Kitle haberleşme araçları son iki yüz yılın, bilhassa son yüzyılın meselesi. Çünkü sinema, radyo ve televizyon gibi araçlar son yüzyıl içinde ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Topluca “medya” denilen bu araçlar öncesinde insanlığın sözlü kültürleri, kütlevi üretim öncesi yazılı kültürleri daha katılımcı ve tabii daha insani idi. Çünkü söyleyen ve anlatanlarla birilikte dinleyenlerin de katkısı ile oluşuyordu. Yazılı kütlevi kültüre geçiş bu nitelikleri ortadan kaldırdı.
Teknolojiye sahip olanların etkisi ve gücü arttı. Belirli kesimler, sermaye ve güç sahipleri iletişim teknolojisini kendi çıkarları için kullandılar. İletişim teknolojisindeki gelişmeler sonucu daha çok insanın daha az şey bildiği bir yapı meydana getirilmiştir. Bunun adı da “kitle kültürü”dür.
İletişim araçları, Türkiye benzeri ülkelerde esas itibarıyla yabancı kültürlerin naklen yayın vasıtası vazife görüyor
İletişim araçları ve bilhassa televizyonun insan üzerindeki olumsuz etkileri bütün dünyanın en önemli meselesi haline gelmiş bulunmaktadır. Medyanın bilgi, ruh kirlenmesi meydana getirmesi, kültürel yoksullaşmaya yol açması yanında “terör cihazı” haline geldiği söyleniyor, yazılıyor.
Sonuçta geniş kitleler ya istenen tepkileri gösterecek, ya da tepkisiz kalacaktır. Günümüzde insanlar da adeta bilgisayarlar gibi programlanmaktadır. Geleceğin insanının tepkileri bugünün televizyonları tarafından oluşturulmakta genç zihinler farkında olmadan bunları depolamaktadırlar. Çünkü televizyon, insanların deney alanına girmiş, onun deneme sınama ile elde ettiği davranış biçimlerini depolamaya başlamıştır.
Böylece gerekli işaretler verince insanların çoğunun beklenen davranışları göstermesi sağlanacaktır. Televizyonla insanlar programlanmaktadır. Fertlerin, kişilerin standart tepkiler göstermesini sağlayacak kültürel kodlar üretilmekte ve bunlar toplumda hakim hale getirilmektedir.
Bu programda bu fiilleri yüzünden sahte bir erken şöhrete ulaşmış bayanlar şunu söylemek zorundaydılar ve söylediler. “Yaptığımız fiil normal bir şeydir. Bundan utanmıyoruz.”
Halbuki bizim toplumumuzun (hatta bütün toplumların) kültürel kodlarına göre, yaptıkları davranışın meşru, olağan, normal, kabul edilmesi mümkün değildir. Eğer toplumumuzda böyle olağan ve normal dışı davranış yapılmışsa, yapanlar da bununla iftihar etmezler, en azından şu veya bu sebeple, yaptıklarını açıklayan mazeretler öne sürerler.
Bu mazeretler özetle, geçim, çocukları için para kazanma vb, şeklinde özetlenebilir. Burada ise, mazeretsiz, olağan, herkesin yapabileceği, hatta yapması gereken bir davranıştan söz eder gibi konuşulmaktadır. Böylece toplum dışı, anormal davranışlar normalmiş gibi topluma sunulmaktadır.
Bugün Türkiye’de televizyonun girmediği ev hemen hemen kalmamıştır. İnsanlar ortalama 5-6 saat (kadın ve çocuklar daha fazla) televizyon seyretmektedirler.
Yedi yaşında televizyon seyretmeye başlayan bir çocuk liseyi bitirdiğinde, yani 18 yaşına ulaştığında 20.000 saate yakın televizyon seyretmiş, standartlaşmış tepkilerde bulunmasına yol açacak kültürel kodlar zihnine yerleştirilmektedir. Farklı programlar yayınlanmasına rağmen, bu programların hepsi belli kodları yani anlam oluşturan ve insanları harekete sevk eden gizli yapılan pekiştirmektedir.
Bilgilerini arttırıyor belki, fakat doğrultularını şaşırtıyor. Televizyon, yeni ve vazgeçilmez bağımlılıklar doğuruyor. Bizi mahkumu, mahpusu haline getiriyor, Televizyon, kitleyi fanteziler, hayaller, imajlar üretmektedir. İnsanların akliliğini dumura uğratarak günlük, hatta anlık arzuları ön plana çıkarmaktadır.
Medya’nın birey ve toplum üzerindeki egemenliğini aşma zorluğu ortada. Fakat imkansız da değil. Çok güçlü bir nefs terbiyesi ve ahlaki salabet gerekiyor. Müslümanlar, günah işlemeye fırsatları olduğu halde nasıl bundan kaçınıyorlarsa, medyanın olumsuz tesirlerinden de böylesine kaçınmalıdır. Bu ise iletişim araçlarını doğru kullanma, üzerinde tasarruf etme gücü ve bilgisi gerektiriyor.
Kaynak: Mehmet Doğan / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 304-305