!-- Petal Search Webmasteer -->
Kur’an-ı Kerim; alemlerin Rabbi olan Yüce Allah tarafından insanları karanlıklardan aydınlığa, Allah’ın yoluna çıkarmak için son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v) kalbine Cebrail (a.s) aracılığı ile vahyedilmek, okunmak, hiç unutmamak, hafızasından silinmemek üzere azar azar indirilmiştir.
Kur’an-ı Kerim, hiç kimsenin bir benzerini daha vücuda getiremeyeceği bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim’in iki kapağı arasında 86’sı Mekke’de, 28’i Medine’de olmak üzere inen 114 süre bulunmaktadır
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’i korumayı üzerine aldığını da, şöyle açıklar: “Zikr’i (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz! Onun koruyucuları da şüphesiz ki Biziz!” “Ona ne önünden, ne de ardından hiçbir batıl yanaşamaz, gelemez! O, bütün kainatın hamd ettiği O yegane hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir!”
“Doğrusu o Kitab, çok şerefli bir Kur’an’dır. Levh-i Mahfuz’da mahfuz bir Levha’dır! (Her türlü tahrif ve tağyirden korunmuştur).”
Yüce Allah, müşrik ve münkirlerin Kur’an-ı Kerim hakkında ki görüşlerinin yersizliğini ve yanlışlığını da şöyle açıklar:
Eğer (Peygamber, zannettiğiniz gibi) bazı sözleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, muhakkak onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik! Sonra da hiç şüphesiz kendisinin kalp damarını koparırdık!
O vakit sizden hiçbiriniz buna mani de olamazdınız!”
Kur’an-ı Kerim Peygamberimize (s.a.v) Ramazan ayında Kadir gecesinde inmeye başlamış ve 23 yıl içinde tamamlanmıştır.
İbn Abbas’ın bildirdiğine göre; Resulullah (s.a.v) kendisine Cebrail (a.s) tarafından indirilen ayetleri ezberlemek, unutmamak için acele eder, dudaklarını Cebrail’in okuyuşuna uydurarak kımıldatır dururdu.
Yüce Allah, bu hususta indirdiği ayetlerde şöyle buyurdu:
İşte bundan sonra ne zaman Cebrail (a.s) gelir, vahiy getirirse, Peygamberimiz (s.a.v) susar, onu dinler; Cebrail (a.s) dönüp gidince, onun okumuş olduğu ayetleri, o nasıl okumuş idiyse öylece ezberinden okurdu.
Kur’an-ı Kerîm’in ilk hafızı, Peygamberimizdir. Cebrail (a.s), her yıl Ramazan ayında her gece gelir; Ramazan’ın sonuna kadar Kur’an-ı Keram’i Peygamberimiz (s.a.v) ile mukabele eder; yani o okur, Peygamberimiz dinler, Peygamberimiz okur, Cebrail (a.s) dinlerdi.
Peygamberimiz (s.a.v) vefat ettiği yılda ise, bu mukabele iki kere yapılmıştı. Yüce Allah Müslümanlara namazda Kur’an’dan kolaylarına geleni okumalarını emir buyurduğu ve Peygamberimiz’da Kur’an’sız, kıraatsiz namaz olamayacağını haber verdiği için, erkek kadın her Müslümanın en azından namazlarında okuyacakları kadar süre veya ayetler ezberlemeleri gerekiyor, bununla yetinmeyip Kur’an-ı Kerim’in tümünü ezberlemeye koyulanlar da oluyordu.
Peygamberimiz (s.a.v), kendisine Kur’an-ı Kerim ayetleri nazil oldukça, vahiy katiplerinden birini çağırır, ona “Yaz!” buyurup yazdırır, onun hangi süreye ve sürenin neresine konulacağını da bildirirdi. Bu da ilahî talimat gereği idi.
Nitekim, Peygamberimiz (s.a.v): “Bana, Cebrail (a.s) geldi. Şu;
ayetini şu sürenin Nahl süresinin şurasına 89. ayetin altına koymamı bana emretti buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v), Nisa süresinin 95. ayeti nazil olunca da: “Bana Zeyd’i çağırınız! Levhayı, diviti ve kürek kemiğini” veya “Kürek kemiğini ve diviti getirsin!” buyurmuş; Zeyd gelince de, ona: “Yaz ey Zeyd” buyurarak yazdıracağı ayeti yazdırmıştır.
Zeyd b. Sâbit der ki: “Vahyi Resulullah (s.a.v)’in huzurunda yazardım. Yazıp bitirdiğim zaman, bana “Yazdığını oku!” buyururdu. Eğer ondan yazılmayan bir şey kalmışsa onu eklettirir, fazla bir şey olmuşsa onu da çıkarttırırdı.”
Kur’an-ı Kerim, böylece başından sonuna kadar Peygamberimizin huzurunda deri, kağıt, bez, hırka parçaları, kürek kemikleri, yassı hurma dalları, ince düz taşlar… gibi yazı yazılmaya elverişli şeyler üzerine yazılmış bulunuyordu. Kur’an-ı Kerim’in bu yazılışı, günümüzün deyişiyle, resmen yazılışı idi.
Kaynak: Turan Yazılım / Mürşit 5