Değerli Kardeşlerim!
İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği, toplum halinde yaşamaya mecburdur. Zira o, imtihan alanı olarak nitelendirilen dünya hayatında, hemen her an sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sorunlar, kişisel gayret, imkan ve yeteneklerle aşılamayabilir. İşte bu noktada, farklı imkan ve yetenekleri bir arada barındıran topluma olan ihtiyaç ortaya çıkmaktadır.
Ailemiz ve akrabalarımızdan sonra problemlerimizin çözümünde yardımına başvuracağımız en yakın dostlarımız komşularımızdır. Ahlaki erdemlere sahip, insani değerlere saygılı, başkalarının haklarını, namus ve şerefini en az kendi hakları, namus ve şerefi kadar kutsal ve dokunulmaz kabul eden güvenilir, dürüst komşu, dünya hayatının önde gelen nimetlerindendir.
İnsanın, sevincini paylaşabileceği, keder ve üzüntüsüne ortak görebileceği komşularının olması gerçekten büyük bir bahtiyarlıktır. Buna karşılık, geçimsiz, güven vermeyen, ahlaki erdemlerden yoksun bir komşu, hemen hemen hiç birimiz tarafından arzulanmaz.
İlhamını yüce dinimizden alan ecdadımızın, ‘ev alma komşu al‘ sözü, sevgi ve saygı, güven ve dürüstlük, yardımlaşma ve dayanışma gibi faziletlerin unutulmaya yüz tuttuğu günümüzde daha da bir anlam ifade etmektedir.
İslam’a Gönül Vermiş Saygı Değer Müminler!
Dinimiz İslam, fert ve toplum olarak hayatımızın hemen hemen her kesiti ile ilgili hayat ve fazilet yüklü ilke ve mesajlar içermektedir. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan komşuluğun önemi üzerinde dinimiz, hassasiyetle durmuş ve komşuluk ilişkilerine dair hayati prensipler getirmiştir.
Kur’an-ı Kerim de “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın … (1)” ayeti, yüce yaratana kullukla beraber başta ana baba olmak üzere toplumun diğer kesimleriyle birlikte komşularımızla da iyi ilişkiler kurulmasını bir görev olarak vurgulamaktadır.
Bu bakımdan komşuya iyilik etmek, sevinç ve üzüntüsünü paylaşmak, ondan gelebilecek bazı sıkıntılara sabredebilmek, onları olgunlukla karşılamak dinimizin gereğidir.
Sözleri ve örnek yaşantısıyla bizlere hayat veren, insanlık ve kulluk bilincimizi güçlendiren Sevgili Peygamberimiz’in
Rahmet Peygamberi (s.a.v), biz hadis-i şeriflerinde de üç kere; “Vallahi iman etmiş olmaz….” buyurdu. “Kim ey Allah elçisi? denildi. O da “Komşusu şerrinden emin olmayan kimse (iman etmiş olmaz)” şeklinde cevap verdi.
Değerli Müslümanlar!
Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmamızın sonucu, birbirimizle ilişkilerimizin zayıflayıp hatta kaybolma noktasına geldiği çağımızda kalabalıklar içinde yalnızlaşıyoruz. Babanın evladından, evladın aile ocağından, komşunun komşudan kaçmaya çalıştığını üzüntüyle müşahede etmekteyiz.
Halimizi soracak, bir nebze olsun dertlerimizi paylaşacak babaları, evlatları, komşu ve dostları her zaman ararız. Derya içinde susuzluk çekmek misali, kalabalıklar içinde yalnız kalmak ne kadar da acıdır!
Birbirimizin derdini dert edinmediğimiz, huzur ve mutluluğumuzu umursamadığımız, günümüzde, mesajları ile paylaşımı imanımızla temellendiren, “Ben-i” “Biz” yapan dinimizin, Rahmet Kaynaklı şu çağrılarına kulak verelim:
“Komşusu aç iken kendisi tok yatan gerçek mümin değildir”
“Kendi nefsiniz için istediğinizi mümin kardeşiniz için de istemediğiniz sürece olgun mümin olamazsınız”
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Minberden Öğütler / bkz: 160-162
(1-Nisa Süresi 36. Ayet)