Kamer Süresi 2-8 Ayet: Onlar bir mucize görseler hemen yüz çevirip, “Bu öteden beri bilinen bir sihir!” derler. Hep yalan saydılar ve kişisel arzularına uydular; oysa her iş yerli yerindedir. Andolsun ki onlara tuttukları yoldan vazgeçirecek nice haberler geldi; Eksiksiz bir hikmet! Ama uyarılar fayda vermiyor. Öyleyse sen de onlardan yüz çevir. Çağrıcının görülmedik bilinmedik bir şeye çağırdığı günde; Gözlerini korku bürümüş halde kabirlerinden çıkıp etrafa yayılmış çekirgeler gibi o çağrıcıya doğru koşarlar. İnkarcılar, “Bu, gerçekten zor bir gün!” derler.
Bizzat Hz Peygamber’le muhatap olmalarına ve kendilerine ikna edici pek çok kanıt gösterilmesine rağmen inkarcılık da direnen Mekke müşriklerinin gösterdiği bağnazlığı tasvir eden bu ayetlerden çıkan mesaj şu olmaktadır:
Peygamberin veya dini tebliğ edenlerin, kişisel arzularına tutsak olduğu ve akıl nimetini değerlendiremediği için bunca kanıt ve uyarıya aldırış etmeyen insanları doğru yola zorla sokmak gibi bir yükümlülükleri yoktur; ama duyuru ve öğüt verme çabasını da sürdürmek gerekir. İşte bu sürede, inkarcılık da darbımesel olacak kadar ileri gitmiş bazı toplumlardan örnekler verilip bu uyarılara devam edilecektir.
Sözlükte “delil, kanıt, işaret” gibi manalara gelen 2. ayet metninde geçen ayet kelimesi Kur’an’da “mucize” anlamında da kullanılmaktadır. Önceki ayetin tefsirinde geçtiği üzere, orada ayın yarılması mucizesinden bahsedildiği kanaatini taşıyanlar bu kelimeyi daha çok mucize manasıyla açıklamışlardır. “Sihir”i niteleyen ve “öteden beri bilinen” diye çevirdiğimiz müstemir kelimesi “gelip geçici; güçlü, kalıcı ve devamlı” manalarına da gelir
3. ayetin “oysa her iş yerli yerindedir” şeklinde çevrilen kısmı daha çok şu manalarla açıklanmıştır: Evrenin yaratılışı ve hayat olayı anlamsız olmayıp bütün varlık ve olayların bir hedefi, bir gayesi vardır. Her şey Allah’ın ilminde bir takdire bağlanmış olup kararlaşmış bir sonuca doğru gitmektedir; her şeyin bir dünyada görünen bir de ahirette ortaya çıkacak gerçek yüzü vardır. Böylece Hz. Peygamber’in görevinin yüceliği ve inkarcıların kişisel arzularına bağlanıp kalmalarının süflîliği, vakti gelince belli olacaktır. Resulüllah’ın yaptığı tebliğ işi, sandıkları gibi gelip geçici bir şey değildir
Ayrıca mucizeler sihir değil vuku bulmuş gerçek olaylardır. 5. ayetin “Eksiksiz bir hikmet!” diye çevrilen kısmında hikmet kelimesi, bu bağlamda hikmet içeren söz yani Kur’an olarak açıklanmıştır. Gramer açısından bu ifadeyi önceki ayete bağlayıp, “Eksiksiz bir hikmet olan uyarı ve haberlerle Kur’an geldi” şeklinde veya ayrı bir cümle olarak düşünüp, “Kur’an eşsiz bir hikmettir, onda hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz” tarzında anlamak da mümkündür
Yaygın yoruma göre 6. ayette geçen ve “çağrıcı” diye çevrilen dai kelimesiyle İsrafil (a.s.) kastedilmiştir. Bazı müfessirlere göre çağıran Cebrail veya bu iş için görevlendirilmiş başka bir melek de olabilir. Burada doğrudan doğruya Cenab-ı Allah’ın mahşerde toplanma buyruğuna işaret edildiği, dolayısıyla bu kelimeyle kendi zatının kastedilmiş olabileceği yorumu da yapılmıştır
Bu ayetin “görülmedik bilinmedik bir şey” diye çevrilen kısmıyla mahşer gününün kastedildiği açıktır; bu nitelemeyle o günün bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olmalıdır. Ayetteki nükür kelimesiyle ilgili bir yoruma göre ise bu kısım “dünyadayken inkar ettikleri gün” anlamı taşımaktadır
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları / Kur’an Yolu / C:3