Sonuç olarak diyebiliriz ki Kur’an, insanın çok güzel yaratıldığını, varlıkların çoğundan şerefli kılındığını, tertemiz bir fıtrat ve geliştirilebilir yeteneklerle dünyaya gönderildiğini bildirir. İnsan, Kur’an’a göre erkek ve kadının ilk yaratılışı, aynı ve tek bir nefistendir. Bundan sonrası ise bir anne ve babadan çoğalma şeklindeki üremedir.
İslam Dini, toplumsal bir dindir ve mü’minleri kendi dinlerine mensup olan bir önderin liderliğinde yaşamaya ve itaate teşvik eder. Kur’an, Müslümanların ahlaklı, bilinçli ve erdemli bir toplum oluşturmasını ister. Bunu gerçekleştirmek için Müslüman fert ve toplumların iki tür görevi bulunduğunu belirtir.
Bunlardan biri, müsbet güzelliklerin ortaya çıkmasına yönelik eylemlerdir. Bunlar toplumda birlik, dayanışma, iyilik ve güzellikleri teşvik edip yapma, model bir toplum oluşturma gibi niteliklerin hayata geçirilmesine yönelik eylemlerdir.
Diğeri ise, kötülüklere engel olma, günah işlememe, adaletsizlik, fitne, fesat, yalan, hile, kin, nefret, alay, düşmanlık ve isyan gibi davranışlarda bulunmayı yasaklayan hükümlerdir.
İslam, Allah’ın hoşnut olmadığı her türlü söz ve davranıştan uzak kalarak bunlarla mücadele etmeyi, dinin ve dindarlığın göstergesi olarak kabul eder. İslam’a göre, insanın söz ve eylemleri, ilahi buyruklar dikkate alınarak yapılmışsa, Allah’a hizmet, itaat ve ibadet olarak değerlendirilir.
İslam, bu bakımdan bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla hayatın gereği olarak, toplum üyeleri arasında bir anlaşmazlık vuku bulursa, bunun müracaat yeri Allah’ın Kitabı, Peygamberin Sünneti ve Mü’minlerin yöneticisi konumunda bulunan Müslüman liderler olmalıdır.
Peygamberimiz, dinin, Allah’a, Peygamberine, Müslüman yöneticilere ve bütün mü’minlere karşı inanç ve samimiyetle davranmak olduğunu belirtmiştir.
Ferdi ve toplumsal konularda, ehliyetli ve yetkin kişilerin görüşlerine başvurma, zor olanın değil, kolay olanın tercih edilmesi, dine ve dini benimsemiş olanlara güven ve sevgiyi artıracaktır. Allah,çoğunluğun arzularına değil, gerçeğe yani rızasına uygun olana uymayı istemektedir.
Toplumsal hayatın barış ve huzur içinde geçebilmesinin yegane kurallarından biri de, kendimizi karşıdaki insanın yerine koyma veya onu kendimiz gibi görme, kısaca insana değer verme anlayışıdır.
Toplumsal yaşamın olmazsa olmazlarından biri de, insanlarda Allah’a hesap verme inanç ve duygusunu yerleştirmektir. Zira ahiret inancı ne kadar güçlü olursa, karşıdaki insanın hukukuna saygı da o derece artar. Ahiret ve hesap verme endişesi taşınmazsa, insanın doyumsuz ve kontrolsüz isteklerini engelleyecek veya onları bir düzene koyacak hiçbir güç ve otorite bulunmaz.
İslam toplumunun yegane prensibi, teori ve pratik davranışlarda hakka uymak, ilim ve irfan ile donanmak, önderliğe layık, örnek alınıp uyulması gereken bir cemaat ve tam manasıyla adaletli bir ümmet olma yolunda çaba sarf etmektir.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Kur’an’ın Nüzülünün 1400. Yılı Anısına Diyanet İlmi Dergi Kur’an Özel Sayısı / 705-706