastırmıştır. Safahat, yedi kitaptan müteşekkildir.

  • Birinci kitap: Safahat,
  • İkinci kitap: Süleymaniye Kürsüsünde
  • Üçüncü kitap: Hakkın Sesleri
  • Dördüncü kitap: Fâtih Kürsüsünde
  • Beşinci kitap: Hatıralar
  • Altıncı kitap: Asım
  • Yedinci kitap: Gölgeler.

12.000 mısrası bulan Safahat umumiyet İtibariyle tasvir ve tahkiye tarzındadır. Onun nazımlarında aruzu bir balmumu gibi, istediği kalıba sokmuş ve tabiileştirmiştir. Aruz , onun nazımlarında millileşmiştir.

İhamını dinden ve vatan sevgisinden alan büyük şair Mehmet Akif Ersoy, en temiz bir Türkçe ile Süleymaniye kursusunda hitabetmiş, Fatih kürsüsünde de iki arkadaşı Fatih yolunda ne güzel konuşturmuştur. Kürsü bulamadığı zamanlarda da bulunduğu yerden seslenmiş ve milletini uyandırmıştır.

Mehmet Akif İslam şairidir.

Nazımlarında, başımıza gelen bütün felaketlerin dinden uzaklaşmamızdan ileri geldiğini dile getirmiştir. İstiklal Harbi sırasında Yunanlıların işgal ettikleri yerlerden ve bilhassa Bursa ve Balıkesir’den gelen acı ve elim haberlerden müteessir olan İslam şairi Mehmet Akif, Safahat’ının yedinci kitabı “Gölgeler” adını taşıyan eserinde “Bülbül” adlı manzumesinde, heyecan ve ruhlarımızı dalgalandırmaya bir vesile olmuştu.

Bülbül’den bazı parçaları şöyledir:

  • O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun
  • Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
  • Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülsen
  • Gezersin hanümanın şen, için şen, kainatın şen

Devamla:

  • Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır
  • Niçin bir damlacık göğsünde bir umman huruşandır?
  • Hayır, matem senin hakkın değil, matem benim hakkım:
  • Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez afakım!
  • Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda,
  • Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda.

Nihayet devamla:

  • Dolaşsın, sonra İslam’ın haremgahında namahrem.
  • Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil, matem

Mehmet Akif, şair olduğu kadar da içtimaiyatçı idi. İçtimai dertler O’nun kafasında nazım haline gelirdi. Mahalle kahvesine girmiş, gördüğünü dile getirmiştir. Köse İmam’ın evinde ne güzel konuşmuştur. Köfeci çocuğun ızdırabını ne güzel duyurmuştur. Bayram meydanında sevinen çocukları ne güzel canlandırmıştır. Meyhanelerin dumanlı havasında tütsülenen kafaları ve bu yüzden çözülen ve sönen ocakları nazımla ne güzel ifade etmiştir.

Büyük şair Mehmet Akif meyhaneyi şöyle tasvir eder:

  • Bitince bir sıra ev, sonra bir de virane
  • Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhane;
  • Basık tavanlı, karanlık, sefil bir dükkan;
  • İçinde bir masa, yahud civar tabutluktan
  • Atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!
  • Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir
  • Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle
  • Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle
  • Beş on kadeh, iki üç desti., sonra tezgahlık
  • Eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık.
  • Sönük sönük yanıyor, rafta isli bir lamba…
  • Önünde bir küme: fes, takke, hırka, salta, aba
  • Kımıldanıp duruyorken, sefir bir sohbet,
  • Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet:

Mehmet Akif aynı zamanda vaizdi.

Balıkesir’de Zağnos Paşa, Kastamonu’da Nasrullah Camii Şeriflerinde ve Kastamonu kazalarında yapmış olduğu vaazları, milli mücadele sırasında teksir edilmiş, vatanın dört bir tarafına dağıtılmıştır.

Zağnos Paşa Camii Şeriflerinde irad etmiş oldukları mevızasında:

  • Ey Müslüman: Cihan alt üst olurken seyre baktın, öyle durdun da
  • Bugün bir serserisin, derbedersin sen kendi yurdunda.
  • Hayat elbette hakkın… lakin, ettir haykırıp ahkak
  • Sağırdır kubbeler, bir ses duya, davayı istihkak
  • Bu milyarlarca davadan ki inler dağlar, enginler
  • Oturmuş ağlayan avare bir masum kim dinler?
  • Emeklerken sabi tavrıyla topraklarda sen hala
  • Beşer doğrulmuş etmiş, bir de baktın çevri istila:
  • Yanar dağlar uçurmuş gezdirir beyninde dünyanın
  • Cehennemler batırmış yüzdürür kalbinde deryanın

dedikten sonra;

  • Desen bin kerre “insanım!” o, kanmaz, hem niçin kansın?
  • Ya sen hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın
  • Bu hürriyet, bu hak bizden bugün ahenk sa’y ister
  • Değil üç dört alından, hep alınlardan boşansın ter.

mısralarını okuduktan sonra:

Hayat herkesin hakkıdır. Evet, bütün mahlukat-ı ilahiye; hayat hakkına maliktir. O halde Allah’ın diğer mahlukları arasında biz de yaşamakta haklıyız. Lakin bilirsiniz ki haklı olmak başka, haklı çıkmak gene başkadır.

