Hz Muhammed’in Çağrısına İcabet Etmek

Hz Muhammed’in Çağrısına İcabet Etmek
10 Kasım 2021 23:00
0

Peygamber Efendimizin Risalet Çağrısına ve Görevine İcabet Etmek

Yüce Allah, ilk insandan itibaren son peygamber Hz Muhammed (s.a.v)’e kadar her topluma bir peygamber göndermiştir. Bu peygamberler insanlara rehberlik etmiş, hak ve batıl, doğru ve yanlış, hayır ve şer olan şeyleri bildirmiş, insanları iman, ibadet ve itaate çağırmıştır.

Her toplumdan bu çağrıya uyanların yanında uymayanlar da olmuştur. Son olarak Hz Muhammed’i (s.a.v) bütün toplumları İslam’a çağırmakla görevlendirmiş, Hz Muhammed (s.a.v) de bu görevini en iyi şekilde yapmıştır. Peygamberimizin çağrısına on beş -15- asırdır dünyanın dört bir bucağından pek çok insan icabet etmiş ve etmeye devam etmektedir.

Yüce Allah, son kelamı Kur’an’da ‘ey insanlar‘ hitabıyla bütün insanları hak dine davet ettiği gibi ‘ey müminler’ hitabıyla müminleri Peygamberin davetine icabete çağırmaktadır.

‘Ey iman edenler! Peygamber sizi hayat verecek şeylere çağırdığında Allah ve Resulüne icabet edin ve şüphesiz bilin ki Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Unutmayın ki O’nun huzuruna götürüleceksiniz (Enfal’24)’

Ayette müminlerin, Hz Peygamber’in maddi ve manevi., dünyevi ve uhrevi menfaat verecek şeye çağırdığı zaman Allah’ın emrini uygulamak, yasaklarından kaçınmak, hükümlerine uymak, Peygamberin sünnetini yaşatmak ve ahlakını kabul etmek suretiyle Hz Peygamber’in davetine icabet etmeleri gerektiği, Allah’ın kulunun kalbi ile kendi arasındaki bütün sırlarına vakıf olduğu, ahirette Allah’ın huzurunda toplanacakları, bu gerçeğin iyi bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Yukarıdaki ayet (Enfal’24) beş hüküm içermektedir ki. Bunlar;

Allah Ve Peygamberin Davetine İcabet Etmek Dini Ve Zorunlu Bir Görevdir: Bu hükmü ‘Allah ve Resulü’nün çağrısına icabet edin’ çıkartıyoruz. Mealde ‘icabet edin’ diye çevirdiğimiz ‘istecibu’ kelimesi, soruya cevap vermek, isteği karşılamak, ihtiyacı ve sıkıntıyı gidermek, duayı kabul etmek ve davete icabet etmek anlamlarına gelen ‘el-isticabe’ kelimesinden emirdir. Bu emir ayette ‘Allah ve peygamberin davetine isteyerek ve severek icabet edin‘ anlamına gelir.

Allah’a ve Peygamberine icabet’; Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına, öğüt ve tavsiyelerine uymak demektir. Ayetteki ‘istecibu’ emri, dini görevlerin tamamını içerir ve bu emir zorunluluk ifade eder. Sahabeden ‘ib b. Mu’alla’nın rivayeti bu hususu açıkça ifade etmektedir.

Anılan sahabi olayı şöyle anlatıyor; ‘Ben mescitte namaz kılıyordum. Resulüllah beni çağırdı, çağrısına hemen icabet edemedim. (Sonra yanına gittim ve ona), ‘Ey Allah’ın Elçisi’ namaz kılıyordum, (bu sebeple hemen yanına gelemedim) dedim’.; Allah Bana;, ‘sizi’ çağırdığı zaman Allah’ın ve Peygamberinin çağrısına icabet edin buyurmuyor mu’ dedi

Hz Peygamber zamanında onun çağrısına uymak, yanında yer almak, emirleri yerine getirmek nasıl çağrıya icabet etmek ise, ölümünden sonra yaşayan müminlerin, Kur’an ve Sünnetin buyruklarına icabet etmeleri, buna uygun bir hayat sürmeleri de onların çağrısına uymaktır. Bu çağrıya uymak, yalnızca müminlerin değil bütün insanların faydasınadır. Çünkü Allah ve Resulü’nün insanlara öğrettikleri ve hayata geçirilmesini istedikleri bilgi, inanç ve uygulamalar, insanlara hayat verecek mahiyette ve niteliktedir

