Ey Nabi: Dünyanın çeşitli güzelliklerine gönlünü kaptırmak, fani dünyanın sevgisine kalpte yer vermek sonsuzluk alemine giden yolculukta, yol kesicidir, onun için yolculuğun ilk adımında giyilen kıyafette sadedir, kefende sadelikten başka renk yoktur
Motorlu taşıtların, ergonomik koltuk takımlarının, çift çekirdekli bilgisayarların, uzay mekiklerinin, atom bombalarının, uzaktan kumandalı aletlerin.. adının bile icat bir çağda, henüz XVII. asırda yaşayan mütefekkir şair Nabi, kendi çağında yaşayan ve bize göre son derece mütevazı bir hayat tarzı olan insanları mülevven (renkli) bir ömür sürdükleri için sadeliğe davet ediyor. Diğer Divan şairlerinden oldukça farklı bir üsluba sahip olan Nabi edebiyatımızda hikemi tarzın temsilcisi sayılmıştır.
Yaşadığı asrın fotoğrafını günümüze yansıtan şair; toplumun her türlü olumsuzluğunu cesaretle tenkid etmekle kalmamış, problemlere çareler sunmak suretiyle vazifesini de hakkıyla yerine getirmiştir. Şair, yazar çağını aştığı müddetçe kıymet kazanır. İşte Nabi de sadece yaşadığı zamana değil, ele aldığı olumsuz konularla günümüz insanına da hitap ediyor:
Burada şair, insani, en alıcı yerinden yakalıyor ve sarsıyor.
Diyor ki:
Dünya sonludur. Hiçbir canlı baki değildir. O halde bu kadar debdebeye, şaşaaya iltifat etmek yanlıştır. Hayatın bütün zevklerine ulaşma arzusu insanı dünya ya bağlar. Dünyadan ayrılmak istemeyen, ölümü aklına getirmeyen insanın ölümü çok zordur. Halbuki ölüm gerçek hayat için bir köprüdür. Hakiki vatana kavuşmak için bir vasıtadır.
XVI. asrin şairler sultanı Baki, Muhteşem Suleyman olarak bilinen Kanuni’nin ölümü için yazdığı ve:
beytiyle başlayan mersiyesinde dünyaya fazla bel bağlamanın pek de akıllıca bir iş olmadığını ifade eder.
Kanuni gibi güçlü bir padişahın bile ecelin pençesinden kurtulamadığına işaret eden Baki; insanın, geçici bir dünyada nam, şan peşinde koşmaktan, gönlün bitmez tükenmez isteklerine uymaktan vazgeçmesi gerektiğini söyler.
Kur’an-ı Kerim’de insana, her halinde “vasat”ı bırakmaması tavsiye ediliyor. Yani;
Bir beyitte Nabi diyor ki:
Beyitte şair kendi nefsine hitap ederek bütün insanlığa şöyle sesleniyor:
Kainatın güzidesi Hz. Muhammed (s.a.v) de “Kanaat tükenmez bir hazinedir” demiştir.
Halk arasında “Fazla mal göz çıkarmaz” sözü yaygındır, ancak bu fazla mal Nabi ye gore, insandaki bazı hasletleri harap eder:
Her ne kadar coşkun akan su bahçeyi kaplarsa da kapıyı duvarı da yıkar, oraları harap eder. Burada kastedilen bağ, insandır. Coşkun sular malın, mülkün fazlalığı, kapı, duvar ise insanın gönlü, manevi hassasiyetleridir.
Nabi Hayriye isimli eserinde oğlunun şahsında bütün insanlara mala, mü ke fazla heveslenmenin zararlarını anlatıyor.
Nabi mealen, süsten püsten uzak durmak, malın mülkün fazlasını başkalarına vermek gerektiğini söylüyor.
Bugün ihtiyacımız olmayan birçok eşya, mal bize çeşitli telkinlerle ihtiyaçmış gibi gösteriliyor. Bunların eksikliği insanı huzursuz ediyor. Güya bu eksiklik, başkalarına bakıp imrenmemek için borç-harç edip alınıyor, fakat bu defa da o borcu ödeme kaygısı baş gösteriyor.
Bütün bunlar insanı buhrana, strese sürüklüyor. Bir bakıma stresi, insanın bizzat kendisi çıkarıyor.
Nabi borç altına giren insanı “Ger Felatun ise mecnun eyler” yani ne kadar akıllı olsa da deli eyler diyor ve “Cismi sıhhatde derunu haste” (Bedeni sağlıklı gibi görünse de içi, ruhu hasta) şeklinde tarif ediyor.
İnsanı sürükleyen unsurlar sadece mali-mülkü artırma hevesi değildir. Şöhret peşinde olmak da insanı perişan eder.
Nitekim şöhret afettir, denilmiştir. Nabi’nin tavsiyelerinden biri de şöhretten uzak durmaktır:
Çünkü şöhret, ihtişam, debdebe borca sürükler, derdi çoğaltır, insanın cigerini kan eyler: Kainatın güzidesi Hz. Muhammed (s.a.v) de “Kanaat tükenmez bir hazinedir” demiştir.
Hasılı insan, her işinde şuurlu ve itidal üzere olmalı ki kendine ve etrafına eziyet etmesin. Kendine lazım olmayanı terk etsin.
İnsana verilen ömür sınırlıdır. O halde arzuları, emelleri de sınırlamak, onlara meşruiyet dairesinde ulaşmaya çalışmak en güzeli. Tül-i emel (uzun emel) sahibi olmak insanı bunalıma götürür.
Nabi, yazımızın başına aldığımız beyitte dünyanın hay u huyuyla bu kadar uğraşmanın bu sonlu dünyanın, sonsuz görünen aldatıcı renklerine aldanmanın insanı huzursuz edeceğini ve saadetin sade yaşamada olduğunu ifade ediyor.
Kaynak: Vedat Ali Tok / Diyanet Aylık Dergisi Eki / Eylül 2009 / bkz: 24-27