DOLAR
19,0180
EURO
20,3817
ALTIN
1.211,67
BIST
4.975,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
11°C
İstanbul
11°C
Çok Bulutlu
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Az Bulutlu
14°C
Cuma Az Bulutlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
14°C

İslam’da Tevhidi Bakış Açısı

İslam’da Tevhidi Bakış Açısı
22 Eylül 2021 18:00
0

Kadere iman tevhid akidesinin esasıdır. Kim kaderi inkar ederse tevhid inancını bozmuş, kim kadere iman ederse tevhid inancını doğrulamış ve doğrultmuş olur

Bu açıdan bakan insan Allah’ın yaratma ve hükmetme bakımından tek olduğunu, Onun istediği şeyin olup istemediğinin olmadığını, hiçbir zerrenin Onun izni bulunmaksızın hareket etmediğini bilir. Bütün mahlukat Onun egemenliği altındadır. Bütün kalpler Onun parmakları arasında, kudreti dahilindedir

İbn Abbas(r.a.) bu konuda şöyle demiştir: “Kadere iman tevhid akidesinin esasıdır. Kim kaderi inkar ederse tevhid inancını bozmuş, kim kadere iman ederse tevhid inancını doğrulamış ve doğrultmuş olur.”

Bu pencereden bakan kul hem ilim hem de hal olarak “İyyake na’budu ve iyake nesta in” Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz) makamına çıkar. Böylece rububiyet birliği (tevhid) inancında yerini sağlamlaştırdıktan sonra, uluhiyetin birliği inancına yükselir.

Çünkü zarar-yarar, verme-alma, hidayet-dalalet, saadet-sekavet gibi şeylerin yalnız Allah’ın elinde olduğunu, kalpleri çevirip dilediği gibi yönetenin o olduğunu, sadece Onun muvaffak kılıp yardım ettiği kimsenin muvaffak olduğunu ve yalnız Onun yardım etmediği ve yalnız bıraktığı kimsenin başarısız olduğunu yakinen bilen;

Kalplerin en doğru ve en sağlam, en kurtulmuş, en latif, en temiz, korkusu en fazla ve en yumuşak olanının yalnız Allah’ı ilah ve mabud edinen kimse olduğunu ilme’l yakin bilen insan, Allah’ı her şeyden daha çok sever, her şeyden çok Ondan korkar, her şeyden da ha çok Ondan umar.

Nitekim Allah (c.c.) Kur’an’ında kullarını bu tür tevhidden öbürüne yükselmeye davet etmiş, insanların rububiyet tevhidi inancına sahip olduklarını esas alarak, bunu onlara delil getirmiş, bu inançlarını uluhiyet noktasında şirk koşmak suretiyle bozduklarını haber vermiştir

Kalbindeki Allah sevgisi her türlü sevginin önüne geçer ve tıpkı ordunun hükümdarın peşinden hareket etmesi gibi diğer sevgiler onun peşinden gelir. Kalbindeki Allah korkusu ve ümidi (havf ve reca) da bütün korku ve ümitlerin önüne geçer. Diğer bütün korku ve ümitler onların peşinden gelir Bunlar kalpteki uluhiyet tevhidinin belirtileridir.

Bu tevhide kendisinden girilen kapı ise rububiyet tevhididir. Yani uluhiyet tevhidinin kapısı rububiyet tevhididir. Çünkü kalp önce rububiyet tevhidine tutunur, sonra uluhiyet tevhidine yükselir

Bu bakış sahibi insanlar, “Yalnız sana ibadet ederiz” makamına yükselmiş olurlar. Nitekim Cenab-ı Allah, “And olsun ki, onlara kendilerini kim yarattığını sorsan, elbette Allah, derler. O halde (haktan) nasıl çevriliyorlar?” (Zuhruf 87)

Yani Allah’tan başka bir Rabb ve yaratıcı olmadığını bildikleri halde, Ondan başka bir ilah olmadığından ve sadece O’na ibadet etmekten nasıl geri kalıyorlar, buyurmuştur. “De ki: Eğer gerçekten biliyorsanız söyleyin bu dünya ve içindekiler kimindir? Cevaben Allah’ındır, diyecekler. De ki: Öyleyse düşünmüyor musunuz?” (Mü’minun 84-85)

Yani, “Böylece Onun tek başına dünya ve içindekilerin sahibi, yaratıcısı, Rabb ve hükümdarı olduğunu bildiğinize göre, yine tek başına onların ilahı ve mabudu olduğunu, Ondan başka rableri olmadığı gibi, ondan başka ilahları da olmadığın bilmiyor musunuz?” buyurmuştur.

“Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın sahibi kimdir?” diye sorsan, Allah’tır, diyecekler. Öyleyse korkmuyor musunuz? de “Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekütu elinde olan, koruyup kollayan fakat kendisi korunup kollanmayan kimdir? diye sorsan, (Her şeyin yönetimi) Allah’a aittir, diyecekler.

De ki: Öyleyse nasıl büyüleniyorsunuz?” (Mü’minun 86-89) ve “De ki: Hamd olsun Allah’a ve selam olsun onun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı yoksa ortak koştukları şeyler mi? Gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten(kim) su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz, gönül açan bahçeler bitirdi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar (haktan) sapan bir kavimdir (Neml 59-65)”

Cenab-ı Allah zikrettiğimiz bu ayetler ve benzerlerinde bu kavimlere bütün bunları kim tek başına yapıyorsa Onun onların yegane ilahları olduğunu söylüyor. “Eğer Ondan başka bir Rabb var ve bunlardan birini yapıyorsa ona ibadet edin. Şayet Ondan başka bunları yapan bir Rabb yoksa nasil Ondan başka ilahı mabudlar ediniyorsunuz?” diye delil getiriyor.

Burada delilin tam olması için ayetin “Allah ile beraber başka ilah mı?” kısmını “Allah ile beraber bunları yapan başka bir ilah mi var?” tarzında takdir etmek daha doğrudur. Bunun cevabı mutlaka “hayır” olacaktır. Soru “Onunla birlikte, Onun gibi iş yapan başka bir ilah olmadığına göre Ondan başka bir ilaha nasıl ibadet ediyorsunuz?” biçimini alacaktır.

Böylece Allah (c.c.), “Kendi dilinizle Ondan başka birinin Rabb olmadığını söylediğiniz gibi ondan başkasının ilah olamayacağını da itiraf etmeniz gerekir.” şeklinde delil getirmektedir.

Allah ile beraber başka bir ilah mı?” ayetinde “bunları yapan” kelimelerini takdir etmeden anlamak ve manalandırmak şeklindeki görüş iki açıdan zayıftır:

Birincisi, müşrikler Allah ile beraber başka ilahlar olduğunu kabul ediyor, inkar etmiyorlardı.

İkincisi ise böyle bir takdir yapılmadığı takdirde müşrikleri susturmak, onları ilzam etmek mümkün olmazdı. Yani, “Mademki Allah ile beraber, Onun yaptığı gibi iş yapan bir başka ilah olmadığını söylüyorsunuz, Onunla beraber hiçbir şey yaratmayan, aciz bir ilahın varlığına nasıl inanıyorsunuz?” demelidir ki ilzam edilebilsinler.

Nitekim “Yoksa Allah’a O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar koştular da (ikisinin) yaratma(sı) birbirine benzer mi göründü? De ki: Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, tektir, kahreden (her şeye üstün gelen) dir.” (Ra’d 16) ” İşte Allah’ın yarattıkları ortadadır. Gösterin bana Ondan başka tanrı dedikleriniz mi yarattı?” (Lokman 11), “Hiç yaratanla yaratmayan bir olur mu? (Nahl 17),

“Müşriklerin Allah’ı bırakıp da kendilerine tapıp yakardıkları putlar hiçbir şey yaratamazlar, bilakis kendileri yaratılmışlardır.” (Nahl 20), “O’nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, aksine kendileri yaratılan birtakım ilahlar edindiler.” (Furkan 3) gibi ayetlerde ve bu mealdeki birçok ayette bu husus görülmektedir. Delil de ancak bu suretle tam olmaktadır

Özetlersek, bu bakışa sahip olan insan suç ve günahların kendisi ve diğer insanların başına izzet ve hikmet sahibi olan Allah’ın takdiriyle geldiğini, Allah’in gazabından ve O’na götüren sebeplerden ancak O’un koruyabildiğini, ancak Onun yardımıyla O’na itaat edilebildiğini yalnız Onun tevfikiyle O’nun rızasına nail olunabildiğini görür. Her şeyin kaynağının O olduğunu, her şeyin sonunun yine O’na varacağını bilir.

Başarının her türlü anahtarının Onun elinde bulunduğunu, insanlar için Ondan başka yardim talep edilecek, itimat edilecek hiç kimse olmadığını müşahede eder. Tıpkı peygamberlerin hatibi olan Şuayb (a.s)’ın dediği gibi: “Başarının ancak Allah (ın yardım) iledir. Yalnız O’na dayandım ve yalnız O’na yönelirim.” (Hud 88)

Kaynak: İbn Kayyım el-Cevziyye / Medaricu’s Salikin / bkz: 372-375

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.