İnsana Hayat Veren Şey

Allah Ve Peygamberin Davet Ettiği Şeyler, İnsanların Yararına Olan Hususlardır: Bu hükmü ‘Size hayat verecek şeye’ cümlesinden çıkartıyoruz. Hayat verecek şeylerin ne olduğu konusunda tefsir kitaplarında farklı görüşler beyan edilmiştir ki bunlardan bazıları;

  • İnsana Hayat Verecek Şey: Dini ilimlerdir .Çünkü insanı iman, ibadet ve Kur’an ahlakına yükseltecek ve hakka ulaştıracak olan şey ilimdir, onun içindir ki Kur’an’ın ilk emri ‘oku‘ olmuş, onun için Kur’an’da ‘bilenler ile bilmeyenlerin eşit olmayacağı’, ‘Allah’tan hakkıyla korkanların bilginler olduğu’ vurgusu yapılmıştır. Kalbin gerçek anlamda hayatı, cehaletin giderilmesi ile mümkündür. Cehaletin giderilmesi ise ancak bilgi ile mümkündür. Allah’ı, Peygamberini, Kitabını ve dini tanımayan, bilmeyen ve öğrenmeyen kimse dini kuralları uygulamaya koymaz.
  • İnsana Hayat Verecek Şey: İnsanı Allah’ın rızasına ve cennetine kavuşturacak olan iman ve salih amellerdir. Din insanın dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu olmasını ister. Bu da ancak iman edip salih amelleri işlemekle mümkün olur.
  • İnsana Hayat Verecek Şey: Kur’an’dır. Kur’an, dünya ve ahiret mutluluğunu gösteren en mükemmel rehberdir.
  • İnsana Hayat Verecek Şey: Cihattır. Müslümanların dini görevlerini yapabilmeleri ancak cihat ile mümkün olur.

İman edip salih ameller işlemek, hak dinde sebat etmek, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymak, İslam’ı öğrenmek ve öğretmek, İslam’ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi ve hükümlerine uyulması için çalışmak,

Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunmak, fitne ve fesadı önlemek, yeryüzünde güven ve huzuru sağlamak ve benzeri gerek İslam toplumunun gerekse tüm insanların yararına olan kişisel ve kurumsal bağlamda sözlü, yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek şeklinde anlamamız gerekir.

İnsana Hayat Verecek Şey: Kalbin Allah’a iman, ibadet, itaat ve ilim ile yaşatılması, mecazi anlamda küfür, isyan ve cehalet ile öldürülmemesi, böylece nefsin tezkiye edilmesidir

İnsana Hayat Verecek Şey: Şehadettir. Çünkü şehitler Allah katında ölmez, daima diridirler.

İnsana Hayat Verecek Şey: İtaattir. Çünkü Allah’a ve peygambere iman, onlara itaat etmeyi gerektirir. İnsan ancak Allah ve Peygambere itaat ile Allah’ın merhametini kazanıp ebedi mutluluğunu elde edebilir.

İbadetler, salih ameller, ahlaki davranışlar, Kur’an’ın öngördüğü fert, aile ve toplum hayatı, temel hak ve hürriyetler, sevgi ve saygı, kardeşlik ve dostluk, yardımlaşma, paylaşma ve benzeri tüm erdemler; fitne ve fesat, bölücülük ve bozgunculuk, arsızlık ve edepsizlik, hırsızlık ve yolsuzluk, kumar ve fuhuş, yalan ve aldatma, cehalet ve tembellik ve benzeri kötülük ve günahlardan arınma (temizlenme, uzak durma) insanlara hayat veren, onları güven ve huzur içinde yaşatan ilkeler, Allah ve Peygamberin çağırdığı dini görevlerdir. Bunlar insanlığın kurtuluş reçetesi, ebedi mutluluğun anahtarıdır.

