ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
28,8948
EURO
31,1896
ALTIN
1.875,21
BIST
8.057,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
14°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
7°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Hırsızın Tövbesini Allah Kabul Eder mi?

Hırsızın Tövbesini Allah Kabul Eder mi?
23 Ekim 2023 07:31
8

Hırsızın ceza olarak eli kesildikten sonra tövbesinin sahih olması için çaldığı şeyi geri ödemesinin şart olup olmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir.

Cenab-ı Allah Kur’an da hırsız ve Müslümanlarla savaşanlar için had cezasından başka bir ceza zikretmemiştir. Şayet hırsıza tazminen ödeme de farz olsaydı Allah had cezası ile birlikte onu da zikrederdi;

Hırsızın ceza olarak eli kesildikten sonra tövbesinin sahih olması için çaldığı şeyi geri ödemesinin şart olup olmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir. İslam uleması çalınan malın aynıyla mevcut olması halinde çalan kimsen tövbesinin sahih olması için o malı sahibine iade etmesinin şart olduğu hususunda,

Şafii ve Ahmed b. Hanbel bu durumda tövbesinin sahih olması için çalan kimsenin zengin olsun fakir olsun, o malı tazim ederek ödemesinin gerektiği görüşündedirler.

Ebu Hanife ise bu konuda şöyle demektedir:

  • Eğer eli kesilirse ve malın aynısı da artık mevcut değil ise hırsız o malı tazmin ile ödemez, tövbesinin sahih olması o malı ödemeye bağlı olmaz Çünkü elin kesilmesinin tam karşılığıdır. Çalınan malı tazmin ise fazladan bir cezadır. Dolayısıyla hukuki değildir.
  • Çalınan malın aynının mevcut olması halinde durum değişir. Çünkü mal sahibi onu aynıyla bulmaktadır, dolayısıyla bu halde onu alması hırsız için fazladan ceza sayılmaz. O malın aynının bulunmaması halindeki tazminde ise durum farklıdır. O bir borçlanmadır. Ayrıca eli de kesilmiştir. Hal böyle olunca hırsıza hem beden, hem de mal cezasını birlikte veremeyiz.

Ebu Hanife’nin takipçileri onun bu görüşünü daha sonra şöyle izah etmeye çalışmışlardır: Nitekim Cenab-ı Allah Kur’an da hırsız ve Müslümanlarla savaşanlar için had cezasından başka bir ceza zikretmemiştir.

Şayet hırsıza tazminen ödeme de farz olsaydı Allah had cezası ile birlikte onu da zikrederdi; müminlerle savaşanlar için hasr manasına geldiği herkesçe kabul edilen innema edatıyla zikredilmiş olan cezanın zikriyle iktifa edilmezdi;

Allah ve elçisiyle savaşanlarin ve yeryüzünde bozgunculuk peşinde koşanlarin cezası ya öldürülmeleri ya asılmaları ya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyada çekecekleri zillettir. Ahirette ise onlara büyük azap vardır (1) denmezdi.

Bu ayette zikredilen innema edatını hasr manasına anlayan herkese göre bu ayet bu kimseler için sayılanlardan başka bir ceza olmadığını ifade eder.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Had cezası verilen hırsıza borçlanma cezası (tazminat) yoktur.

İfade ettiklerine göre keza insan aklı ve O’na bağlı olarak yapageldiği tatbikata şöyledir: Hırsızın eli kesilir, itlaf ettiği çalıntı mal tazmin edilmez. Müminlerin güzel ve doğru bulduğu şey Allah katında da öyledir

Yine onlara göre öte yandan eli kesildikten sonra o mal hırsızın zimmetine geçmiş olsa, bu durumda ona malik olmuş olur. Çünkü bir insanın zimmetinde bir malın hem kendisi hem de bedeli bir arada bulunmaz. Hırsızın zimmetinde çaldığı malın bedelinin tazmin suretinde sabit olması da onun o mala malik olduğunun kabul edilmesini gerektirir.

Bu hali ise el kesmenin düşmesini gerektiren bir şüphedir. Hırsızın eli kesildiğine göre böyle bir şüphe yok demektir. O halde hırsız o mala ve dolayısıyla onun bedeline zimmetinde malik değildir. Binaenaleyh onun bedelini ödemesi gerekmez

Şafiiler ve Hanbeliler ise şöyle demektedirler: O malın aynına Allah’ın ve sahibinin olmak üzere iki hak taalluk etmektedir. Bunlar sahipleri birbirinden ayrı ve farklı olan iki ayrı haktır. Biri diğerini iptal etmez, aksine birlikte alınırlar. Çünkü hırsızlık olayında el kesme Allah’ın hakkı, tazminle ödeme ise kulun hakkıdır.

Hal böyle olduğu içindir ki malı çalınan kimse olay mahkemeye intikal ettikten sonra malının geri ödenmesi isteğinden vazgeçecek olsa ödeme düştüğü halde, hırsızın elinin kesilmesini istese bu hüküm düşmez

Nitekim başkasına ait olan bir cariye ile zor kullanarak zina eden kimse; Allah hakkı olarak had cezasına çarptırılırken, cariyenin sahibinin hakkı olarak da ona mehir ödemeye mahkum edilir. Hür bir kadinla zor kullanarak zina eden kimsenin durumu da böyledir.

