“Dini yalnız kendine has kılarak ve Hanifler olarak Allah’a kulluk etmelerini, namaz kılmaları, zekat vermeleri için ancak onlara Müslüman olmaları emrolundu. İşte sağlam din budur (Beyyine Süresi 5)”
Başka bir ayette şöyle buyuruyor:
Yine bir ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Bir başka ayette de şöyle buyuruyor:
Alimler, ihlas kelimesinin anlamı hakkında farklı açıklamalarda bulunmuşlardır:
Hasan (r.a) şöyle demiştir: “Huzeyfe’ye (r.a) ihlasın ne olduğunu sordum. O da şöyle dedi: Ben de ihlasın ne olduğunu Hz. Peygamber’e (s.a.v) sordum. Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Ben de ihlasın ne olduğunu Cebrail’e (as)’ sordum. O şöyle dedi: Ben de ihlasın ne olduğunu Aziz ve Celil olan Rabbe sordum. O (c.c) şöyle buyurdu: İhlas, benim sırlarımdan bir sırdır. Onu kullarımdan sevdiklerimin kalbine emanet ettim”
Ebu İdris Havelani’den (r.a) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
Said b. Cubey (r.a) şöyle demiştir:
Fudayl (r.a) da ihlas hakkında şöyle demiştir.
Yahya b. Muaz (r.a) şöyle demiştir:
Ebu Hasan Buşenci (r.a) de şöyle demiştir:
Rüveym (r.a) şöyle dedi:
Şöyle de denilmiştir
Yine şöyle denmiştir:
Şöyle diyenler de olmuştur
Huzeyfe Ma’raşi şöyle demiştir:
Ebu Yakub Mekfuf şöyle demiştir:
Sehl b. Abdullah da şöyle demiştir:
Enes b. Malik’ten (r.a) gelen rivayete göre Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
“Üç şey vardır ki, müminin kalbi bunlara karışıklık katamaz:
1- Amelinde Allah için ihlas sahibi olmada,
2- Devletin başındakilere nasihat etmede,
3- Müslüman cemaatin gerekliliğinde. Yani Müslüman cemaatten aynlmamaktır”
Denilmiştir ki:
Durum böyle olunca insanlar görsün diye yapmacık şeyler yapmamalı, onlardan bir övgü elde etmeyi düşünmemeli, onlardan sevgi beklememeli, onların kınamasından ve ayıplamasından korkmamalıdır.
Yine şöyle denilmiştir:
Zunnun-i Misri (r.a) şöyle demiştir
Ebu Yakub Susi şöyle demiştir
Zunnuni Misri (r.a) yine şöyle demiştir
Yine şöyle demiştir
Ebu Osman Mağribi (r.a) şöyle demiştir;
“İhlas, yapılan amelde, nefse hiçbir şekilde hisse çıkarılmamalıdır. Ki, bu avamın ihlasıdır. Havas zümrenin ihlası ise, bunların amelleri kendilerinden üst düzeyde cereyan eder, kendileriyle olmaz. Onlar itaat ederler ama bu itaatten haberdar bile olmak istemezler. Bu amellerini görmezlikten gelirler ve saymaya kalkmazlar. İşte bu tür ihlas, havas zümrenin ihlasıdır.”
Ebu Bekir Dekkak (r.a) şöyle demiştir:
“Her ihlas sahibinin ihlasındaki noksanı, ihlaslı olduğunu kabul etmesi kendini ihlaslı görmesidir. Allah Teala kişinin ihlasını temize çıkarmayı isterse, ihlaslı olduğunu kabul etmeyi gözünden düşürür. Böylece o kişi ihlasa erdirilmiş olur, ihlasa ermiş değil”
Sehl (r.a) şöyle dedi:
Ebu Said Harraz (r.a) da şöyle demiştir:
Ebu Osman (r.a) şöyle demiştir:
Denildi ki:
Şöyle de denilmiştir:
Sim-i Sakati (r.a) şöyle demiştir:
Cüneyd (r.a) şöyle demiştir:
Onu bir melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki bozsun, boş bir arzu da onu eğemez.”
Ruveym (r.a) şöyle demiştir:
Sehl b. Abdullah (r.a)’a şöyle soruldu:
Yine şöyle denilmiştir:
Allah dostu büyük zatlardan biri şöyle demiştir “Bir cuma günü, namazdan önce Sehl b. Abdullah’ın yanına gittim. Evde bir yılan gördüm. Bir adım atıp duruyor bir adım atıp duruyordum. Dedi ki: İçen gir. Bir kul için yeryüzünde korkulacak bir şey olduğu sürece imanın hakikatine eremez.
Sonra şöyle dedi: Cuma namazına gidecek misin?
Ben şöyle dedim: Bizimle mescid arasında bir gün ve bir gecelik yol var. Bunun üzerine elimden tuttu. Az sonra mescide girdik, cumayı kıldık, dışarı çıktık. Dışarı çıkıncaa durdu ve insanların çıkmalarına bakıyordu. Ve şöyle dedi:
Ben bir keresinde, İbrahim Havvas’ı (r.a) ile bir seferde idim. Yılanın çok olduğu bir yere geldik. Elindeki kabı bıraktı, oturdu, ben de oturdum. Gece olmaya hava da serinlemeye başlayınca yılanlar da deliklerinden çıktılar. O esnada ben şeyhe seslendim, o ise bana, “Allah Teala’yı zikret,” dedi. Ben de zikretmeye başladım, yılanlar gitti. Sonra yine geldiler. Ben yine şeyhe seslendim. O gene önceki gibi dedi. İşte bu hal ile sabahı ettim. Sabah olunca, o kalktı yürümeye başladı, bende onunla beraber yürümeye başladım tam o sırada onun hırkasından, kıvrılmış bir büyük yılan düştü.
Ben sordum: Onu fark etmedin mi? Hissetmedin mi?
O: Hayır, ne zamandan beri bu geceki gibi bir uykuya hasrettim, dedi.
Ebu Osman (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimse gaflet vahşetini tatmamış ise zikir ünsiyetinin tadını bulamaz.”
Kaynak: Abdülkadir Geylani / El Ğunye (Li Talibi Tariki’l Hak) / bkz: 767-772