Hatta halkımız arasında kişinin kendini çok kötü hissettiği, çok yoğun tıbbi şikayetlerin olduğu durumlarda “kalp krizi geçiriyorum sandım” denildiğini görürüz ya da bir tanıdığımızın kalp krizi geçirdiğini duyduğumuzda olayın ciddiyetini hemen anlarız.
Kalp krizi, biz gördüğümüzde çok ani gelişmiş bir tablo olarak karşımıza çıksa da aslında yıllarca vücutta içten içe devam eden bir süreç vardır.
Çocukluğumuzdaki yeme içme alışkanlıklarımızdan tutun da, hayatımızın bir parçası olan stres ile zararları kesinleşmiş olan sigara bu süreçte risk faktörü olarak rol almaktadır. Kan yağlarındaki olumsuz artışlar. pasif yaşam dediğimiz hareketsizlik, masa başı işler, ilerleyen yaşla birleşince kalp krizi için ortam hazır demektir.
Ancak hastadan hastaya ve kalbi besleyen damarların tıkanıklığına bağlı tutulan kalp bölgesine göre ağrının yeri, karakteri farklı olabilir. Göğüs ağrısı çeneye, sol kola ve sırta yayılabilir, bazen de karın ağrısı şeklinde bile olabilir.
Şeker hastalığı ve bazı yaşlı hastalarda böyle tipik şikayetler olmayabilir; bu yüzden huzursuzluk, rahatsızlık hissi, nefes darlığı gibi şikayetler de kalp krizi için uyarıcı olmalıdır. Böyle bir durumda acil servise başvurulmalıdır, nasıl olsa geçer diye zaman kaybedilmemelidir.
Çünkü kalp krizi durumunda geçen her zaman dilimi, kalp dokusunun bir bölümünün ölmesi anlamına gelir. Tedavi için zaman altın değerindedir, dakikaların önemi vardır. Böyle bir hastayla karşılaşıldığında 112 acil çağrı merkezi aranmalı ve uygun bir sağlık merkezine nakil istenmelidir.
Kaynak: Havva Şahin Kavaklı / Diyanet Aile Dergisi / Mart 2013 / bkz: 29