Peygamberin Daveti, Allah’ın Davetidir: Bu hükmü ayetteki ‘de a’ fiilinin ikil değil tekil olarak kullanılmasından anlıyoruz. Çağırma emri Allah ve Peygambere birlikte değil, sadece Peygambere isnat edilmiştir. ‘Allah ve Peygamber sizi yaşatacak şeye çağırdığı zaman’ şeklinde değil ‘Peygamber sizi yaşatacak şeye çağırdığı zaman’ denilmiştir.

Çünkü davet birdir. Peygamberin çağrısı, Allah’ın çağrısı demektir. İtaatte de öyledir. Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. ‘Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur (Nisa’80)’ anlamındaki ayet ile ‘Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur, bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur’ anlamındaki hadis bunun açık delilidir.

Allah Kişi İle Kalbi Arasına Girer: Allah nasıl kişi ile kalbi arasına girer ?

Bu cümle hangi gerçeği dile getirmektedir? Tefsir kitaplarına baktığımızda farklı yorumların yapıldığını ancak her şeyden önce bu ifadenin mecazi olduğunu söylememiz gerekir. Bu ifade ile kastedilen anlamları şöyle sıralayabiliriz ki;

Kafir İle İman Ve Allah’a İtaat, Mümin İle Küfür Ve Allah’a İsyan Arasına Girer: İman edip itaat etme veya inkar edip isyan etmek her ne kadar insan iradesi ile ilgili ise de Allah’ın iradesinin insandaki hidayetin varlığı veya yokluğunda etkili oluşunda şüphe yoktur. Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini dalalette bırakır (Kaderle ilgili meselelere bakınız).

Onun için Al-i İmran Süresinin 8.ayetinde akıl sahiplerinin ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme’ diye dua ettikleri bildirilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v) de: ‘Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin ve itaatin üzerinde sabit kıl’ diye dua etmiştir.

Ayet, iman etmenin ve imanı korumanın ancak Allah’ın lutfü ve yardımı ile mümkün olduğuna işaret eder. Hiçbir insanın giremeyeceği, bilemeyeceği ve müdahale edemeyeceği kalplere Allah müdahale edebilir; inanç, bilgi ve duyguların değişmesini sağlayabilir. Bu sebeple insanlar, inanç, duygu ve düşüncelerini güzelleştirmesi için Rabbine sığınmalıdır.

Allah Kullarına, Kendilerinden Daha Yakındır: İnsan nerede olursa olsun, Allah onunla beraberdir. Onların her yaptığını bilir ve yaptıklarından haberdardır. İnsan bir şeyi açığa vursa da gizlese de fark etmez. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. Buyrulduğu üzere:

‘Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız (Kaf’16)’ anlamındaki ayette olduğu gibi tahlil ettiğimiz ayetin bu cümlesi de Allah’ın kullarına olan manevi yakınlığını temsili olarak ifade eder.

Ayet, Allah’ın kalplerin sırlarını bildiği, bu itibarla gafil olunmaması: kalbin ihlaslı, iyi niyetli ve temiz olması gerektiği konusunda bir uyarıdır. Allah kalplerin iman, inkar, ihlas ve riya halini bilir. Kalplerde bulunan hiçbir bilgiyi, kararı, eğilimi ve duyguyu Allah’tan gizlemek mümkün değildir

Allah, Kullarının Kalplerine Malik Ve Hakimdir: Allah, kişi ile kalbi arasına girer, onu istediği gibi yönlendirir. Dilerse aklını, fikrini ve idrakini yok eder, bu takdirde hiçbir şeyi bilemez ve anlayamaz hale gelir. Allah dilediğini yapar. Yüce Allah, insana kalbinden daha yakındır, kalbinde olanı kendisinden daha iyi bilir, onun kalbine ondan daha fazla maliktir, her istediğini ona yaptırır.

İsterse Allah, insanı bir anda gönlündeki amellerden mahrum ediverir, azim ve iradesini bozuverir, niyetini ters yüz ediverir, kanaatlerini ve zevklerini değiştiriverir. İnsan ile kalbi arasını öyle ayırır, öyle açar ki kendi kendine hasım oluverir, aklını, muhakemesini ve şuurunu alıverir, böylece anlamaz ve kendini duymaz ediverir, nihayet canını alır da öldürüverir. Onun için insanın, Rabbinden müstağni imiş dibi davranmaması gerekir.

