ref: refs/heads/v3.0
DOLAR
32,3755
EURO
34,9680
ALTIN
2.325,67
BIST
9.057,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

Fil Süresinin Anlamı ve Ebrehe Kıssası & Fil Süresi – Salih Suruç

Fil Süresinin Anlamı ve Ebrehe Kıssası & Fil Süresi – Salih Suruç
8 Temmuz 2021 09:00
642

Hidayet güneşinin doğmasına az bir zaman kalmıştı. Kabe’yi her taraftan insanlar akın akın gelip hac mevsiminde ziyaret ediyorlardı. Kabe’nin bu kadar çok ziyaretçi toplamasını birtakım kimseler hazmedemiyor ve rahatsızlık duyuyorlardı. Bunlardan biri de Habeş Melinin Yemen Valisi Ebrehe Eşrem idi

Ebrehe, Kabe’ye olan insan akını önlemek için, Bizans İmparatorunun da yardımıyla önce San’a şehrinde ‘kulleys’ adında bir kilise yaptırdı. İçini büyük masraflar sonucu altın ve gümüşle süsledi, dışını çeşitli yerlerden getirttiği son derece kıymetli taşlarla donattı. Öyle ki o anda yaptırdığı kilisenin bir benzeri başka bir yerde yoktu.

Bu süs ve tezniyat ile Ebrehe, güya halkı buraya celbedecekti. Dolayısıyla Kabe’ye karşı gösterilen muazzam teveccühü aklınca kırmış olacaktı. Ebrehe, kilisenin inşası bittikten sonra Habeş Hükümdarına, takdirini kazanmak niyetiyle de şu mektubu yazdı;

‘Hükümdarım ! Senin için öyle bir mabed yaptırdım ki, şimdiye kadar ne bir Arap, ne de bir Acem onun gibisini yapmış değildir. Arapların Haccını buraya çevirmedikçe de asla durmayacağım’

Fakat Ebrehe’nin bütün bu masraf ve gayretleri boşa çıktı. Yaptırdığı kilisenin müstesna tezyinatını ve muhteşem yapısını görmek için birçok kimse etraftan geldi. Ama sadece süsünü püsünü görmek için. Kabe’ye olan akın, yine eskisi gibi; eksilmek şöyle dursun artarak devam ediyordu.

Ebrehe’nin Kabe’ye olan teveccühü kırmak niyetiyle muhteşem bir kilise yaptırdığı, Araplarca da duyulmuştu. Bu arada, Kinane kabilesinden Nevfel adında biri, bu kiliseyi kirletmeyi aklına koydu.

Bir gece yarısı giderek Kulley’in içini dışını pisliğiyle kirletti; sonra da kaçıp memleketine döndü. Bu hadise sonucunda, insanların Kabe’ye teveccühünün devam etmesinden fazlasıyla öfkelenmiş bulunan Ebrehe’yi bütünüyle çileden çıkarttı.

Hadiseyi Araplar’dan birisinin yaptığını öğrenince de ‘Araplar bunu Kabe’lerinden yüz çevirttiğim için yapıyorlar. Bende onların Kabe’sinde taş üstünde taş bırakmayacağım’ diye yemin etti. Sonra da Kabe’yi yıkmak gayesiyle Mekke üzerine yürümeye hazırlandı.

Habeş Necaşisinden ‘Mahmud’ adında meşhur fili istedi. Necaşi o sırada dünyada büyüklük ve kuvvetçe eşsiz olan Mahmud isimli fili, Ebrehe’ye göndererek onun arzusunu yerine getirdi. ve Ebrehe ordusu hazırlanarak Mekke’ye doğru yola koyuldular. Mahmud adlı fille ordunun önünde, Mekke’ye doğru ilerliyordu.

Bu arada Arap kabileleri bu büyük orduya karşı çıktılar; fakat muvaffakiyet gösteremediler ve Ebrehe tarafından mağlup edildiler.