Herhangi hak olursa olsun ihkak olunmadıkça sahibine hiçbir menfaat temin etmez. Bugün hangi milletin mahkeme-i adaletine koşsanız elinizde kuvvetiniz varsa derdinizi duyurabilirsiniz. Yok, böyle yapmaz da ağlarsanız onun hiss-i insaniyetine, hiss-i medeniyetine ilticaya kalkarsanız hüsrandan başka bir netice elde edemezsiniz.

İstihkak davasını yükseltebilir misiniz? Herhangi bir mahkemeye gitsen haklısın.

Devamla:

Yaşamak hakkımdır, bu hakkı benden kimse alamaz… diye haykırıp dururken senin, benim gibi bir miskin, bir köşede ağlamış, inlemiş, merhamet dilenmiş tesiri olmaz, hatta duyulmaz, çocuk yürümezden evvel bilirsiniz ki emekler.

Biz Müslümanlar da tıpkı henüz doğrulamayan, yürüyemeyen sabiler gibi yerlerde emekler dururken bir de gözümüzü açtık gördük ki etrafımızdaki milletler göklerde uçuyorlar, gelip çöllerdeki masumların tepesine ateşler yağdırıyorlar.

Biz Bandırma’dan İstanbul’a kadar adamakıllı vapur işletemezken herifler;

  • Bahr-ı muhitin altından geçiyorlar,
  • Newyork’tan dalıyorlar Hamburg’tan çıkıyorlar ki aradaki mesafe bizim vapurların ayağı ile bir aylık yoldur,
  • Berlin’den uçuyorlar, Trabzon’a konuyorlar.
  • Biz ise hala yeryüzünde yürümeyi temin edemedik.

diyen büyük şair, vaiz Akif, Kur’an-ı Kerîm’den ayetler okuyarak, mealini vererek devamla:

İslâm bundan .1400 küsür sene kadar evvel dünyanın en hücra bir köşesinde karanlıklar arasından bir kandil gibi parladı, pek az zaman içinde o kandil büyüdü Bedir oldu, daha büyüdü güneş oldu, nuru bütün kainatı kapladı, dedikten sonra yine devamla:

Ey cemaat-i Müslimin…

Memleketlerinizi kurtarmak için devam eden mücahedatınızda bir noktaya son derece dikkat etmelisiniz. Bu hareketlerin, bu himmetlerin sırf. müdafaa-i din ve vatan gayesine müteveccih olduğu yar ve ağyar nazarında tamamıyla anlaşılmalıdır dedikten sonra devamla:

  • Cemaat içinde herkesin uhdesine düşen bir vazife-i vataniye, bir fariza-i diniyye vardır ki onu ifade zerre kadar ihmal göstermek caiz değildir. Bu hususta hiçbir fert kenara çekilerek seyirci kalamaz, çünkü düşman kapılarımıza kadar dayanmış, onu kırıp içeri girmek, harim-i namus ve şerefimizi çiğnemek istiyor.

Bu namerd taarruza karşı koymak kadın erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar… her fert için farz-ı ayin olduğu bir lahza hatırdan çıkarılmamalıdır.

Devamla:

Rumeli’yi baştanbaşa fetheden hep bu topraktan yetişen babayiğitlerdi. O kahraman ecdadın torunları olduğunuzu isbat etmelisiniz. Sa’yiniz meşkurdur.

Vaiz Mehmet Akif Kastamonu’da Nasrullah Camii Şerifinde yaptığı tesirli vaazında;

Düşmanlarımızın bahusus Avrupalıların hakkımızdaki düşündüklerinin nelerden ibaret olduğunu misaller vererek uzun uzadıya açıklamada bulunmuştur.

Kastamonu’da Nasrullah Camii Şerifinde yapmış olduğu mev’ızasının sonunda:

Ey cemaat-ı Müslimin! Hepiniz bilirsiniz ki buhranlar içinde çırpınıp duran bu din-i mübin bizlere vediatullahdır. Kahraman ecdadımız bu sübhan-ı vediayı sıyanet uğrunda canlarını feda etmişler, kanlarını seller gibi akıtmışlar, muharebe meydanlarında şehid düşenler rayet-i islam’ı yerlere düşürmemişler. Mübarek naaşlarını çiğnetmişler, şeriatın harim pakine yabancı ayak bastırmamışlardır.

Babadan evlada, asırdan asra intikal ede ede bize kadar gelen bu Emanet-i Kübra’ya hıyanet kadar zillet tasavvur olunabilir mi? Yoksa bizler, o muazzam ecdadın ahfadı değil miyiz?

