DOLAR
19,0122
EURO
20,2921
ALTIN
1.215,13
BIST
5.058,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Çok Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Az Bulutlu
15°C
Cuma Az Bulutlu
16°C

Ğaşiye Süresi Beyanu’l-Hak Tefsiri

Ğaşiye Süresi Beyanu’l-Hak Tefsiri
11 Temmuz 2021 09:00
0

Mekki bir süre olan Ğaşiye Süresi; Hz Peygamber’in elçi olarak gönderilmesinin muhtemelen ilk üç yılı içerisinde bit bütün halinde indirilmiştir. Tamamı 26 ayet olan bu süre, adını ilk ayetindeki ‘kafirleri kaplayacak hadise‘ anlamına gelen ‘Ğaşiye’ kelimesinden dolayı bu adı almıştır. Hz Osman’ın Mushaf’ındaki kronolojik sıralamaya göre 68, Hz Ebu Bekir’in cem ettirdiği elimizdeki Kur’an’a göre ise 88. süredir.

Sürede, birbirine zıt şu iki zümrenin ahiret hayatındaki durumları tasvir edilmektedir.

Birincisi: Kıyametin olanca dehşetini, tahammül edilemez sıkıntılarını yaşayacak olan cehennem ehlidir. Onlar, ahirette de cehennemin bitip tükenmek bilmeyen azabıyla karşı karşıya kalacaklardır.

Gülmek mi?

Nerede !

Onlar için bu kavram, tamamen dünyada kalmıştır.

Umut mu?

Ne gezer !

Onlar dünya hayatında iken umudu tamamen yok saymışlardı. Yedikleri ise hep zehir, içtikleri kan ve irin karışımı kaynar bir içecektir, hem de iç organlarını haşlayıp parça parça edecek derecede.

Ölmek mi?

Ahh ! Keşke ama ne mümkün;

Ölüm, cehennemliklerin en çok arzu edecekleri yüce bir nimettir o ! ‘Ey yok edici! Neredesin gel artık diyecekler’ Kafirler her taraftan ölümle kuşatılmışlar; her azap, dünyadakine nispetle en azından birkaç defa öldürücü niteliktedir, fakat orada ölmek diye bir şey yok ki…

İkincisi: Cennet nimetlerine adeta gark olmuştur; refah ve mutluluk içerisindedir. İçinde bulundukları refah ortamının etkisi, nimetlerin kalitesi, bolluğu ve parlaklığı sanki yüzlerine, hatta bütün bedenlerine yansımış da ay gibi parıl parıl parlamaktadırlar. Onlar orada hayatlarında kendilerine vaat edilenden daha fazlasını bulmuşlardır.

Dünya hayatının zevk-u sefası; her şey orada en alasıyla önlerine serilmiş vaziyettedir. Cennet bahçeleri, çağıl çağıl akan ırmaklar, yüksek köşkler, halılar, döşekler, yastıklar, ellerindeki kadehlerle önlerinde hizmet için koşuşturup duran hizmetçiler… ‘Oh be ! Ne iyi etmiş de Allah’ı hoşnut edecek işlerde çalışmışız, her şeye değdi doğrusu’ diyecekler.

İnsan şayet düşünecek olursa gerçeği inkar etmekten daha zor bir şey yoktur. Çünkü şöyle kendisine bir baksa, çevresindeki canlı cansız eşyayı dikkatle incelese ‘Elbette bunları bir çekip çeviren olmalıdır’ diyecektir Bir defacık olsun ‘Bu nasıl yaratılmış’ diye düşünse, kendisini ikna edip iman etmesini sağlayacak o kadar çok bilgi ve belge var ki önünde…

İnsan kendisini inkar edebilirse yaratıcısını da inkar edebilir; aksi halde akl-i selim sahibi bir insan için Allah’ı inkar etmek imkansız bir şeydir.

Resulüm!

Eğer onlar, yanı başlarındaki gerçekleri görmüyorlar, işitmiyorlar ve düşünmüyorlarsa, sen ne yapabilirsin ki? Sen üzülmeyi ve onları düşünmeyi bırak da asli görevine dön. Hatırlatmaya, öğüt vermeye, gafilleri uyandırmaya çalış.

Zira öğüt ve uyarılar, iman etme kabiliyetine sahip olan kimselere mutlaka fayda verecektir. İman etmek istemeyenlere gelince, sen bir zorba değilsin ki başlarına dikilip de ‘illa da iman edeceksin’ diyesin.

Unutmamak gerekir ki;

Dünya ahiretin tarlasıdır, buraya kim neyi ekmişse, hiç kuşkusuz orada onu biçecektir. Mümin ahirete gönderdiklerine sık sık bakmalı. Kafir ise, akıbetini düşündükçe, gülmek ne kelime sürekli ağlamalıdır.

Kaynak: M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C:2 / bkz: 335-336

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.