ref: refs/heads/v3.0

İncir ve Zeytine Andolsun Ne Demek?

İncir ve Zeytine Andolsun Ne Demek?
19 Kasım 2023 00:55
35

Tin Süresi 1-3: İncir ve zeytine andolsun, Andolsun Sina dağına, Andolsun bu güvenli Mekke şehrine ki:

Süre bu dört yeminle söze başlıyor. Rabbimiz incire, zeytine, Tur-i Sinin’e ve emin beldeye yemin ediyor. Her ne kadar birinci ve ikincilere bakarak Rabbimiz incire ve zeytine, bunların mübarek meyveler olduğuna yemin ediyor demişlerse de üçüncü ve dördüncü yeminlere baktığımız zaman bu yeminlerin o manaya gelmediğini anlayabiliyoruz.

İnsan yediği gıdalardan teşekkül eder. Bu gıdalar da ya yağlıdır, ya tuzludur, ya da tatlıdır. İşte Rabbimiz insan vücudunun temel taşlarına dikkat çekiyor demeye çalışmışlar. Elbette bir şeyi temel kabul etmişse kişi, ona delil de bulabilecektir.

Mesela;

Orucun hikmetleri ve faydaları sayılmaya başlanırken, işte efendim bir yıl yorulan mideyi dinlendireceksin, bir yıl boyunca hatırlamadığın açları hatırlayacaksın, fakirlerin haline muttali olacaksın gibi… Sanki bir yıl hiç oruç yok, bir yıl hiç mideyi aç bırakma yok, bir yıl hiç fakir fukaranın haline muttali olma yok. Tabii bunu temel kabul ettiniz mi, sonuçta böyle çıkacaktır.

O zaman anlayabildiğimiz kadarıyla bu yeminlerle kastedilen zeytin ve incir değildir. Bunlarla kastedilen iki bölgedir. Tin bölgesi ve zeytin bölgesi.

Mesela;

Amasya veya Washington derken birisinde elma, ötekisinde de portakal kastedilir. Amasya ve Washington aslında iki şehir, iki bölgedir. Ama elmanın adı söylenirken Amasya, portakalınki de Washington olarak söylenir ya işte buradaki incir ve zeytin de bu manadadır. Yani iki bölge varmış. Birisi zeytin bölgesi, öbürü de incir bölgesi ki insanlar bunu biliyorlardı o dönemde.

Tin bölgesi Şam tarafları, zeytin bölgesi de Beyt-i Makdis, yani Filistin taraflarıdır. Burada üzerine yemin edilen zeytin ve incir bölgeleri Allah’ın şerefli elçisi Hz. İsa’nın (a.s) dünyaya geldiği Beyt-i Makdis civarıdır.

Sonra da Tur-i Sinin’e yani Tur-i Sina’ya, Sina dağına ve Beled-i Emin’e yemin ediliyor. Tur-i Sina Rabbimizin şerefli elçisi Hz. Musa (a.s) ile konuştuğu, levhalar halinde vahyin indirildiği dağın adıdır. Emin belde de Peygamber Efendimizin dünyaya geldiği ve kendisine vahyin inmeye başladığı Harem-i Şeriftir, Mekke bölgesidir.

Böylece anlaşılıyor ki Rabbimiz kutlu elçilerinin zuhur ettiği, vahyin indiği, tüm dünyayı aydınlatacak nübüvvet nurunun doğduğu bu kutsal bölgelere yemin ederek vahyine ve o vahyin muhatapları olan kutlu elçilerine dikkat çekiyor.

Hemen hemen tüm Peygamberlerin zuhur ettiği, vahyin indiği bölgeler buralardır. Tüm peygamberler buralardan çıkmış ve yeryüzünü aydınlatacak vahiy meşalesi bu bölgelerde yakılmıştır. Böylece Rabbimiz bu mübarek beldelere yemin ederek;

Ey kullarım! Bu bölgeleri ve bu bölgelerde kavimleriyle elçilerimin arasında geçenleri iyi hatırlayın!