Ebrehe, ordusuyla Mekke’ye yakın Muğammis denilen mevkiye gelince, bir süvari birliğini öncü olarak gönderdi. Süvari birliği; Mekke civarına kadar sokularak Resul-i Ekrem Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib’in iki yüz devesi de dahil Kureyş ve Tihamelilerin sürülerini gasp etti. Bu sırada Abdülmuttalib, Kureyş Kabilesinin reisi idi.

Ebrehe, bir elçiyle Kureyşlilere şu haberi gönderdi: ‘Ben sizinle harp etmek için değil, şu mabedi yıkmak için geldim ! Eğer bana karşı koymazsanız, kanınızı akıtmaktan vazgeçerim. Şayet Kureyş kabilesinin reisi benimle harp etmek istemiyorsa, yanıma kadar gelsin’.

Kureyş reisi Abdülmuttalib’in elçiye cevabı şu oldu

‘Allah adına yemin ederiz ki biz kendisiyle harp etmek istemiyoruz. Zaten buna da gücümüz yetmez. Yalnız, bu mabed Allah’ın evidir. Onu yıkılmaktan ancak Allah koruyabilir. O kendi mukaddes beytini muhafaza etmezse, bizde Ebrehe’yi bu hareketinden vazgeçirecek güç ve kuvvet yoktur’.

Karşılıklı bu konuşmadan sonra Abdülmuttalib, elçiyle birlikte Ebrehe’nin yanına vardı.Abdülmuttalib, heybetli bir görünüşe sahip idi. Onu bu haliyle gören Ebrehe, içinden kendisine karşı gayriihtiyari bir hürmet hissi duydu. Ona, şerefli bir insan muamelesinde bulunduktan sonra, arzusunun ne olduğunu sordu. Abdülmuttalib, isteğini belirtti. ‘Askerlerin iki yüz devemi almıştır. Arzum, develerimin iadesidir’

Ebrehe, bundan pek hoşlanmadı ve alaylı bir tavırla ‘Seni görünce büyük bir adam zannetmiştim; konuşmaya başlayınca pek de öyle büyük olmadığı anladım. Sen senin ve atalarının tapınağı olan Kabe’yi yıkmaya gelmişken, sen ondan söz etmiyorsun da aldığım iki yüz deveden bahsediyorsun’ diye konuştu.

Abdülmuttalib, Ebrehe’nin alaylı tavrına aldırmadan ‘Ben, develerimin sahibiyim.

Kabe’nin de bir sahibi ve koruyucusu vardır; elbette onu koruyacaktır’ diye karşılık verdi.

Bu sözler, Ebrehe’yi hiddete getirdi ve şöyle konuştu;

‘Onu bana karşı kimse koruyamaz’.

Abdülmuttalib, yine sözün altında kalmadı ve ‘Orası beni ilgilendirmez. İşte sen işte o’ dedi.

Karşılıklı bu konuşmalardan sonra Ebrehe, Abdülmuttalib’in, gasp edilen develerini geri verdi. Abdülmuttalib, ordugayı terk ederek Mekke’ye geldi ve olup bitenleri Kureyş’lilere anlattı. Ayrıca iki yüz deveyi de Allah için kurban etmek üzere işaretleyerek serbest bıraktı

Abdülmuttalib, ayrıca Ebrehe ordusunun şerrinden ve zulmünden korunmak için Mekke’yi boşaltmalarını halka tavsiye etti. Kendisi de birkaç kişiyle birlikte Kabe’nin yanına vardı ve kapısının halkasına yapışarak ‘Allah’ım ! Bir kul dahi senin evini barkını korur.

Sen de kendi evini koru ! Ta ki yarın onların salihleri ve kuvvetleri, Senin kuvvetine galebe çalmasın’ diye dua etti ve Mekke boşaltıldı. Halk, dağ başlarına ve kuytu yerlere sığınarak Ebrehe ordusunun yapacaklarını beklemeye koyuldu. Mekke mahzun, Kabe mahzun, Kureyş mahzundu ve…

Ertesi günün sabahı idi ve Ebrehe ordusunun Mekke üzerine yürüyüp Kabe’yi yerle bir etmek için bütün hazırlıkları tamamdı. Ordu hareket etmek için sadece tek bir işaret bekliyordu. Tarih; Miladi 571,17 Muharrem Pazar günü.

