Fecr Süresi 27. Ayet Meali: Ey Rabbinin vahyiyle, Rabbine itaatiyle huzura eren insan!
Ey imtihana, doyuma kavuşan nefis! Ey huzur bulan, sükun bulan insan! Buradaki nefis, insan demektir. Hani her nefis ölümü tadacaktır, buyuruyor ya Rabbimiz, yani her insan, her kişi ölecektir demektir bunun manası
Değilse bir ben var, bir de nefis, varsın o ölsün de ben yaşayayım diyemeyeceğimize göre, nefis, insanın kendisi demektir. Öyleyse mutmaine, nefsin bir makamı, bir merkezi değildir. Ruhla bedenin bileşkesine nefis denir. Ruhla bedenden müteşekkil olan insanın bizzat kendisine nefis denir.
Peki acaba insanın itminana ulaşmasını, doyuma kavuşmasını, ya da sükuna ermesini nasıl anlayacağız? İnsanın itminanının, insanın doyuma ve huzura kavuşmasının iki yolla olacağını anlatır Kur’an. Bunlardan birinci yolun Kur’an olduğuna dikkat çekilir.
İnsanın sükunete kavuşması birinci olarak Kur’an’la yani metluv ayetlerle, okunan, kulağa hitap eden şu kitabın ayetleriyle mümkündür. Zira Allah ona Kur’an vasıtasıyla güzel şeyler söyleyecektir. Bakın Ra’d sûresinde Rabbimiz bu hususu şöyle anlatır:
Dikkat edin kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur, doyuma ulaşır, sükunete erer (Ra’d 28)
İşte bu âyet bu konuyu anlatır. Kalpler ancak Allah’ın zikriyle itminana kavuşur, zikrullahla yatışır, doyuma kavuşur, huzura erer. Âyet-i kerîmede anlatılan zikir, zikrullah Kur’andır.
Öyleyse kalpler ancak Kur’an’la mutmain olur, ancak Kur’an’la itminan bulur. Ancak onunla yatışır ve sükûnete kavuşur. Çünkü kalp, Allah’ın âyetlerini duydukça, tanıdıkça, şüphe ve tereddütlerden kurtulup doyuma ve itminana ulaşacaktır.
“Mü’minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Karşılarında Allah’ın ayetleri okunduğu zaman da imanlarını artırır ve yalnız Rablerine tevekkül ederler (Enfal’2)”
Demek ki Allah’ın ayetleri okundukça, ayetlerle karşı karşıya geldikçe mü’minlerin kalpleri coşar, taşar, sanki kabına sığmaz hale gelir. Bu iki âyetin bize anlattığına göre kalplerin itminana kavuşmasının birinci yolu elimizdeki şu Kur’an âyetleridir.
Kitabın âyetleriyle tanışan kişinin kalbindeki tüm şüpheler, tüm tereddütler dağılır, itminana, doyuma, sükûnete ulaşır. Birinci yol budur. Kalbin sükunete ve doyuma ulaşmasının ikinci yolu da:
Bakara sûresi 260. âyetin anlattığına göre kalplerin mutmain oluşunun ikinci yolu da Rabbimizin meşhud âyetleridir. Yani Allah’ın tüm kâinatta serpiştirdiği ay, güneş, yıldızlar, bulutlar, dağlar, denizler, bitkiler, hayvanlar gibi görsel âyetleridir. Göze hitap eden âyetlerdir. Hani İbrahim (a.s): “Ya Rabbi ölüleri ölümünden sonra nasıl dirilttiğini görmek istiyorum!” demişti de Allah: “İnanmıyor musun ey İbrahim?” buyurunca: “İnanıyorum ya Rabbi!
“Kalbim tatmin olsun için (Bakara’260)”
İnanıyorum ya Rabbi, ama kalbimin yatışması, kalbimin doyuma ulaşması, itminana kavuşması için istiyorum bunu!” demişti ya, işte kalplerin itminana kavuşmasının ikinci yolu da yeryüzündeki Allah’ın görülen, müşahede edilen, göze hitap eden, görsel âyetlerini bizzat görmektir.
Semavât ve arzda, çevresinde Allah’a delalet eden meşhut âyetlerle Allah’ın gücünü, kudretini, ilmini, hikmetini görerek itminana kavuşur kişi. Âyetleriyle Rabbini, Rabbinin gücünü, kudretini tanıdıkça O’na karşı sevgisi, saygısı, takvası ve teslimiyeti artacak ve tüm şüpheleri kaybolup gidecektir.
Fakat buna rağmen yine de bir şüphe içinde bulunabilir insan. Hangi konuda? Ya cennete gidemezsem! Ya cehenneme gidersem! Ya Rabbimi razı edememişsem! Ya Allah’ın istediği hayatı yaşayamamışsam! Ya Rabbimi darıltacak bir şey yapmışsam! Ya Cenneti kaybetmişsem! diye insanın içinde her zaman bir korku, bir tereddüt bulunabilir.
Peki ne zaman biter bu? Ne zaman sona erer bu tereddüt? Ne zaman biter bu korku?
Cennete gidince. Cennete girdiği anda kişinin artık tüm bu şüpheleri, tereddütleri, korkuları bitiverir ve tam emin olur kendisinden. Tam mutmain olur. Öyleyse nefs-i mutmainne ancak Cennette belli olacaktır. Dünyada bir nefsin itminana kavuştuğu, zafere ulaştığı nasıl bilinebilir ki?
Efendim filân zatın nefsi, nefs-i mutmainne makamına ulaşmıştır. Kesinlikle mümkün değildir dünyada bu. Allah’ın kendilerini dünyada cennetle müjdelediği Sahâbe-i Kirâm efendilerimiz bile dünyada asla kendilerinden emin olmamışlar, her an cehenneme gitme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını dilleriyle, yaşantılarıyla itirafta bulunmuşlar ve çok ciddi bir hassasiyet içinde son nefeslerine kadar tir tir titremişler, Allah’a kulluktan ayrılmamışlardır.
”Kişi ancak Rabbinin şu müjdesini alır almaz tam itminana kavuşacak, raziye ve merziyye makamına ulaşacaktır:”.