  • Bu bölge insanları kendilerine gelen rahmet kapıları elçilerime ne yaptılar?
  • Ne dediler?
  • Nasıl karşıladılar onları?
  • Kimler iman etti?
  • Kimler reddetti?
  • İman edip Peygamber safında yer alanlara ne oldu?
  • İnkar edip elçilerime savaş açanların akıbetleri nasıl oldu?

Bunu çok iyi anlayın da hangi safta yerinizi alacağınızı belirleyin. İkrar edenlerin safında mı, yoksa inkar edenlerin, yalanlayanların, reddedenlerin safın da mı olacaksınız, bunu iyi belirleyin.

Peygamber yolunun yolcusu mu, yoksa başka yolların yolcusu mu olacaksınız? Kimin yolunda olacaksanız onu iyi bir tanıyın. Çünkü başka çaresi yok, sizler şu anda ya peygamber safında yer alacak ya da karşı gelenlerin safında yerinizi belirleyeceksiniz.

Ya Resul gibi Allah’a kul olacak, hayatınızı Allah’ın belirlediği yasalar istikametinde Allah için yaşayacaksınız, yahut da Firavunlar, Nemrutlar, Karunlar, Hamanlar, Ebu Cehiller yolunda olacaksınız.

Ya Peygamber gibi hayatınızı, hayat programınızı Allah’a soracak, vahiyle yol bulacaksınız, yahut da Ebu Cehil, Velid bin Muğıre gibi kendi kendinizi putlaştırıp hayat programınızı kendiniz yapmaya kalkışacaksınız.

Ya İbrahim gibi hayatınızın tümünde Allah’a teslim olacak, Müslüman olacak, sonunda onun gittiği cennete gideceksiniz, yahut da Nemrut gibi Allah’la savaşa tutuşarak cehenneme yuvarlanacaksınız diyor.

İşte Rabbimiz Kutsal bölgelere yemin ederek o bölgelerde yaşamış elçilerine ve o bölgelere inmiş vahyine yani hayat programına dikkat çekiyor.

Emin belde, Rabbimizin son elçisinin zuhur ettiği ve kendisine kıyamete kadar yeryüzünü aydınlatmaya devam edecek olan Kur’an-ı Kerim’in indirildiği beldedir. Tabii burada emin beldeye yeminle Rabbimiz bize hedef göstermektedir.

Bu konuya yeminle tüm Müslümanlara hedef belirleniyor. Çünkü emin belde zulmün, haksızlığın, küfrün, şirkin her çeşidiyle ortadan kaldırıldığı, ekonomik ve siyasal gücün ve güçlünün değil hakkın ve haklının, adaletin hakim olduğu, insanların din, mal, akıl, nesil ve ırzlarının namuslarının korunduğu, özetle Allah’ın emirlerinin hakim olduğu beldedir.

Yani bütün bunları gerçekleştirecek olan Müslümanların hakim olduğu, Müslümanların egemen olduğu beldeye emin belde denir. Öyleyse bu konuya yeminle Rabbimiz biz Müslümanlara tüm dünyayı Allah’ın yeminine muhatap kılacak biçimde emin hale getirmek, emniyetli hale getirmek zorunda olduğumuzu hatırlatmaktadır.

Dünyanın emniyetini bozan kafirlerin ve müşriklerin egemenliklerini kırmamızı emretmektedir. Zaten Müslümanların egemen olmadıkları bir dünyada emniyetten bahsetmek de mümkün değildir.

Bakara Süresinde şöyle buyrulmaktadır: Böylece sizi insanlara şahitler olasınız diye vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahit ve örnektir (Bakara 143)

Müslüman ümmeti vasat ve şahit bir ümmettir. Sizi dünya üzerinde vasat ve şahit bir ümmet yaptık.

Vasat Ümmet; Hükmüne tüm insanlığın boyun eğmesi gereken ümmet demektir.

