DOLAR
27,3824
EURO
29,0085
ALTIN
1.630,05
BIST
8.334,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
22°C
İstanbul
22°C
Yağmurlu
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
23°C
Çarşamba Az Bulutlu
23°C
Perşembe Az Bulutlu
22°C

Huzur Dolu Bir Hayatın Sırrı: Güzel Ahlak

6 Aralık 2021 14:00
326

Kalbin sıhhatli olması ahlakta itidali, kalbin bozukluğu ise itidalden ileri veya geri sapıldığını gösterir. Bu tıpkı, mizaçtaki itidalin bedenin sıhhatli olmasına, mizaçtaki itidalin ileri veya geri sapmasının bedendeki hastalıktan ileri gelmesine bağlı olmasın benzer.

Bunun için bedeni misal olarak göstererek; adi ve kötü huyları atıp faziletli ve güzel huylarla nefsi terbiye etmenin, hastalıkları atıp sıhhati sağlamakta bedene benzediğini söyleyebiliriz. Mizaç da üstün olan itidal olup, hava, gıda ve değişik şartlardan mideye hastalık geldiği gibi, ruh hali de böyledir.

Her çocuk muhakkak ki sağlam bir yaratılışa sahip olduğu halde mutedil olarak doğar. Sonradan anne ve babası eğer Hristiyanlarsa çocuğu Hristiyan, Yahudi, ateşperest iseler mecusi olarak yetiştirilir. Ve çocuk da anne ve babasının dini üzerine büyür, öğrenir, kazanır ve böylece bir çok rezilliklere sahip olur.

Yine beden ilk yaratılışında tam ve olgun olarak yaratılmıştır. Zamanla bu terbiye ile gelişme gösterir. İşte bunun gibi insan nefsi de noksan olarak yaratılmıştır. Ancak eksik olarak yaratılan insan nefsinin zamanla olgun olma yeteneği vardır. Bu da ilim ile beslemek, terbiye ve ahlak ile olgunlaştırmakla gerçekleşir.

Yine beden eğer sağlam ise, doktorun vazifesi bu sağlam olan bedeni korumak olacaktır. Bunun için de bir çok şartları öğretir açıklar. Eğer beden hasta ise, o vakit doktorun yapacağı iş, hasta olan bu bedeni tedavi etmek olacaktır.

Kalp tertemiz, pak ve cilalanmış ise, kalbi koruma çarelerine ve daha fazla cilalandırmaya baş vurmalıdır. Eğer kalp paslı ise, olgun değilse, o vakit de doktor, kalbin parlaklığını sağlayıp onu olgunluğa erdirmenin yoluna başvurmalıdır.

Kişinin bedenine hastalık getiren, bedenin itidal ve mizacını bozan sebebin zıddı ile tedavi gerekiyorsa, örneğin, Hastalık; güneş çarpmasından ileri gelmişse onu buz ile tedavi etmek, eğer hastalık soğuk algınlığından ileri geliyorsa bunu da hastayı sıcak tutmak terletmek ile tedavi etmek gibi kalbin hastalığı olan ahlaksızlık ve rezillikler de bunun tersi ve zıtları ile tedavi edilir. Mesela; cehalet ilimle, cimrilik cömertlikle, kibir alçak gönüllülükle, aşırı şehvet de itidal ile tedavi edilmelidir.

Yine bedendeki hastalığı gidermek için diyet, sabır ve ilaçların acılığına dayanmak gerektiği gibi, kalbi tedavi etmek için de kalbin kötü alışkanlıklarına karşı direnç ile gösterilen sabır, acılığına dayanılan ilaçlardan daha önemlidir. Çünkü bedeni hastalıklar nihayet ölümle birlikte sona erer, öldükten sonra bedeni hastalıklardan kurtulunur.

Ancak Allah korusun kalbin hastalığı ölmekle de sona ermez. Öldükten sonra da devam eder. Bu yüzden bu hastalıktan kurtulmaya daha çok önem verilmelidir. Bunun için daha çok çaba gösterilmelidir.

Yine her soğutucu, hararetten ötürü gelen hatalığı dindirmez. Çünkü onun da bir zıddı vardır. Bu, ilacın azlığına veya çokluğuna, sürekliliğine ve devam etmemesine, şiddet ve hafifliğine göre değişir. Kuşkusuz bunların bir ölçü içinde olması gerekir. Hastaya fayda verecek miktarın bilinmesi ve bu miktara uyulmalıdır. Çünkü belirli miktara uyulmadığı takdirde, hastanın vücudu daha da çok bozulur .

