Daha doğmadan babasını kaybeden Muhammed (s.a.v),iki yıl dedesinin himayesinde kaldı. Bir müddet sonra onu da kaybedince amcası Ebu Talib’in yanına verildi. Çocukluk yıllarını Mekke civarında geçirdi.
On iki yaşlarında amcası Ebu Talib’in ticaret kervanıyla Suriye’ye yolculuk yaptı. Yirmi yaşından sonra Mekke’nin zengin tüccarlarından biri olan Huveylid’in kızı Hatice‘nin ticaret kervanını yönetmek üzere ikinci defa Suriye’ye gitti.
Yirmi beş yaşında Hatice ile evlendi. Kırk yaşlarında daha önce hissetmediği bazı ruhi tecrübeler yaşamaya başladı. Mekke’deki Nur dağının tepesinde bulunan Hira mağarasında inzivaya çekildi.
Daha önceleri hiç yapmadığı bu inzivayı adet haline getirdi. İnzivada bulunduğu günlerin birinde insan suretinde bir melek ona doğru geldi ve ona “Oku” dedi. Efendimiz (s.a.v) “Ben okumasını bilen birisi değilim” deyince melek onu kuvvetle sıkarak ikinci kez “Oku” dedi. Üçüncü defa da aynı olay vuku bulunca melek ona şu ilahi hitabı duyurdu;
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! (O Rabbin ki) insanı bir yapışkan hücreden yaratmıştır. Oku ve (de şunu bilmiş ol ki,) insana bilmediklerini bildiren, kalemle (yazmasını) öğreten Rabbin, kerem (büyük bir ihsan ve lütuf) sahibidir (A’lak Süresi’1-5)”
Miladi 632 yılında, sonunda her fani gibi o da -insanlara arkasında Allah’ın kelamını ve kendi sünnetini vasiyet ederek- Rabbine yürüdü.
Kaynak: Akademi Araştırma Heyeti / Bir Müslüman’ın Yol Haritası / bkz:143-144