İmam Gazali‘nin (r.ah) belirttiği gibi farz olan ilimler üç alanda toplanmaktadır;
İmam Sühreverdi (k.s) alimlerin bu konudaki görüşlerini şöyle özetler;
Bazı alimlere göre her mükellefe tarz olan ilim, ihlası ve nefsin afetlerini bilmektir. Çünkü insana hayır yapması emredildiği gibi, yaptığı amelde ihlas sahibi olması da emredilmiştir. Şu ayet bunu açıklıyor:
Nefsin hile ve desiseleri, aldatma ve şehvetleri, farz olan ihlasın temelini mahveder. Bunun için ihlas farz olduğu gibi, onu ortadan kaldıran ve zedeleyen şeyleri bilmek de farzdır. Şu temel kaideyi hatırlatalım,
Ebu Talib el-Mekki (r.ah) bu konuda şöyle der:
Yapılması farz olan şeyleri, amel edecek kadar bilmek de farzdır. Nitekim bu beş ana farzın ilki, kelime-i şehadettir. Bu tevhid ilmidir ve farzdır. Çünkü tevhid, İslam’ın zaruri amellerinden birisidir. İhlas ilmi de İslam’ın sıhhatiyle alakalıdır ve farz olan ilme dahildir
Bazı alimler şöyle diyor:
İmam Sühreverdi (k.s) şu sonuca varır;
“Buraya kadar nakledilen görüşler içinde, Şeyh Ebu Talib’in görüşü bana daha sıcak geliyor. Bir de alış-veriş, nikah-talak gibi işlerle uğraşanların, bu işe başlayacakları zaman onlarla ilgili ilimleri bilmesi farzdır, diyenlere katılıyorum. Hiç şüphesiz bu işlerin ilmini bilmek, onlarla amel edecek olan her Müslümana farzdır. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum:
Emredilen şeyler yapılmasında sevap, terk edilmesinde azap olan amellerdir. Yasaklananlar işler ise, yapılmasında azap, terk edilmesinde sevap bulunanlardır.
Emir ve yasaklar İslam’ın hükmüne göre, kulun devamlı dikkat etmesi ve yerine getirmesi gereken hususlardır.
Emirlerden bazıları (iman ve namaz gibi), devamlılık gerektirir. Bazıları ise arada bir gerçekleşir. Devamlı yürürlükte olan emir ve yasaklar devamlı ve zorunludur.
Bu yüzden onların herkes tarafından bilinmesi gerekir. Yeni karşılaşılan ve bir Müslümanın arada bir yapacağı ameller ise, o amellerle karşı karşıya kalındığı zaman öğrenilmesi icap eder. Şunu hatırlamakta fayda var;
Tasavvuf yolunu büyükleri ve zühd sahibi ahiret alimleri, farz olan ilimleri öğrenmek için bütün gayretlerini sarf etmişlerdir. Daha sonra öğrendikleri emir ve yasakları tam manasıyla yerine getirmişler, Allah’ın yardımıyla sorumluluktan kurtulmuşlardır Onlar, Allah Teala’nın;
Ayetinde emredilen istikamet halini elde etmişlerdir. O zaman Allah Teala kendilerine, manevi ilim kapılarını açmıştır. Büyük arif şöyle devam ediyor
Ariflerin ulaştığı bu ilimlere, ancak tatmak ve bizzat yaşamak suretiyle ulaşılır. Onları kitaptan okumak veya dışarıdan duymak yetmez. Bunlar bal ve şeker gibidir, anlatmakla tadına varılmaz. Onları ancak tadan bilir!
Bu büyük velilerin ilimleri, kalbi saran dünya muhabbetiyle elde edilmez. Heva ve hevesten kaçmadıkça, boş lezzetleri bir kenara koymadıkça bu ilimlerin hakikatine ulaşılamaz. Çünkü bu ilimler ancak takva mektebinde okunur. Allah Teala bu ilimlerin nasıl elde edileceğine şöyle işaret buyurur
Bu ayet hakiki ilmin, takva ile elde edildiğini göstermektedir. Allah dostlarının sahip olduğu bu manevi ve nurani ilimlerin dışında kalan ilimler. herkes tarafından kolayca öğrenilebilir. Mümin-kafir ayırımı olmaz. Aklı olan ve okuyan herkes onlardan bir şeyler elde edebilir.
Ancak marifet ve sır ilmini ancak yüce Allah’a yönelen salihler elde eder. Bu anlattıklarımızla, ahiret alimlerinin fazileti açıkça ortaya çıkmış oluyor. Marifet ilimlerinde perdenin ancak temiz akıl sahipleri için açıldığı ortada.
Şu halde gerçek akıl sahipleri, dünyadan gönlünü çekmiş ahiret alimleridir.
