Merhaba Yasemin Hanım.
Benim çok fazla iç sıkıntım var. İnançlı bir insanım ama bazı olaylar artık yeter dedirtiyor. Hani neye el atsam kuruyor derler ya o insan benim işte. Dışardan bakıldığında hiçbir sorun yokmuş gibi gözüküyor ama içerde işler hiç yolunda gitmiyor.
Çok yoruldum. Bu sene evlenmeye niyetlendim, sözlendim ama kısmet olmadı, okuluma devam etmek istedim olmadı, çalışmak istedim olmadı ve bunların olmamasında emin olun öyle büyük nedenler yok. Bir türlü olmuyor; sanki bütün kapılar yüzüme kapanıyor. Aksilikler bir türlü yakamı bırakmıyor.
Çok dua ediyorum, dualarım bile kabul olmuyor. İsyan etmek istemiyorum ama artık gerçekten çok yoruldum. İnsanlar “Ne iş yapıyorsun?” veya “Nerede okuyorsun?” dediğinde verecek bir cevabım bile yok. Ve dışardan okumayan, çalışmayan, aylak birisi gibi gözükmek çok ağrıma gidiyor. Kimseye “olmuyor” da diyemiyorum.
Bunlar yetmez gibi etrafımdaki inancı bana nazaran daha zayıf görünen insanların en imkansız işleri kolayca olurken benim en kolay işlerim imkansızlaşıyor, artık ne yapayım nereye tutunayım bilemiyorum.
Sürekli odamda oturmak, orada kalmak istiyorum. Bedenim de çok yorgun. En ufak bir iş yapmak bile ölüm gibi geliyor. Kimse gelmesin kimseyle konuşmayayım istiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum yardım ve dualarınızı bekliyorum.
Melek…
İç sıkıntınızın olduğunu söylüyorsunuz ama iç sıkıntılarınız sebepsiz değil. Kişinin kendi problemine bakış açısı yaşamına ya anlam katar ya da anlamsızlık.
Bir de söyle bir hayatınız olduğunu düşünelim, her şey tıkırında gidiyor diyelim, ekmek elden su gölden. Sizce böyle bir hayat tarzında öğrenme, esneyebilme, manevra yapabilme yeteneği kazanılabilir mi?
Yüce Yaratıcımız kulunun önüne sınav için, hayatı öğrenebilmesi için her zaman bir takım sıkıntılar çıkarır. Ve bu süreç inanın ancak ölümle peşimiz bırakır. Bir insan bazen kendini eksik görebilmeli ki öğrenme güdüsü onu bir takım fiiliyata itebilsin.
Ayrıca karşılaştığımız her sorun ve kriz zamanla bize hem esneyebilmeyi hem de manevra yapabilmeyi öğretir. Fakat tüm bu söylediklerim nasıl gerçekleşir?
Kişi -sizin yaptığınızın tam aksine- sorunla karşılaştığında bu durum sıkıntı verse bile onu aktiviteye itebiliyorsa yani “Şu an ne yapmalıyım, ne etmeliyim?” sorusu hemen zihninde çakıyorsa kişi her sorununda yeni bir yol ve metot öğrenir. Yoksa sizin yaptığınız gibi sıkıntı yaşayarak zaman içerisinde kadere küserek kendini odasına tıkayabilir.
İnanın psikolog olarak yıllardır insanların dertlerini dinlerim siz ve biz de biliriz ki şu dünyada herkesin bir sıkıntısı var. İnsanları birbirinden ayıran şey sıkıntı karşısında ki tavrıdır.
Dinamik birinin sıkıntıyla eli kolu bağlanırken, diğerinin sürekli yapması gerekenleri yaparak ömür boyu işine yarayacak bilgi ve beceri kazanması gibi
Benim psikolog olarak size önenim şu:
“Ne yapmalıyım?” sorusunu unutmamalısınız. Bunlar davranışsal düzeyde yapmanız gereken şeyler. Tecrübemle şunu söyleyebilirim ki, çoklu sorunlarıyla başvuran danışanlarda kim sorumluluklarını ziyadesiyle yerine getiriyorsa sorunlarının %30’lara düştüğünü görüyoruz.
Bazen sorunlarımız ilişkilerimizden ziyade sorumluluklarımızı üstlenmememiz olabilmekte. Neden bunu. söylüyorum?
Açıklamanızdan anlıyorum ki, problemler dünyanızda iç sıkıntısı yaratıp sizi pasifleştiriyor. Pasif olmak hiçbir şey yapmamanıza sebebiyet verdiği için gerekli atılımlarda sanki bulunmuyorsunuz. Size düşen ilk önce bu problemlerin sizin zihin dünyanızı ve duygu dünyanızı bulandırmasına izin vermeden davranış düzeyiyle hareket edebilmeniz.
Yani;
“Ne yapabilirim?” sorusunu kendinize sorup bir an önce harekete geçmeniz. Örneğin, sözlenmişsiniz evlilik kısmet olmamış ilk önce düşünce düzeyinden bakalım:
Belki de bu kişi sizin için hayırlı değildi. Bu sizin ilerde çok iyi bir evlilik yapmayacağınızın işareti değil. Duygu olarak da kendinize olumsuz fikirler çağrıştırmayacağınız için içiniz ferah olabilir.
Her olayda duygu, düşünce ve davranış üçlüsünü dikkate alarak davranmanız önemli. Buralarda gereken çalışmaları yaparsanız hayat sizi kendine doğru zaten çekecektir. Çünkü insanoğlu hem biyolojik, hem psikolojik hem sosyolojik bir yapıya sahip olduğu için çok istese bile hayattan kendini alıkoyamaz. Yeter ki daha başta pes etmesin.
Ufacık bir bebeğin hayata ilk adımlarını lütfen hatırlayın. Defalarca düşerek, kafasını gözünü şişirerek yürümeye çalışır. Ve sonunda da ne kadar mutlu olduğunu hepimiz biliriz. Hayata yürümek ve mutlu olmak da biraz böyle bir şey.
Kaynak: Psikolog: Yasemin U Salihoğlu / Semerkand Aylık Aile Dergisi / Ekim 2012 / bkz: 24-25