Ordu hareket edeceği sırada Ebrehe’ye kılavuzluk görevini üzerine almış bulunan Nüfeyl b. Habib adındaki adam, büyük fil Mahmud’un kulağına eğilerek şunları fısıldadı;

‘Çök Mahmud ! Sağ salim geldiğin yere dön. Sen, Alah’ın mukaddes saydığı beldedesin’

Bu sözleri söyledikten sonrada koşarak bir dağa sığındı. Nüfeyl’in bu sözleri üzerine o heybetli fil birdenbire çöküverdi.

Kaldırmak için her tadbire başvurdular, fakat bir türlü muvaffak olamadılar. Yönünü Yemen’e doğru çevirdiklerinde koşuyor, Şam’a doğru çevirdiklerinde yine koşuyor, doğu tarafına yönelttiklerinde aynı şekilde durmadan koşuyordu. Ancak yüzünü Mekke’ye doğru çevirdiklerinde adeta bacaklarındaki kuvvet birdenbire çekiliveriyor ve Mahmud çöküveriyordu

Bu heyecanlı anda kimsenin Fil-i Mahmud’un bu hareketine akıl erdiremeyip düşündüğü sırada,Cenab-ı Hak ‘Celal’ ismiyle tecelli etti ve Kur’an’da Ebabil diye adlandırılan kuşları, deniz tarafından, Ebrehe ordusunun üzerine salıverdi.

Kırlangıçlara benzeyen bu kuşların her biri, biri ağzında, ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek tanesi büyüklüğünde üçer taş taşıyordu. Bu taşların isabet ettiği her asker, anında yerde debelenip ölüveriyordu.

Taş yağmuruyla karşı karşıya kalan askerler şaşırıp kaldılar. Bir anda karargah, yıkılan, yere serilen insan ve hayvanlarla doldu. Kendilerine taş isabet etmeyenler ise, kaçışmaya başladılar. Ebrehe de o anda canlarını zor kurtaranlar arasında idi. Fakat aldığı bir taş yarasıyla sonradan o da, arzusuna muvaffak olamadan ölüp gitti. Bu arada Kabe üzerine yürümemenin bir mükafatı olarak Mahmud adındaki fil de sağ kurtuldu.

Cenab-ı Hak Ebrehe ordusuna Ebabil kuşlarını musallat ettikten sonra, ayrıca arkasından sel halinde yağmur yağdırdı. Yağmur seli, Ebrehe ordusunun ölülerini de silip süpürerek denize döktü.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde bu hadiseyi bize şöyle haber vermektedir;

‘(Ey Resulüm! Kabe’yi tahrif etmek isteyen) Ashab-ı Fil’e (fillere teçhiz edilmiş Ebrehe ordusuna) Rabbinin ettiğini görmedin mi? Onların kötü niyet ve teşebbüslerini boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşları salıverdi, onlara ‘siccil’den (pişirilmiş çamurdan) taşlar atıyorlardı. Derken Rabbin onları (kurtlar tarafından kemirilip doğranan) yenik ekin yaprakları halinje getirdi (Fil Süresi)’.

Bu hadise, Resul-i Ekrem Efendimiz’in peygamberliğinin bir deliliydi. Zira gözlerini açmaya pek az bir zaman kalan meydana gelmiş ve doğum yeri, sevgili vatanı ve kıblesi olan Mekke ve Kabe-i Muazzama, harika ve gaybi bir surette Ebrehe ordusunun tahribinden masum kalmıştır.

Evet, Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve hikmeti, elbette Habibinin yüzü suyu hürmetine bu muazzam mabedi Ebrehe ordusuna çiğnetmeye müsaade etmezdi ve etmedi de

Dipnot: Resul-i Ekrem Efendimiz’e risalet vazifesi verilmeden önce peygamberliğiyle alakalı olarak meydana gelen harikulade hadiselere ‘irhasat‘ denir. Bu hadiseler, Efendimizin peygamberliğine delil teşkil ederler .Alimler, Fil Vakasını da bu irihasattan kabul etmişlerdir…..

Kaynak: Salih Suruç / Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı / bkz: 55-60

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.