Bir kimse başkasının cariyesiyle zina ettikten sonra onu öldürse hem had cezası ile hem de sahibine o cariyenin parasını ödeme cezası ile mahkum edilir. Aynı cariyeyi çaldıktan sonra öldüren kimse de hem el kesme, hem de kıymetini sahibine ödeme cezasına çarptırılır

Keza ihramlı iken başkasına ait bir hayvanı avlayarak öldüren kimse de Allah hakkı olarak cezasını, sahibinin hakkı olarak da onun kıymetini ödemekle yükümlü olur. Zimmi bir kimseye ait arabi gasb ettikten sonra onu içen de hem Allah hakkı olarak had cezasına çarptırılır, hem de Hanefilere göre onun bedelini, o zimmiye ödemekle yükümlü kılınır.

İslam ulemasının cumhuruna göre ise onun bedelini ödemesi gerekmez. Çünkü şarap mal değildir. Binaenaleyh, ölmüş bir hayvanda olduğu gibi tüketilme ile bedelinin ödenmesi gerekmez.

Hanefilerin hırsızlığın cezasının elin kesilmesinden ibaret olduğu tarzında ki görüşlerine gelince, eğer bundan kasıtları cezanın tamamı demek ise bu doğrudur. Çünkü elin kesilmesinden sonra artık başka bir ceza kalmamıştır. Ancak çalınan malın bedelini ödeme hırsızlığın cezası olduğundan değildir.

Nitekim tazminen ödeme kasıt hali dışında da da söz konusu olmaktadır. Mesela başkasına ait bir malı yanlışlıkla veya ikrah (cebir) altında yahut da uyku sırasında tüketen kimse; yemeye mecbur kalan veya gemiyi kurtarmak için vb. denize atlama zorunda kalan insan gibi ruhsat ve izin ile tüketen kimse o malın bedelini ödemekle yükümlü olur. O halde bedel ödeme bir ceza değildir

Hanefilerin; Allah Kur’an’da hırsız ve müminlerle savaşanlar için tazminat cezası zikretmemiştir tarzındaki görüşlerine gelince,

Allah öyle bir ceza zikretmemiştir, ama tazminat verilmez de dememiştir Sadece sükut etmiştir. tazmin edilmesinin hükmü, “Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar sizde ona saldırın (2)” ayeti gibi dini kural ve nasslardan çıkarılmakadır.

Bir malı çaldıktan sonra onu itlaf eden kimse de bu tecavüz etmemiştir Onun için kendisine tazmin ile tecavüz edilecektir. Nitekim Kur’an da zikredilmemiş olmasına rağmen eğer mevcut ise çalınan malın aynının iade edilmesini gerekli görürüz

Bu, nassa ilave etmek demek değildir. Aksine naslarn bütününü geçerli bazisini işletip işletmemek değildir. “Allah ve elçisiyle savaşanların cezası” hakkındaki ayetle ilgili yoruma da bu tarzda cevap verebiliriz.

İnsan akıl ve vicdaninin öyle benimseye geldiği meselesine gelince bu halde şu soruya cevap verilmesi gerekiyor:

Acaba ihtiyaç içindeki bir fakirin veya yetimin malını çalıp tüketen kimsenin eli kesildikten sonra ödeme gücü olduğu ve karşı tarafın da şiddetli ihtiyaç içinde bulunduğu halde davacıya o malın bedelinin ödenmemesi akıl ve vicdana uygun mudur? İnsan akil ve vicdanı tamamıyla bunun aksini gerektirmez mi?

“Şayet o malın bedeli hırsızın eli kesildikten sonra zimmetinde sabit olsaydı, bu durumda ona malik olmuş olması gerekirdi” tarzındaki görüşlerine gelince bu son derece zayıf bir görüştür. Çünkü o malı tüketilmek suretiyle hırsızın zimmetinde başkasına ait ödenmesi zorunlu olan bir hakka dönüşmüştür.

Bu sebepledir ki, onu ödemesinin gerektiği ittifakla kabul edilmiştir. Öte yandan zimmetinde bu hakkın sabit olması onun elinin kesilmesine mani değildir. Çünkü hırsızın eli o mali itlaf edip bedeli zimmetinde sabit olmasından sonra kesilir. Binaenaleyh elin kesilmesi zimmette sabit olan hakkı ortadan kaldırmaz ve kişiyi o hakkı ödemekten kurtarmaz.

İmam Malik ve diğer Medineli fukaha bu konuda geçen iki görüşü telif ederek şöyle demişlerdir:

Bir malı çalıp onu itlaf eden kimse eli kesildikten sonra eğer o malın bedelini ödeyecek gücü varsa tazmin edilir, aksi halde herhangi bir ödeme yapması gerekmez. Medine alimlerinin bu görüşü gayet güzel bir istihsan örneğidir. Dinimiz bu nevi güzellikleri benimsemiş ve olumlu karşılamistir. Allah (c.c) daha iyi bilir

Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin / bkz: 330-333

(1-Maide Süresi 33) (2-Bakara Süresi 194)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.