Şimdi Allah rızasını hedefe alarak, herkesin öğrenmesi farz olan ilimleri genel başlıkları ile özetleyelim. Bu ilimler, İslam alimleri tarafından Kur’an ve sünnetten alınmış olup kısaca şunlardır;
✓ Akıllı olan ve buluğa eren her Müslümanın, iman ve itikat esaslarını fazdır.
✓ İmandan hemen sonra muhtemelen ilk farz amel olarak namaz olacağından, her mükellefin namazın kılınış şeklini öğrenmesi farzdır
✓ Ama bundan önce namazın evvelinde gerekli olan taharet şekillerini, abdesti bozacak halleri ve bunları giderme yollarını, abdest ve guslün farzlarını öğrenmek farzdır
✓ Namaz içinde farz olan kıraati yerine getirmek için, yeterli miktar Kur’an ayetlerini düzgün bir şekilde öğrenmek ve ezberlemek de farzdır.
✓ Namazla mükellef olan bir kadının, hayız ve hastalık kanının şekil ve hükümlerini, doğum yapıp lohusalık halini gördüğünde onunla ilgili hükümleri öğrenmesi farzdır.
✓ Ramazan ayına ulaşan bir müminin, oruçla ilgili gerekli bilgileri, kaza veya kefareti gerektiren durumları, orucu bozan halleri öğrenmesi; hastalık, yolculuk, ihtiyarlık, hamilelik gibi dinen kabul edilen bir mazereti yoksa oruç tutması farzdır.
✓ Ailesini geçindirmekle yükümlü olan bir müminin, rızkını helal yoldan kazanması farzdır. Bunun için, meşgul olduğu mesleğin ve işin haram ve helal yollarını bilmesi farzdır. Dolayısıyla bir işe veya ticarete girecek bir müminin, o iş ve ticaretle ilgili dini hükümleri öğrenmesi farzdır
Zira haram mal, her türlü ibadeti etkiler Öyle ki, midesinde haram gıda, üzerinde haram eşya bulunan bir insanın kıldığı namaz yaptığı zikir, hacc, verdiği sadaka ve yaptığı dua hiçbir fayda vermeyebilecektir. Bu konunun önemini Hz Resulüllah (s.a.v) şöyle belirtmiştir;
Hz Ömer (r.a) Efendimiz halifeliği döneminde esnafa şu talimatı vermiştir:
✓ Kazandığı mal, zekat verecek nisaba ulaştığı zaman, zekatla ilgili hükümleri bilmek ve zekatını vermek farzdır. – Maddi durumu daha ileri seviyeye çıkan bir mümin, hac aylarında hac farizasını yerine getirecek imkana ulaştığında, haccı öğrenmesi ve yerine getirmesi farzdır.
✓ Hanefi mezhebine göre, kurban, sadaka fıtır bayram namazları gibi vaciplerin gerektiği kimselere, bunların ilmini öğrenmek ve yerine getirmek vaciptir.
✓ Harama düşme tehlikesi olan ve maddi imkanları bulunan birinin, nikahın şartlarını öğrendikten sonra evlenmesi ve ayrıca nikahı düşüren şeyleri bilmesi farzdır.
✓ Evli bir erkeğin, hayız ve lohusa halleri içindeki hanımıyla cinsel ilişkide bulunamayacağını ve bununla ilgili hükümleri öğrenmesi farzdır – Hanımını boşayan bir erkeğin, boşadıktan sonra hanımına karşı nasıl davranması gerektiğini ve hukukunun ne olduğunu bilmesi farzdır
✓ Her Müslümanın kendisine haram kılınan düşünce, fiil ve fikirleri oğrenmesi farzdır.
✓ İmam Gazali’nin (r.ah) dikkat çektiği gibi bidatların yayıldığı, batil fikir ve cereyanlar her tarafı sardığı, haramların güzel bir şey gibi anlatıldığı bir yerde, ergenlik çağına gelen bir genci, bu tür haramlara karşı bilgilendirip onlardan korumak gerekir. Çünkü, haram fiil ve fikirler, kalbe ve beyne işlemeden hemen bertaraf edilmelidir. Aksi halde tedavileri çok zor olur
✓ Her Müslümanın, zahiri günahlardan daha tehlikeli ve yapılan hayır amelleri yok eden şirk, riya, kibir, haset, ucub, gıybet, koğuculuk, insanlar arasına fitne sokmak gibi gizli günahları tanıması ve sakınması farzdır.
Şunu da hatırlatalım:
Şafi fıkıh alimlerinden Allame İbn Hacer-i Heytemi’nin (973/1565) kaydettiği gibi;
✓ Her mükellefin, anne-baba hukukunu ve onlara karşı gereken vazifelerini öğrenmesi farzı ayındır.
