Nübüvvet asrında dini ilmin öğrenilmesi büyük-küçük, erkek ve kadınlar için genel idi. Kadınlar Kur’an öğrenirler, hadisler rivayet ederler, ibadetlere devamlı gelirler, mescitlerde saflar halinde namaz kılarlar, hutbe ve vaazları dinlerler, umumi cemaat içinde her iki bayram namazını da eda ederler;
Hac ve umre farizasını yerine getirmek için uzun yolculuğa çıkarlar, aynı zamanda harpte şehit olurlar, mücahitler için tam hazırlarlar, onların su dağıtma, elbise yıkama, yaraları sarma gibi işlerini yaparlar ve bazen de cihada katılırlardı.
Evet Şeriat kadına cumada hazır bulunmasını ve cemaate icap halini gerekli kılmamış ve ona erkeklerle beraber savaşmayı, memleketi korumayı, kuvvetle hakkı savunmayı yüklememiştir.
Çünkü kadının yaratılış icabı ve menzili hususiyetleri onların her zaman erkeklerle bir arada bulunmalarına manidir. Onların en büyük engelleri; Hamilelik, doğum, çocukları emzirme, onları istikbale büyük adamlar olarak hazırlama ve ev işlerinin idaresidir.
Onların cihadı İslami çalışmalarına gelince; bunu Ensar’ın, Maziniyye kabilesinden Kab’ın kızı şerefli sahabe ve İslam Arap vakalarının kadın kahramanı Ümmü Omara’nın Uhud vak’asında göstermiş odluğu şu örnek açıklar. Onunla, Rebiğ oğlu Sa’d’ın kızı Ümmü Sa’d arasında geçen şu muhavereyi aynen naklediyoruz;
Ümmü Sa’d dedi ki; Ümmü Omara’nın yanına geldim ve ey halacığım bana şu Uhud vak’asında geçen olayından bahset dedim. O da şunları anlattı;
O günün erken vaktinde dışarı çıkmış halkın yaptıklarını seyrediyordum. Yanımda içi su ile dolu bir su kabı da vardı. Resulüllah (s.a.v)’in yanına vardım. Arkadaşlarının arasındaydı o, başarı ve üstünlük de Müslümanlardaydı.
Fakat Müslümanlar hezimete uğrayınca Resulüllah’ın yanına fırladım ve ona savaşını (gazayı) müjdeledim. Kılıcımla onu koruyor ve yayımla da ok atıyordum. Nihayet yaralandığım zaman, omzumda ki bana derin acı veren yarayı gördüm.
Birisi bana: Kim yaptı bunu sana ? dedi.
Bende; İbni Kam’a, Allah kahretsin onu dedim.
Halk, Resulüllah’ın etrafına toplanınca o, açılın onun etrafından o kurtulursa ben kurtulmam diyordu.
Ben ve Musab b. Amr ve Resulüllah (s.a.v) ile sabit kalanlar ona mani olduk. Derken bana bir kılıç indirdi, fakat ben de ona bir iki tane indirmiştim, ama Allah’ın düşmanının üzerinde iki kat zırh vardı.
Resulüllah (s.a.v) onun bu cesaretini övdü ve şöyle dedi. Uhud günü sağıma dönsem, soluma dönsem, hep onu benim gerimde çarpışıyor görüyordum.
Ümmü Omara Rıdvan, sonra Yemane vak’asında şahit oldu. Bir eli kesilinceye kadar çarpıştı, on iki yara aldı. O bütün bunların üstünde de büyük bir muhaddis idi. Oğlu Ubad bin Temim, kölelerinden Leyla, İkrime,Haris b. Ka’b ve yeğeni Ümmü Sa’d bu olayı bizzat ondan rivayet etmişlerdir. Ve onun bu hadisi dört Sünen’de de bulunur.