Canları Alan Ancak Allah’tır: Allah’ın kişi ile kalbi arasına girmesi, vakti gelince ölüm meleği vasıtasıyla kullarının canlarını almasının temsili ifadesidir. Allah, insanı ölüme davet ettiği zaman icabet etmemeye hiç kimsenin gücü yetmez.

Dolayısıyla ayet, ölümün her zaman gelebileceğine, ölüm gelmeden önce ölüm ötesi için hazırlık yapılması ve ölüme hazırlıklı olunması gerektiğine işaret eder. Onun için Kur’an’da birçok ayette bu hususa dikkat çekilmiş, Allah ve Peygamberin çağrısına icabet edilmesi emredilmiştir.

‘Allah’tan, geri çevrilmesi imkansız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına isteyerek icabet edin. O gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır ne de (günahlarınızı) inkar edebilirsiniz (Şura’47)’. Bu yüzden insan, Allah ve Peygamberin davetine fırsat elde iken isteyerek ve severek icabet etmeli, her işinde dürüst, doğru, samimi ve ihlaslı olmalıdır. Onun için yüce Allah;

‘O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler (Bakara’186(‘ buyurmaktadır. Doğru yolda olabilmek için ilahi davete isteyerek ve severek uymak gerekir. Allah ve Peygamberin bu davetine;

‘Ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler icabet eder (En’am’36)’

Yüce Allah hak davete icabet edenlere af, mağfiret ve mükafat vaat etmektedir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun. O’na iman edin ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın (Zuhruf’31)

‘(Ebedi mükafat); Rablerinin çağrısına icabet edenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri aralarında şura (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlardır (Şura’38)’

İnsanlar Kıyamet Kopunca Dirilecekler Ve İlahi Huzurda Toplanacaklardır : İman esaslarından biri de ölüm sonrası hayatın varlığına ve insanın dünyada bütün yaptıklarından sorgulanacağına, iman ve inkar haline göre cennet veya cehenneme gidileceğine imandır. Bu gerçeğe iman etmeyen veya şüphesi olan kimse mümin olamaz.

Tahlil etmeye çalıştığımız ayetin ‘Unutmayın ki O’nun huzuruna götürüleceksiniz cümlesi, bu gerçeğe işaret etmektedir. Ahirette Allah herkese amelinin karşılığını verecektir; amel iyi ise karşılığı iyi, amel kötü ise karşılığı da kötü olacaktır. Hiç kimsenin ameli zayi olmayacaktır. İman edip salih amel işleyenler cennete, inkar edip isyan edenler cehenneme gideceklerdir.

Sonuç olarak;

Enfal süresinin 24 ayetinde hayat verecek şeylere çağırdığında müminlerin Allah ve Resulüne icabet etmeleri gerektiği, Allah’ın kişi ile kalbinin arasına girdiği ve ahirette O’nun huzurunda toplanacakları gerçeği bildirilmektedir.

Mümin; Allah ve Peygamberin davetine isteyerek ve severek icabet etmeli, inancında, ibadetlerinde, işlerinde, söz ve davranışlarında ihlaslı olmalı, inkar, isyan ve gösterişe sebep olabilecek şeylerden sakınmalıdır.

Bilmeli ki insanı dünyada ve ahirette mutlu ve huzurlu yapacak, stres ve sıkıntılardan, gam ve kederden kurtaracak olan şey; inançtır, dinin kurallarına uymaktır, Allah ve Peygamberine itaat etmektir. İnsan daima ilahi irade, murakabe ve imtihan halindedir.

Bu imtihan bazen nimet bazen musibet olur. Nimet halinde de musibet halinde de sabırlı olabilen huzurlu yaşar. Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmanın yolu, Peygamberin çağrısına uymak, onun sünnetine sarılmaktır.

İslam’a değil, nefse ve şeytana uymak, sonuçta insanı huzursuz eder. Onun için mümin şeytana ve nefsine değil, Peygamberin çağrısına uymalıdır. Peygamberin çağrısına ancak iman edip salih ameller işlemek, inkar, isyan ve günahlardan sakınmak, kısaca Kur’an’da ve Sünnette yer alan hükümleri uygulamakla mümkün olur

Kaynak: İsmail Karagöz / Kur’an’dan Öğütler / bkz 43-51

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.