Günahların zararlı olduğu bilgisi ancak günahları terk etmeye vesile olsun diye istenmiştir. Günahları terk etmeyen kişinin imanına halel gelir. Tıpkı Hz. peygamberin (s.a.v) buyurduğu gibi: “Zinakar adam zina ederken mümin olarak zina etmez.”
Burada Allah’a ve O’na birliğine inanmaya işaret edilmemiştir. Ancak işaret edilen şey, zinanın kişiyi yüce Allah’tan uzaklaştırdığına dair imanın olmamasıdır. Tıpkı doktorun “Bu zehirdir, sakın ona yaklaşma!” demesi örneğinde olduğu gibi…
Çünkü hasta zehri içerse doktorun varlığına ve onun doktor oluşuna inanmamış olmaz. Aksine, onun “Bu öldürücü bir zehirdir.” sözünü tasdik etmemiş olur. Çünkü zehri bilen kişi onu içmez. Bu sebeple günahkarın imanı eksiktir. Şöyle ki, imanın kökü nefiste yerleşip dalları amellerde yayılmadığı sürece ölüm meleği geldiğinde korkutucu fırtınalar karşısında ayakta duramaz ve sahibinin kötü akıbete düşmesinden korkulur.
Günahkarın günah işlemeyen kişiye “Ben de senin gibi müminim.” demesi, kabak bitkisinin çam ağacına “Ben de senin gibi bir ağacım.” demesine benzer. Çam ağacı ona şöyle der: “Sonbahar rüzgarları estiğinde aldanmış olduğunu anlayacaksın. O zaman köklerin sökülüp çıkacak, yaprakların etrafa dağılacak ve ağaç ismine ortak olduğuna dair söylediğin şeyde aldanmış olduğun ortaya çıkacak!” Tıpkı şu sözde anlatıldığı gibi:
▬ Toz duman dağılıp gittiğinde göreceksin
▬ Bindiğin şeyin at mı eşek mi olduğunu!
Bu, kişinin ölüm anında belli olacak bir durumdur. Ömrü boyunca içinde afetlerin birikmiş olmasından dolayı, günahkarın kalbinin imanın aslından dönüp dönmeyeceği konusundan emin olunmaz. Tıpkı zararlı yiyeceklerin biriktikten sonra mizacı ifsat etmeye başlayıp kişinin ölümüne sebep olması gibi…
Ariflerin kalplerinin aort damarlarının parçalanmasının sebebi, karşısında ancak çok küçük bir azınlığın sebat edebileceği ölümün afetlerinden ve ürkütücü öncüllerinden duydukları korkudur. İşte, ölüm anındaki ürkütücü hallerin darbeleri karşısında iman kökü sendeleyip titremeye başlar.
Günahların zehre benzediği sabit olduğuna göre, zehri içen kişi onu içtiğine pişman olduğunda kusması ve nasıl mümkünse o şekilde zehri dışarı çıkarması gerekir. Elinden geldiğince çabuk bir şekilde zehir içme eyleminin sonuçlarını ortadan kaldırmak ve telef olmasıyla sadece dünya hayatının elden gideceği bedenine gelen zararı gidermek için harekete geçer.
O halde günah zahirlerini içen kişinin, ahireti elden kaçırmamak için halini düzeltmesi gerekir. Ahireti elden kaçırmak demek, sürekli olarak cehennem ateşinde yanmak demektir. Günahların zehri imanın ruhuna, doktorların yazacağı reçetelerin işe yaramayacağı, korunmanın fayda vermeyeceği ve nasihatçilerin öğütlerinin yarar sağlamayacağı bir şey yapmadan önce tövbe etmekle acele edilmelidir.
Kaynak: İbnü’l-Cevzi / Minhacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C: 2 / bkz: 211-212