✓ Her müminin kimleri Allah için sevip, kimlere Allah için buğz edeceğini öğrenmesi, kimlerle birlik içinde hareket edip kimleri terk etmesi gerektiğini bilmesi farzdır.
✓ Her müminin, kendisini Allah yolunda sevk ve idare eden imam, mürşid veya halifeye, “ülü’l-emir” sıfatında olan kimseye karşı vazifelerini bilmesi ve gereğini yerine getirmesi farzdır.
✓ Zengin ve imkanı olan Müslümanların, farz olan dini ilimlerin korunması ve yayılması için gerekli müesseseleri kurmaları ve korumaları farzdır. Zira bu ilimlerin her mükellef tarafından bilinmesi farz olduğu halde, günümüzde, bir çok ihmal ile gaflet peşi peşine gelmiş ve ortaya Rabbini tanımaz dinini yaşamaz, edebini ve haddini bilmez, kendi menfaatinden başka kimseyi sevemez bir insan grubu çıkıvermiştir
Bütün bu arızalar ve cehalet giderilmeden, ne din yaşanabilir, ne de tasavvufun neşesine ulaşılabilir. Bunun için en güzel yol, her şeyini ihlas, sevgi ve edep üzere yürüten tasavvuf okullarında, herkese farz olan ilmini ve edebini öğretmek gerekir. Yaşı ve işi ne olursa olsun herkesin bu edep okullarından alacağı bir ilim vardır. Yeter ki bu okullarda, işin temeli olan ihlas zedelenmesin, edep zayi edilmesin. Allah rızası yerine menfaatin peşine düşülmesin.
Hizmet ancak bu şekilde rahmet olur. Yoksa her şey zahmet olur
Tasavvufta sohbet ve muhabbet yoluyla yapılan ilim faaliyetine yaygin eğitim diyebiliriz Zira her zikir meclisi aynı zamanda bir edep ve ilim halkasına dönüştürülmelidir
İlim nefse ağır gelebilir. Bir yaştan sonra beyin, ciddi şeyleri anlamakta zorlanabilir. Ancak sabretmeli öğrenmek gerektiğine inanmalı, ilimsiz ve irfansız kimsenin gerçek bir mümin, iyi bir sufi olamayacağı anlaşılmalıdır.
İlim Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) tek mirasıdır. Efendimiz (s.a.v) ümmetine atın gümüş, bağ bahçe değil ilim bırakmıştır. Çünkü ilim Allah Teala’nın en büyük emanetidir.
Kainat bu ilmin bulunması ve korunması için ayakta tutulmaktadır. İlim ehli Allah Teala’nın sevgilisidir. Peygamberimizin ifade ettiğine göre Cenab-ı Hak, ilim peşinde olan herkesi meleklerine ve bütün aleme sevdirmekte, bu sevginin sonucu denizdeki balığa, yuvasındaki karıncaya kadar bütün varlıklar onlar için istiğfar etmektedir.
Öyleyse ilme koşmalı, evlerimizde, iş yerlerimizde ve meclislerimiz. de az da olsa, ilimden, hayırdan ve hizmetten konuşmalı.
Elimizde, çantamızda masamızda bir kitap daima bulunmalı. Her gün dini bir mesele, ilimden bir yeni kelime öğrenmeyi hedefe almalı. Sonuçta görülecektir ki, Allah bu kişinin yolunu açacaktır. Dahası ilim bir çeşit zikirdir. İlimle barışanlar ve bu hizmeti başaranlar. Allah’ın izniyle isteklerine ereceklerdir.
Bu dünya, düşünen insanlar için her zerresiyle bir ilim taşır. Kainat kitabını güzel okuyanlar, hayatın akışını iyi tefekkür edenler, bu yolla pek çok ilim ve hikmet öğrenir, nereye baksalar orada hazır bir ilim görürler.
Yüce Allah’ın kudretinin sonsuz tecellilerini fark ederler Kitabı okumaktan ve kainatı düşünmekten kaçan bir kimse, ciddi şekilde hasta olduğunu ve bunun tedavisini yaptırmazsa, ölene değin zillet içinde yaşayacağını bilmelidir.
Cehalet ve gaflet en kötü iki hastalıktır. Fakat bugün insanların çoğu bu iki hastalıktan bihaberdir. Onlara o kadar duyarsız kalmışlar ki, sonunda cehalet ve gafleti benimser olmuşlardır
Bu yüzden kalpler katılaşmış, kolay kolay yumuşamaz olmuştur. Aşıkların neden gözyaşı döktüğü anlaşılmaz olmuştur. Ne var ki yüce Allah’ın rahmeti ile bir mürşid gözetiminde ilim öğrenen müridin sedası şu gök kubbede bize miras kalmış
Yunus Emre
Kaynak: Dilaver Selvi / Kaynaklarıyla Tasavvuf / bkz: 118-125