Bir kul günah işlemeye devam ederse, bu günahları o kişinin tövbe etmesine mani olur. Şöyle ki bir kul için en korkunç olanı günahların kalbin iradesini zayıflatmasıdır.
Yani günah işleme isteği güçlenirken tövbe etme isteği, kalpten tamamıyla sıyrılıp gidinceye dek yavaş yavaş zayıflar. Bu durumdaki insan, kalbinin yarısı ölse bile Allah’a tövbe etmez.
Yalancıların yaptığı gibi tövbe ve istiğfarını diliyle çok yapar ama kalbi günaha bağlı vaziyettedir, günahta ısrar halindedir. İmkan bulduğu an günah işlemeye azimlidir. En tehlikeli ve helake en yakın hastalardan biri işte budur.
Günahların tekrarı kalpte, o günahlara ülfet ve muhabbet oluşturur. Yani günahları çirkin görme halinin kalpten sıyrılıp gitmesi ve günahların normal görülmesidir. Böyle bir durumda kişi, yaptıklarına şahit olunmasını ve kendisi hakkında konuşulmasını kendi iç dünyasında dahi çirkin görmez.
Fısk ehli kimseler nezdinde bu hal, ar damarının çatladığı ve lezzetin / hazzın eksiksiz olarak alındığı en son noktadır. Öyle ki böyle kimselerin kimisi işlediği günahla iftihar edebilir.
Hey falan kişi. Ben şöyle şöyle günah işledim diyerek o günahı işlediğini, bilmeyenlere anlatabilir.
Bu tür insanlar affedilmezler; onların önündeki tövbe kapıları tıkalıdır, genellikle de onların yüzlerine kapanmıştır.
Nitekim Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Ümmetimin tamamı affedilir. Cehren günah işleyenler bundan müstesnadır. Allah’ın kulun günahını örtmesi sonrasında ise kulun Ey falan kimse! Ben şu gün şöyle şöyle bir şey işledim diyerek kendi ayıbını ortaya dökmesi, Allah’ın gizlediği bir günahı, kendi haya örtüsünü bizzat kendisinin kaldırması da günahı cehren işleme kapsamındadır
Kaynak: İbnu’l Kayyım el-Cevziyye / ed-Dua ve’d Deva (Kalbin İlacı) / bkz: 132-133