Yazımıza gençlik kavramından kısaca bahsederek başlamak istiyoruz. Birleşmiş Milletler Örgütünün tanımına göre; “Genç, 15-20 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir evi bulunmayan kişidir.” Psikoloji kaynaklarında ise “gençlik, ergenlik çağı (buluğ) öncesi dönemden başlayarak 20- 25 yaşlarına kadarki yılları kapsayan zaman dilimi” olarak kabul edilmektedir.
Buna göre, yaklaşık 10-13 yıllık bir dönemi ifade eden bir kavramdır gençlik. Ancak asıl önemli konu, bu dönem gencin hangi özelliklere sahip olduğu, hangi duygularının tesirinde kaldığı ve hangi psikolojik şartların kendisine yön verdiği gibi hususlarda bazı tespitlerde bulunmaktır.
Genel anlamda gençlik çağını bir değerlendirmeye tabi tutarsak, bu çağın birtakım fizyolojik gelişme ve değişme yanında, ruhsal bakımdan pek çok değişikliği de beraberinde getirdiğini görürüz.
Gençler hakseverdirler, yardıma hazırdırlar, haksızlıklara ve düzensizliklere karşı sabırsızdırlar. Kendi kişiliklerini kanıtlama, bağımsızlıklarını kazanmak çabası içindedirler. Bir amaca yönelmek, yeni değerlere bağlanmak isterler. İnançları uğruna savaşır, her fedakarlığa katlanırlar.
Genel olarak özelliklerini sıraladığımız gençlik çağı ve gençler hakkında bu kez Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetlere göz atmak istiyoruz. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette gençlerden bahsedildiği görülmektedir. Sözgelimi Hz. İbrahim’den şöyle bahsedilir:
Bu ayetlerde Hz. İbrahim’in, tam olmalarına hiçbir şekilde inanmadığı putlarla alay etmek maksadıyla böyle bir davranış sergilediği ve bir mantık oyunuyla, kendilerini bile korumaktan aciz kalan taş ve tahta parçalarından tanrı olamayacağını, yaşadığı topluma da bildirmek arzusunda olduğu anlatılmaktadır.
Hz. İbrahim ile ilgili diğer ayetlerde onun Allah’a yakin derecesinde bir iman ile inanması hususunda; yıldızlar, ay ve güneş ile olan ilişkisinden bahsedilmektedir. Belki o, Allah’ın koruması ve yönlendirmesi ile gerçeği bulmuş ve hakka yönelmiştir. Ancak onun başından geçenler, özellikle ergenlik döneminde insanların inançlarına mantık süzgecinden geçirdiği gerçeğini de gündeme getirmektedir. Zira bu dönemde insan, çocukluk döneminde kendisine anlatılanları bir mantık süzgecine tabi tutmaktadır.
Neticede ya tahkiki imana ulaşmakta, ya da çocukluk döneminde var olan taklidi imanın da kaybı söz konusu olmaktadır. Bu nedenle, gençlik çağının, aynı zamanda inançların tenkide uğradığı ve mantık süzgecinden geçirildiği bir dönem olması yönüyle önem arzettiği söylenebilir.
Kur’an’da, “Kıssaların en güzeli Olarak nitelendirilen Yusuf Süresi delikanlılık çağında, bir insan için imtihanların en ağırlarından biri olan şehvet uygusu ve bir gencin iffet ve namus timsali oluşundan bahseden ayetlerle örülüdür.
Allah Teala, peygamberini kötülükten korumuş olmakla beraber, Hz. Yusuf’un dilinden dökülenler, bir peygamberin olduğu kadar, aynı zamanda kendisine iyilik edilen bir gencin de duygularını dile getirmesi bakımından önemlidir.
Yine Hz. Musa genç bir delikanlı iken, Mısır’da, kendi kabilesinden birinin onu aldatmasıyla bir başkasını öldürdüğünden bahsedilmektedir. Bu ayetlerde, gençlerin hayat tecrübelerinin az olması sebebiyle kendilerine söylenen her söze hemen kanı vereceklerine bir işaret söz konusudur.