Ey Müslümanlar sizi hükmüne tüm insanlığın boyun eğeceği, tüm insanlığın size bakıp hizaya geleceği, sapıkların sapıklık noktalarını sizde anlayacağı, hakkı bulmak isteyenlerin size bakarak hakkı bulabilecekleri denge unsuru bir ümmet yaptık. Ancak bu özelliklere sahip olan bir ümmet tüm insanlık üzerinde şahitler olabilir. Zira bu ümmet herkesin kendisine dönmek zorunda olduğu denge unsuru bir ümmettir.

Dünya üzerindeki toplumların dengesi sizin vasıtanızla kurulacaktır. Yeryüzü insanına, insanlık, adalet, özgürlük, müsavat sizin vasıtanızla ulaşacaktır. Eğer sizler yeryüzüne hakim duruma gelirseniz, yeryüzünde Allah’ın istediği bir hayat yaşarsanız dünyanın dengesi düzelecektir.

Ama sizler;

Dünyanın yönetimi konusunda egemen olamazsanız, dünyanın egemenliğini başkalarına kaptırır da başka güçler dünyanın dengesine egemen olursa, bilesiniz ki o başka güçler de dünyanın anasını ağlatacaktır. İşte görüyoruz dünya siyasetinden Müslümanların çekildikleri günden bu yana kan gölüne çevirdiler dünyayı.

Ayet-i kerimede hem dünyanın emniyetini sağlamaya, hem de yeryüzünün en emin bölgesi olan Kıble mahalline dikkat çekiliyor. Orası emin beldedir, emniyetli beldedir. Atamız İbrahim’in duasından bu yana Harem’in emniyeti devam etmektedir.

  • Hatırlayın, İbrahim: “Rabbim burasını emin bir belde kıl! Ahalisinden Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır” diye dua etmişti (Bakara 126)

Bu belde emin olsun! Emniyette olsun. Yerden ve gökten gelebilecek her türlü bela ve musibetlerden emin olsun. İnsanların birbirlerini yediği, zulümlerle haksızlıklarla birbirlerini yok etmeye çalıştığı, birinin diğerine hak tanımadığı bir dünyada yaşadıkları dönemlerde bile bu belde emin olsun, emniyetin sembolü olsun. Bu beldede insanlar huzur içinde yaşasın ya Rabbi” diye dua etmişti İbrahim (a.s)

Bakıyoruz şu anda tüm dünyada insanlar istikrar, huzur arayışı içindedirler. Yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir bölgesinde huzur ve sükun kalmamış. Öyleyse biz de huzurunu kaybetmiş, sükûnet arayan, huzur ve sükuna susamış tüm bu yeryüzü insanlığına diyeceğiz ki;

Gelin ey insanlar;

  • Allah’ın istikrar mahalli kıldığı,
  • Huzur ve saadet mahalli kıldığı evini temel kıble kabul edelim ve hayatımızı o kıbleye yönelik olarak düzenleyelim.
  • O kıblenin Rabbine göre bir hayat yaşayalım.
  • O kıblenin Rabbinin kitabına ve o kitapta bize haber verilen yasalara göre bir hayat yaşayalım.
  • O kıblenin Rabbinin koruması altına girelim. Rabb olarak, İlah olarak sadece onu bilelim ve sadece onun programını hayat programı kabul edelim.

Eğer bunu yaparsak kesinlikle bilelim ki O bizi istediğimiz istikrara, istediğimiz huzura kavuşturacaktır.

Öyleyse kıblemizi değiştirmek zorundayız. Washington’dan veya Paris’ten veya Pekin’den kıble edindiğimiz sürece bizim istikrara kavuşmamız mümkün değildir. Allah’tan başkalarının kıblelerine tabi olmaktan vazgeçersek, Allah’tan başkalarının rotasına girmeyi terk edersek, hareket tarzımızı Allah’tan başkalarının belirlemesini bırakırsak, Allah’tan başkalarının kanunlarına itaatten vazgeçerek kıblemiz sadece Kabe olursa, kesinlikle bilelim ki tüm problemlerimiz bitecektir. Tüm hayatımızda huzur ve sükun hakim olacaktır. Çünkü orası güvenlik yurdudur, emniyet mahallidir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.