Bunun gibi zıddı ile tedavi edilecek olan kalp hastalıklarında kullanılacak ilaçların da bir ölçüsü olmalı ve bu ölçünün dışına kaçılmamaya dikkat edilmelidir. İlacın miktarı, derece, ölçü ve değeri bedendeki hastalığa göre değiştiği gibi, müridlerin kalplerini tedavi edecek olan şeyh de, sanki dondurulmuş bir şekilde “nefsinizi şöyle terbiye edin, şu zaman da şu işleri, bu zaman da bu işleri yapın” dememeli. Herkesin mizac, nabız ve bünyesine, hastalığının cinsine göre tedavi cihetine girmelidir.

Yine bunun gibi, her çeşit hastalığı bir ilaçla tedaviye kalkışmak da bir çok kimseyi öldürmek olacaktır. Hekimin bir tek ilaçla, çeşitli hastalıkları tedavi etmeye kalkışması gibi, eğer şeyh de müridlerinin hepsine aynı öğüt ve tavsiye de bulunursa, müridlerinin hepsinin helak olmasına, kalplerinin ölmesine sebep olur.

Örneğin; Şeriatın sınırını bilmeyen ve bu yola daha yeni olarak girmiş cahil bir kimse ise, öncelikle kendisine abdest, namaz gibi zahiri olan ibadetleri öğretmek gerekir. Hastalığın teşhisini koyduktan sonra tedavi cihetine gidilir Eğer müridin ihtiyacından fazla malı varsa, onu hayır ve iyilik yolunda harcattırır.

Böylece onun kalbini mala karşı meyletmekten kurtarır. Eğer onda ahmaklık, kibir ve gurur gibi vasıflar görürse, bunun için başka tedavi yolları arar ve hatta gerekiyorsa onu dilenciliğe sevk eder. Kibir. ancak zilletle kırılır.

Kibir ve gurur, insanoğlu için en büyük hastalıklardandır. Bu hastalık insana, insanlığını unutturacak kadar tehlikelidir. Aynı şekil de ahmaklık da öyledir. Süsü çok sevip, kendisini süslerle donatan kimseler, gerdeğe girecek olan güveye benzerler. İnsanoğlunun kendi nefsine uyması ile puta ibadet etmesi arasında hemen hemen hiç bir fark yoktur.

Allah’tan başkasına kulluk eden kimse, Allah’tan uzaklaşmış olur. Giydiği elbisenin helal ve pislikten temiz olması hususlarından başka, öze, süsüne ve güzelliğine de önem veren kimse, o vakit kendisi ile meşgul demektir.

Yüce Allah buyuruyor ki;

“Rabbinin makamından korkup da nefsini istek ve arzulardan yasak kılan kimsenin varacağı yer, muhakkak ki cennettir (Naziat Süresi’40-41)”.

Azimli olmak, cihadın belli başlı esasıdır. İnsan nefsinin arzularından birini terk etmeye azmettiği zaman, bütün imkanlarını ortaya koyarak bu isteğini yerine getirir. Bu Allah’ın, kulunu denemek için ona verdiği bir itidaldir. Kulun Allah’ın kendisini tabi tuttuğu bu imtihandan sıyrılması için yapacağı tek şey, sebepleri kolaylıkla elde edilen şehevi arzularının peşinden koşmayıp sabır ve metanet göstermesi gerekir.

Eğer bir kez de olsa şehvetinin peşinden giderse, o vakit bu yolda gösterdiği azmini bozmuş olur. Bunun için bir defaya da mahsus olsa, bozmuş olduğu azmine karşı kendisine bir ceza vermelidir. Böylece kendi kendine almış olduğu kararı bozmamayı bir alışkanlık haline getirmiş olur. Bu kendisine, kararında sebat göstermesi gerektiğini öğretir. Eğer nefsini bir ceza ile korkutmazsa o vakit kişi anlaşmayı bozmaya devam eder, böylelikle de nefsini terbiye etme yolundaki vermiş olduğu azmini de bozmuş olur.

Kaynak: İmam Gazali / el-ihya / C:3 / bkz: 177-181

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.