Ancak ayetlerin devamında Hz. Musa’nın Allah’tan af dilediğini, pişman olarak tövbe ettiğini de görmekteyiz. Onun bu pişmanlığı ise Allah’ın onu affetmesiyle karşılık bulmuştur. O halde insanın gençlik çağında, tecrübesizliği ve bilgisizliği sebebiyle işlediği hatalar sonucunda yine Allah’a yönelerek O’ndan af ve bağışlanma dilemesi gerektiği, böyle yapması durumunda Allah’ın onu affedeceği vurgulanmaktadır.
Gerçekten, genç insana günah işlemesini telkin eden şeytanım, bu amacına ulaşarak günah işlettiği kişiye birinci günahından daha kötü olan şeyi telkin ettiği görülür. Bu ise onu Allah’tan yüz çevirtmesi ve Allah’ın, işlenen bu günahi affetmeyeceğine inandırmasıdır Oysa bunun böyle olmadığım Allah, Teala ilgili ayetlerde vurgulamaktadır
Bu nedenle, gençlere rehberlik yapanlar, onlara işlenen günahlar sebebiyle Allah’tan uzaklaşmak yerine O’na yönelmeyi ve O’na sığınmayı telkin etmelidir. Öte yandan Ashab-ı Kehf olarak bilinen gençlerden ve onların her yönüyle ibret verici ve ilginç maceralarından bahseden ayetlerde;
buyrularak bu gençlerin Allah’a inanmış ve bu imanlarını korkmadan, çekinmeden ilan etmiş kimseler olduklarına ve neticede Allah’ın onları mağarada uyutmak suretiyle korumasıyla mükafatlandırdığına dikkat çekilmektedir.
Bu ayetler gençlerin hakkı kabul ve Allah’a iman noktasında toplumlarından farklı bir sağduyuya sahip olabileceklerine işaret etmektedir. Zira yaşlılık dönemi, fikirlerin sabitleştiği ve kesin doğrular olarak kişide yer ettiği bir dönem iken, gençlik çağı telkine ve davete açık ve aynı zamanda davete cevap verilen bir dönem olarak dikkat çekmektedir:
Yine Kur’an ayetlerinde Hz Meryem ve Hz Şuayb’ın kızlarından bahsedilerek, bu insanların iffet ve haya sahibi kimseler olduğuna dikkat çekilmektedir. Gerek Hz Meryem, gerekse Hz. Şuayb’ın kızları, genç kızlık dönemlerini yaşayan Müslüman kızlar için örnek gösterilmiştir.
Gençlik dönemi aynı zamanda ailenin yerini arkadaşların aldığı bir çağ olmakla önem taşımaktadır. Bağımsız olma duygusu, genç insanda ‘laf dinlemez, söz anlamaz’ bir nitelik kazanmasına sebep olabilir. Bu nedenle, ona yaklaşırken daima mantıklı ikna metoduna başvurulmalı, zor kullanmakla bir yere varılamayacağı bilinmelidir.
Bir defasında Hz. Peygamber, kendisinden zina etmesi için izin isteyen bir genci yanına oturtarak ikna metodunu kullanmak suretiyle onu bu düşüncesinden vazgeçirmiştir. O halde, baskı uygulamak yerine ikna metodu, gençlere yönelik davranışlarımızda esas olmalıdır. Onlara bir şey anlatılabilmesi için öncelikle gençlerle arkadaşlık kurulması şart olduğu bilinmelidir.
Öte yandan Hz. Peygamber’in 15 yaşlarında iken Hz. Ali’ye kılıç kuşanmasını tavsiye etmeyi, Usame b. Zeydi, 18-20 yaşlarında iken ordu komutanlığına ataması gibi davranışları, genç yaşlarda olmalarına rağmen insanlara sorumluluk verilmesinden kaçınılmamasını bizlere telkin etmesi bakımından önemli örneklerdir. Gençlere sorumluluk verilmeli ancak denetimleri de aksatılmadan gerçekleştirilmelidir.
Kaynak: Prof. Dr. M. Emin Ay / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 237-239