İşte kadınların yaptığı bir örnek daha
Yaşadığı asırda Arap kadınlarının en kahramanı olan El-Ezver-ül Kindi’nin oğlunun kızkardeşi Havle kılıç kullanmada Halid b. Velid’e benzerdi. Hatta bazıları onu savaşlarında Halid zannettiler. Hatta ve hatta Halid bile onun cesaretinden, sadakatinden ve heybetinden zuhur eden şeylere muhtelif haberler vardır. İbn Hişam ve diğerlerinin bahsettiklerine göre;
Havle’nin kardeşi Dırar b. El-Ezver Ecnadeyn vak’asında esir düşünce, Halid b. Velid (r.a) ordusundan bir bölükle onu kurtarmaya yürüdü. Halid yolda iken kendisine kargısını takınmış bir süvari geldi. Sadece göz bebekleri belli oluyordu. Durmadan kendini ileri atıyor ve arkasındakilere başını bile çevirmiyordu.
Halid ona baktığı zaman ‘Keşke benim saçım da bu süvariden olsaydı. Vallahi tam bir süvaridir o’ dedi. Sonra Halid’de ona tabi oldu, halk arkalarından geliyordu. Roma ordusuna kavuşunca, onlara öyle bir saldırdı ki, saflarına öyle bir giriş girdi ve ortalarında öyle bir nara attı ki; düşmanın müfrezeleri sarsıldı ve sanki atları yere çöktü. Ondan başka sağa sola saldıran, cevelan eden olmadı.
Nihayet dişleri kana bulanmış olarak saflardan dışarı çıktı. Gerçekten çok adam ve kahraman askerler öldürmüştü. Sanki kendini ikinci defa ölüme attı ve acısına aldırmayarak Müslümanları sabırsızlıktan, kendisine büyük bir şefkat beslemekten gözlerini açarak, düşman tarafının saflarına daldı. Halk onu Halid zannetmişti. Halid öne ilerlediği zaman, Rafiğ b. Ümeyye ona;
Senin önünde ilerleyen süvari kimdi? Doğrusu kendini de kanını da feda eyledi dedi.
Halid dedi ki; Allah’a yemin ederim ki onun cilasunluğundan ve heybetinden parmağımı ısırdım. Ve asker de böylece konuşmakta iken, süvari düşman saflarından çıktı. Sanki pırıl pırıl parlayan bir yıldızdı. At izinden koşuyordu. Ne zaman ki biri ona yaklaşsa, hemen üzerine çullanıyor ve mızrağını göğsüne saplıyordu.
Müslümanların yanına gelince etrafını sardılar, isminin ne olduğunu sorup maskesini çıkartmasını rıca ettiler. Halid’de bunu istedi, o bir cevap vermeyince Halid ısrar etti. Maskesini çıkarmadan şöyle dedi;
Ey emir Ben senden utanarak kendimi sana arzedemem. Çünkü sen şerefli bir emirsin, ben ise örtülü şahıslardan ve kapalı kızlardan birisiyim. Beni bu harekete sevk eden, sadece bağrı yanık, gönlü çok hüzünlü olmamdır
Halid; Kimsin sen deyince;
El-Ezver’ın kızı Havle‘yim. Kavmimden bazı kadınlarla beraberdim. Kardeşimin esir olduğunu söyleyen bir atlı geldi. Hemen ata atladım ve işte gördüklerini yaptım. Bu sırada Halid ordusuna emir verdi ve ordu hücum etti. Havle’de onlarla beraberdi. Artık Romalılar için tehlike daha büyümüştü ve akıbetlerine kavuştular.
Bu Müslüman kadının ruhu ve vicdanı üzerinde Allah’ın muciz vahyi için bir sulta vardı. Bütün işlerde ve her türlü tavırlarında, o bir imana sahipti. O, bütün mühimmat ve önemli işlerde sebatın, sabrın nimetini kalbine döker ve onları razı olunmuşlar yurdunda en layık bir mükafat addederdi.
Eh artık onların İslam’daki şu haliyle zamanımızdaki kadınların halleri arasındaki farkı var sen takdir et!.
Kaynak: Abbas Kerare / Din Ve Şehadet / bkz: 84-87