Devamla:

İslam’ın son mültecası olan bu güze! toprakları düşman istilası altında bırakmayalım. Meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak azme, mücahedeye, vahdete sarılalım. Cenab-ı Kibriya, yolunda mücahede için meydana atılan azm ve iman sahipleriyle beraberdir, dedikten sonra:

  • Ya İlahi bize tevfîkini gönder
  • Doğru yol hangisidir, millete göster

Amin

  • Ruh-u İslam’ı şedaid sıkıyor öldürecek
  • Zulmü te’dip ise maksud-u mühibin gerçek
  • Nare yansın mı beraber bu kadar mazlumin?
  • Bî-günahız çoğumuz! yakma İlahi

Amin

  • Boğuyor alem-i İslam’ı bir azgın fitne
  • Kıt’alar kaynayarak gitti o girdap içine
  • Mahvolan aileler bir sürü masumundur
  • Kalan avarelerin hali de malumundur
  • Nasıl olmaz ki tezelzül veriyor arşa enin?
  • Dinsin artık bu hazin velvele ya Rab

Amin

  • Müslüman yurdunu her yerde felaket vurdu
  • Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu
  • O da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer-i mübin
  • Hakisar eyleme ya Rab onu olsun

Amin

Velhamdüli’llahi Rabbi’l- alemin.

Sonra Kastamonu kazalarında; Müslümanların terakkileri İslam’a sarılmalarıyla bağlıdır. Tam İslam olmadıkça felah yoktur, ye’se düşenler Müslüman değildir… mevzularına dair müessir vaazlarını vermiş ve devamla:

Geliniz, Allah’ın inayetinden ye’se düşmek suretiyle bilerek, bilmeyerek daldığımız dalalet girdabından silkinip çıkalım. Cenab-ı Hakk’ın kudretine, azametine, va’di ilahisinin hılf şaibesinden beraetine olan imanımızı tecdid edelim. Barigah merhametine sığınalım.

Yüzlerce senelerden beri kahrından, celalinden başka bir tecellisini görmediği için hüsran bucaklarında kalan, hıbet ve hırman karanlıklarında bunalan şu dört yüz milyon felaketzedeye artık nur-i cemaliyle tecelli etmesini Hak’tan niyaz edelim.

  • O nuru gönder İlahi, asırlar oldu yeter!
  • Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister.
  • İnayetinle halas et ki, dalga dalga zulam
  • İçinde kaynamasın çırpınıp duran İslam!
  • Bu secdegaha kapanmış yanan yürekler için;
  • Bütün solukları feryat olan şu mahşer için,
  • Harim-i Ka’ben için, en büyük Kitabın için;
  • Avalindeki ayet bi-hesabın için.
  • Nasib daimî hüsran kesilmiş ümmet için,
  • O, bikes ümmete va’dettiğin saadet için;
  • Yegane bezmine mahrem serac sermed için,
  • Rasul-i Muhterem’in, sevgili Muhammed için.
  • Biraz ufukları gülsün cihan! İslam’ın!
  • Hududu yok mu bu bitmez tükenmez alamın?
  • O, bir zamanlar, İlahi, zemine hakim iken.
  • Nedense gitgide mahrum olunca azminden
  • Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı..
  • Vatanlarında garip oldu kendi evladı!
  • O azmi Sen vereceksin ki eylesin sireyan,
  • Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
  • O ruhu ver ki, İlahi, kıyam edip Dinin
  • Zemine feyzini yaysın hayat mazinin…

Safahat’tan başka vaazları da bir kitap halinde toplanmıştır. Sırat-ı Müstakim’de, Sebilü’r-Reşad dergilerinde neşredilmiş olup, Safahat’a alınmayan manzumeleri de vardır.

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy; İstiklâl Marşından başka Bülbül, Ordunun Duası, Çanakkale şiirleri bestelenmiştir.

Çanakkale Şehitleri manzumesi Sadettin Kaynak, Köse İmam da merhum Ali Rıfat tarafından bestelenmiştir.

Sırat-ı Müstakim’de ve Sebilü’r-Reşad mecmualarında 100’e yakın muhtelif makaleleri ve hasbıhalleri çıkmıştır. Elli kadar da tercemesi vardır. Terceme eserlerinin başlıcaları şunlardır:

  • 1- Abdülaziz Caviş’ten dilimize çevirdiği “Angilikan Kilisesine Cevap
  • 2- Ferit Vecdi’den terceme ettiği “Müslüman Kadını”
  • 3 İslam Müdafaası, Muhammed Abduh’dan,

Ömrü vefa etmiş olsaydı muhakkak İstiklal Mücadelesini de nazım halinde dile getirecekti ve bu eserine de ikinci Asım adını koyacağı muhakkaktı. Bu eserlerinden başka Haccetü’l-Veda, Selahaddin-i Eyyubi piyes tarzında hazırlandığı yakınlarından öğrenilmiştir.

Kaynak: Veli Ertan / Diyanet İlmi Dergisi / Kasım 1970 / bkz: 430-434

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.