Diğer bir rivayete göre İbn Kesir; 700 (M.S: 1300-1301) yılında doğduğu da rivayet edilmiştir
Hatip, fakih, şair ve edip olan babası Cemaziyelevvel 703 (M.S: Aralık 1303) tarihinde vefat etmiştir.
İbn Kesir 707 (M.S: 1307-1308) yılında ailesiyle birlikte Dımaşk’a göç edince büyük kardeşi Kemaleddin Abdülvehhab, İbn Kesir’in öğrenimiyle yakından ilgilendi ve ilk fıkıh derslerini de ondan aldı.
İbn Kesir 711 de (M.S: 1311-1312) yılında yani 11-12 yaşlarında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Daha sonra Burhaneddin İbrahim b. Abdurrahman el-Fezari ve Kemaleddin İbn Kadi Şühbe’den fıkıh okudu.
İbn Kesir öğrenimini tamamladıktan sonra hatip, müderris, kıraat alimi, müftü ve mahkeme heyeti üyesi olarak çeşitli görevlerde bulundu. 11 Cemaziyelevvel 736’da (27 Aralık 1335) Dımaşk’ta Şafiîler’e tahsis edilmiş olan Necibiyye Medresesi’nde ders vermeye başladı ve ölümüne kadar bu görevini sürdürdü.
16 Muharrem 746’da (19 Mayıs 1345) Bahaeddin Mercani’nin yaptırdığı Mizze Camii’nde hutbe okumak üzere görevlendirildi. Zehebi’nin 16 Zilkade 748’de (M:S: 17 Şubat 1348) ölümü üzerine Dımaşk’taki Salihiyye Medresesi’ne müderris tayin edildi. Bu medresede verdiği ilk derse ulema, kadılar ve kalabalık bir halk topluluğu katıldı.
Takıyyüddin es-Sübkî’nin 756’da (1355) vefatından sonra kısa bir süre Dımaşk’ta Darü’l-hadîsi’l-Eşrefiyye’nin reisliğini yaptı. Ayrıca Darü’l-Kur’an ve Darü’l-hadisi’t-Tenkıziyye’de ders verdi.
28 Şevval 767’de (M.S: 8 Temmuz 1366) Emeviyye Camii’nde Fatiha Süresinin tefsirini yaptığı derse melikü’l-ümera ve naibü’s-saltana Seyfeddin Mengliboğa, kadılar ve ileri gelen devlet adamları da katıldı.
Yönetim aleyhindeki her türlü isyana karşı olan İbn Kesir, Memlük Devleti ile olduğu kadar ulema ve halkla da iyi ilişkiler içindeydi ve hemen her konuda ılımlı bir politika takip edilmesinden yanaydı.
752’de (M.S: 1351) Emir Bayboğa Urus’un başarısızlıkla sonuçlanan isyanından sonra Memlük Sultanı el-Melikü’s-Sâlih ile birlikte Dımaşk’a gelen Halife Mu‘tazıd-Billah, onu devlete bağlılığının bir mükafatı olarak Demmagıyye Medresesi’nde huzuruna kabul etti.
Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’a küfür ettiği ve Emeviyye Camii’nde Sünniler’le birlikte namaz kılmayı reddettiği için Maliki kadısı tarafından kırbaç cezasına çarptırılan Hilleli bir Şii, daha sonra Drüssaade’de toplanan mahkeme heyeti tarafından idam cezasına mahkum edildi. Bu mahkeme heyetinin üyeleri arasında İbn Kesir de bulunuyordu.
Rebîülevvel 756’da (M.S: Mart-Nisan 1355) Kadılkudat Takıyyüddin es-Sübki’nin, Altunboğa en-Nasıri ve Kutluboğa el-Fahri’nin yetimlerin mallarına el uzatmalarına göz yummakla itham edilmesi üzerine kurulan mahkemede görev aldı ve kadıyı savundu.
26 Rebiülevvel 766’da (M:S: 21 Aralık 1364) Emir Mengliboğa tarafından teşkil edilen ve Darüssaade’de toplanan mahkeme heyetinde de bulundu. Kanuna aykırı icraat yapmakla suçlanan Kadı Taceddin b. Takıyyüddin es-Sübki lehinde oy kullanarak Mengliboğa’nın takdirini kazandı
762’de (M.S: 1360-61) isyan ettiği için azledilen Dımaşk Valisi Baytemür Şaban 766’da (M:S: Nisan-Mayıs 1365) Dımaşk’a gelince onun şerefine Ṣaḥiḥ-i Buḫari’nin ezbere okunması işini organize etme görevi İbn Kesir’e verildi. Kıbrıs Frankları’nın İslâm ülkelerine karşı başlattıkları saldırıyı sürdürmeleri üzerine gerekli askeri tedbirleri alan Dımaşk Valisi Emir Mencek 770’te (M.S: 1368-69) halkın cihada katılması gerektiği konusunda ondan fetva istedi.
Bunun üzerine İbn Kesir el-İctihad fî ṭalebi’l-cihad adıyla bir eser yazdı. Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybeden İbn Kesir 26 Şaban 774’te (M.S: 20 Şubat 1373) Dımaşk’ta vefat etti
15 Şaban’da (M.S: 9 Şubat) öldüğü de rivayet edilir Vasiyeti uyarınca Dımaşk’ta Babünnasr dışındaki Sufiye Mezarlığı’na hocası İbn Teymiyye’nin yanına defnedildi.
Fıkıhta Şafi mezhebine mensup olmakla beraber İbn Kesir diğer mezheplerin görüşlerine de açıktı. İbn Teymiyye’nin etkisinde kalarak Hanbeli kelamını benimsemiş, hilafetin Kureyşiliğini savunması dışında diğer dini-siyasi konularda onun görüşlerine bağlı kalmıştır. Cüneyd-i Bağdadi, Ebu Talib el-Mekki, Abdülkerîm b. Hevazin el-Kuşeyri ve Şehabeddin es-Sühreverdi gibi ilk sufîlerden saygıyla bahsetmiş, ancak tarikatları reddetmiştir. Şiiliğe karşı sert bir tavır takınmış, eserlerinde İsrailiyat’a yer vermemiştir.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi