Cehaletin, zulmün, vahşetin kara bulutlar halinde insanlık üzerine bir kabus gibi çöktüğü, insanların bu koyu karanlıklarda yollarını şaşırıp, ateşlerden, ağaçlardan, taşlardan medet umduğu, hatta, kendi elleriyle helvadan yaptıkları putlara, önce ilah diye tapıp sonra onları yedikleri, kız çocuklarını diri diri toprağa gömdükleri bir sırada;
İslâm Dininin hakikat güneşi doğunca kısa bir zamanda bu kesif ve kara bulutlar dağılmış, ateşler sönmüş, putlar yok olmuştu. . İnsanlar, Allah’ı tanımışlar, zorbaların, diktatörlerin sultasından, baskısından kurtulmuşlar, insanlık şeref ve haysiyetlerini idrak etmişlerdi.
Kadınlar da alınır satılır meta olmaktan, erkeklere zevk vasıtası olmaktan kurtulup ailedeki şerefli yerlerini almışlardı. Birbirinin can düşmanı olan aileler, kabileler kardeş olmuşlar, esirler ölümden hatta ölümden de beter olan zulümlerden kurtulmuşlardı.
İslam dininin yayıldığı yerlerde, o ana kadar görülmemiş bir adalet, bir dirlik, düzenlik hükümran olmuştu. Zira bu din, herkesin bir ana ile bir babadan geldiğini, binaenaleyh ne rengin, ne zenginliğin, ne de kuvvetliliğin, üstünlük vesilesi olamayacağını, ancak bilgili olanın ve Allah’dan en çok korkup doğru yolda yürüyenlerin, Allah indinde en şerefli olacaklarını telkin ediyordu.
Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde Cenab-ı Hak şöyle buyurur :
Evet, dinimiz çok sade bir dindir. Fıtridir; tabiidir. Daima akla hitap eder. Tefekküre, ilme en büyük kıymeti verir; insanlar ve cemiyetler için gerilemek şöyle dursun, yerinde saymauı bile reddeder.
Her gün aydın ufuklara doğru biraz daha ilerlemeyi, ilim ve medeniyet sahasında şahikalara yükselmeyi, insanlığa yararlı işler yapmayı tergib ve teşvik eder.
Peygamber Efendimiz: Hikmet, müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır.
Peygamber Efendimiz: İki gününü biri birine müsavi yapan kimse aldanmıştır buyurmuşlardır.
İslam dini hurafelere, batıl inanışlara, esatire katiyyen yer vermez. Neyi teklif etmişse, neyi emir ve neyi nehyetmişse hep aklidir, hep mantıkidir ve bir hikmete müsteniddir ve bu emir ve nehiylerin insanlığın hayrına olduğu çeşitli vesilelerle sabit olmuştur.
İslâmi itikadlar arasında aklı zorlayan, ilmin mutalariyle çatışan tek itikad yoktur. Müslümanlıkta her teklif, her akide, ilmin ışığı altında, aklın süzgecinden geçtikten sonra kabul edilir. Hal böyleyken;
Dindarlıklarından, imanlarından asla şüphe edilmeyen bir kısım Müslümanlar arasında;
Bunlar tamamen asıl ve esastan ari şeylerdir; İslam dini ile zerre kadar ilgileri yoktur.
Bunlar arasında öyleleri vardır ki, – Allah korusun – insanı şirke kadar götürür.
Bütün geri ve dar fikirleri temelinden yıkan, putperestliği, Allah’a eşler, ortaklar isnad etmeyi kökünden deviren, kul ile Allah arasında hiçbir vasıta kabul etmiyen İslam dîni nazarında şirktir; şirk ise, küfürdür.
Peygamber Efendimiz: Kuş uçurmaktan tefe’ül ve teşe’üm eden ve ettiren, gaybden haber veren ve haber alan, sihir yapan ve yaptıran bizden değildir”
Caddelerde, kaldırımlar üstüne serilmiş boy boy, renk renk bir takım kitapçıklar, risaleler görülmektedir. Kapış kapış da satılmakta olan bu kitaplar, düşünceli halkımızın dini duygularını istismar etmek isteyenlerin ortaya sürdükleri varakparelerdir; uydurmadır saçma-sapan şeylerdir.
Halikımızdan dilekte bulunurken öyle basma kalıp dualarla aramıza birini aracı koymaya katiyen lüzum yoktur. Bize şah damarlarımızdan yakın olan Allah, safiyetle, samimiyetle kendisine yönelen bir kulun duasını kabul eder. Elimizde Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler gibi bir hidayet meşalesi varken, Müslümanlığın ulviyetini idrakten aciz, maddi ihtiraslara kendilerini kaptırmış birtakım istismarcıların uydurmalarına itibar etmek pek büyük bir gaflet ve dalalet olur.
Sözümüzü, İstiklâl Marşı’mızın şairi Merhum Mehmed Akif’in şu mısralarıyla bitirelim :